Kolektif – Kaybedenler Kulübü – Filmin Öyküsü

Bu kaçıncı uzun metrajındı? -İrili, ufaklı 15 oldu galiba. Senin için bir fark var mıydı, diğer filmler ile kıyas yaptığında bir empati farkı söz konusumuydu mesela? -Kaybedenler kulübü dinleyicisiydim 90’larda. Rock’n roll yaşam tarzının içindeydik bir şekilde. Saçlar uzun, küpeler takılmış, işimi keyfe keder yapıyorum, gece hayatı her gün, kadınlar keza. 20’li yaşlar işte… Empatinin kralı vardı kaybedenlere… Kaan’ı oynama teklifi nasıl geldi, senin cevaplama sürecin nasıl oldu bi anlatır mısın? – Tolga aradıktan sonra, mevzunun Kaybedenler Kulübü olduğunu öğrenince, tek düşündüğüm: “başkası oynarsa Tolga ile kavga ederiz” olmuştu. Bildiğimiz kadarıyla programı zaten biliyordunuz? O zamanlara dair bişeyler söylesen, Nejat İşler 90’larda o vakitler ne yapmaktaydı mesela? -Memleketin en sosyetik caddesinde sokak tezgahım vardı, her gün önümden şahane kadınlar geçiyordu, en kıyak sanat okulunda oyunculuk okuyordum, çok seyredilen bir dizide rock’çı oynuyordum, devlet tiyatrosunda roller almıştım, habire bir müzik grubu kuralım, bir fanzin çıkartalım, hatta manifestolu bir sokak sanatı hareketi yayalım çabasındaydım. İyiydi yani. Bir zaman kıyaslaması yapsan; kişisel olarak o vakitler ve şimdiki zaman arasında olumlu olumsuz gördüğün farklar neler? -Kapitalizmin palazlanması anlamında, bu heriflerin düşman ve müşteri yaratması oyununa kaptırdık kendimizi gibi geliyor bana. Zamanla, toleransın azaldığı, birbirimizi öteki yaptığımız bir sürece kapıldık. Olumsuz olan bu. Olumlu olan tek şey, Dünya’nın daha ufalmış ve kültürel kaynakların daha erişilebilir olması. … -Gayet keyifli bir setti. Şahane bir ekiple çalıştık. Bütün süreç unutamayacağım anlarla dolu. Hatta Tolga’ya “bunu dizi yapalım, ölene kadar çalışırım“ dediğim oldu.


Tolga dikkatli ve hassas bir herif, bu benim için yeterli bir birliktelik nedeni. Kendimi hep güvende hissettim. Her türlü konforu sağladı bana. Rollere genelde o karakterin sevdiğini düşündüğüm şarkıyı devamlı dinleyerek hazırlanırım, sette benim de sevdiğim Kaybedenler Kulübü play-list’i çalınıyordu genelde. Ama favorim, Lou Reed’in Wild Side’ıydı… Karakterle -Kaan- bir empati hissi var mıydı çekimler esnasında? -Elbette. Oğlum, neredeyse 93’ten beri bu rolü bekliyordum ben. Jack Daniels’ın yeni zamlar sonrası fiyatını yüksek buluyor musunuz? -Free-shop fiyatlarıyla, tekel fiyatları arasındaki fark, bu memleketin, istediklerini yapabilen, yaşayabilen, istediklerine ulaşabilen insanlarının,”bir şeylere rağmen” yaşadıklarının kanıtıdır… Bu korkunç işte… Ayrıca, yerli malı rakıyla, İsveç’ten gelen votkanın neredeyse aynı fahiş fiyatla satılması da “ucube”… YİĞİT ÖZŞENER Yiğit Özşener’in diğer uzun metrajlarıyla Kaybedenler Kulübü arasında bir ayrım yapma noktası var mı yoksa bu hangi çocuğunu daha çok seversin gibi bir soru mu? -“Hangi çocuğunu daha çok seversin” tarzında bir soru olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir soru doğal olarak tüm kariyerimiz boyunca muhatap olacağımız bir soru. Çocuk benzetmesi yerine deneyim veya karşılaşma kelimelerini kullanabiliriz. Biz aktörler için sinemada yaşadığı her deneyim, karşılaştığı her yönetmen bambaşka bir yaşamı temsil eder. Bu yaşamlar arasında doğal olarak favorileriniz ya da hatırlamak istemedikleriniz vardır. Tüm açık yürekliliğimle “Kaybedenler Kulübü”nün bugüne dek yaptığım işlerden farklı bir yer edindiğini söyleyebilirim. “Farklı” derken de bunu tanımlamakta zorlanıyorum aslında. Belki daha uzun bir zaman diliminde, bundan beş-on yıl sonra daha net açıklayabileceğimi düşünüyorum bu farklılığı. -Yaptığım işleri karşılaştırmayı tercih etmedim hiç.

Hepsini, kendi içeriğinde, kendi şartlarında değerlendirmeyi doğru buluyorum. Ancak burada beni en çok etkileyen şeyin Tolga Örnek’in böyle bir hikayeyi, sinemaya aktarmaktaki cesareti -ya da gözü karalığı mı demeliyim- oldu. Öncelikle, böyle hikayeleri çıkarıp film yapma alışkanlığına sahip bir piyasa değil bizimkisi. Yani günlük, sıradan insanların, ya da makyaj yapmadan bu kadar olağan karakterlerin hikayelerinden bahsediyorum. Makyaj yapmama konusunu özellikle vurgulamak istiyorum, çünkü KK, hikayesinin ele alınışı ve sunumu itibariyle hiç ehlileştirilmeyen, stilize edilmeyen bir iş oldu. Özgürlük adına özel birşey yapılmadı, işin kendisi öyleydi. Mesaj kaygısıyla başka birşeye dönüştürülmedi. Konusuna uygun, dinamik bir anlatımı ve görüntü kalitesi oldu. Herkes ama herkes, filmin varolma sürecinde çalışan herkes kendisine hikayeyi çok yakın buldu ve yaptığımız şeye inandı. Bu film zaten bir parçamız gibiydi. Daha açarsak bir empati süreci oldu mu? -Bu süreci iki açıdan değerlendirebiliriz; hikaye ve birlikte çalıştığım insanlar. Hikaye açısından bakarsak, bir oyuncu için önemli olan empati kurmaktan çok sana verilen senaryonun sana dayattığı karakter ve seni diğer karakterlerle kurmak zorunda bıraktığı ilişkiler. Bu süreç benim için çok da zor olmadı. Daha önce belirttiğim gibi, o kadar günlük bir hikaye ki insanın kendisini yakın hissetmemesi imkansız. Bizim sokaklar, bizim mevzular, bizim aşklar, bizim kabalıklarımız, bizim müzikler, bizim sevinmemiz, bizim üzülmemiz, bizim terbiyesizliğimiz, bizim hoşgörümüz, bizim özgürlüğümüz, bizim hüznümüz, bizim sevincimiz, bizim eğlencemiz.

Ama hiç önyargılı olmadan. Hiçbir şey empoze etme kaygısı duymadan. “İçerisi dolu artık kimseyi alamıyoruz” diyemiyorsun. İçerde herkese yer var… Dışardan daha fazla… -Birlikte çalıştığım insanlara gelince, ne diyebilirim? Zaten filmi seyrettiğinizde herkesin birbiriyle nasıl anlaştığını siz de göreceksiniz. Nejatla birlikte ana karakterleri oynadınız ve sanırım ilk defa Tolga Örnek’le birlikte çalıştınz, en genel anlamda “nasıldı”? -Nejat gibi karizmatik bir oyuncuyla çalışmak bana inanılmaz bir keyif verdi. O da hikayelerin evirilip çevirilip seyircinin hoşuna gidecek şekilde verilmesinden ve meselelerde suya sabuna dokunmamaktan hazetmiyor. Çok keyifli, çünkü Nejat da olan biteni içselleştiriyor. Çok keyifli çünkü o da eğlenerek çalışmayı seviyor. Benim için oyunculuk diğer mesleklerden çok ayrı bir yere konulacak, öyle ulvi bir meslek değil. Nejat da öyle algılıyor kanımca. Dolayısı ile bu insana bir esneklik, bir kendisiyle dalga geçebilme becerisi veriyor. Bu da özgürleştirici birşey. Tabii arkadaş olarak da inanılmaz keyif aldım onunla muhabbetlerimizden. Bu film bana harika dostlar kazandırdı. -Tolga Örnek, benim için harika bir insan, harika bir dost ve harika bir yönetmen.

İlk defa KK için birlikte çalıştık. Bana “Mete” rolünü teklif ettiğinde senaryoyu okumadan onunla çalışacağım için çok mutlu oldum. Zira geçtiğimiz yıl Devrim Arabaları’nın kamera arkasını izlerken oyuncularla olan ilişkisi çok hoşuma gitmişti ve onunla çalışmayı çok istemiştim. Zaten ilk görüşmemizde de bunu ona açıkça söyledim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir