M. Şeref Özsoy – Kanık’sadığım Biri Orhan Veli

Aleyhimde yazılan yazıların, lehimdekilerden fazla olması beni memnun eder. Orhan Veli (Oktay Akbal’a söylemiştir) Tarihin beğenerek andığı insanlar daima dönüm noktalarında bulunmalıdırlar ki Orhan Veli de bu dönüm noktalarından birindedir. Vedat Günyol Dünya şairleri arasına en kolay katılabilecek şairlerimizden biri de Orhan Veli’dir. Rumeli Hisarı’nda yeniden türkü söylemeye başlayan bu garip kişi Türkçe’yi insanca söylemesini biliyordu. Sabahattin Eyuboğlu Orhan Veli’nin kız kardeşiyim ben ve hayatımın en önemli gurur kaynağıdır bu benim için. Füruzan Yolyapan O’nun insanca sözünü dinlerken, içimiz ferahlıyor, günlük krizimizden temizleniyoruz adeta. Biz de insanlaşıyoruz. Ayşe Nur Genç şair ve eleştirmeciler onun için bir kaç kitap yazsalar çok yerinde olur. Aradan bir on sene geçsin, kıymeti daha çok anlaşılacak gibime geliyor. Bir genç şair eleştirmecinin onu uzun uzun, seve seve bize anlatmasını bekliyorum. Sait Faik Okuyun, o şağirleri okuyun: yarın herkese uyarak anlıyacağınıza şimdi kendiniz keşfedin. Nurullah Ataç Şimdi size söyleyeyim. Mesela benim bavulumda neler var. Bir defa tabii Orhan Veli var. Öyle sanıyorum ki Orhan Veli bizim en güzel şairlerimizden biri.


Çok genç öldü, yazık oldu ama, ölümsüz. Nazım Hikmet Beni bugün saat 4’te caddeden bir çocuk gibi koşarak, hatta zıplayarak geçtiğimi görenler garip buldular. Evet artık ben Garip’im. Süleyman Efendi’yle akrabalığımız anadan geliyor. Rüştü Onur Ahmet Haşim şiirden ne anlar… Nazım Hikmet şair değildir… Halit Ziya hiçbir şey değildir… Sait Faik çok şişirildi… Oktay Rifat da, Orhan Veli de cahil ve geri kimselerdir… Yahya Kemal   İlkokula gitmeden okumayı öğrendiğim için midir bilmem, beş sene içerisinde okuduğum ilkokulun kütüphanesindeki kitapların neredeyse hepsini okumuştum. Bunda ilkokul öğretmenim Aysel Yiğit’in ve kütüphanemizde fazla kitap olmamasının da katkıları yok değildir. Hemen hemen her hafta sonu bir kitap alıyor, bir hafta içerisinde bitirdiğim kitabı geri verirken, kısacık kesili saçlarımı okşayan Aysel Öğretmenimin vereceği bir başka kitabı, açmayı bekleyen bir çiçek tomurcuğu gibi bekliyordum. Hasta olup yattığım zamanlardaysa, aynı sokakta oturan Aysel Öğretmenim beni ziyaret etmeyi ve kitap getirmeyi unutmuyordu. Yaz tatilinde bile evimize çok yakın olan 50. Yıl Süheyla Artam İlkokulu’na rahatça girebiliyor, yeni bir kitap ve yeni bir heyecanla dışarı çıkabiliyordum. İşte böyle bir yaz sıcağının cuma günü okula gitmiş, Aysel Öğretmenimle konuşmuş, sonra verdiği kitap kolumun altında eve yollanmıştım. Ertesi gün, yazları sık sık gittiğimiz Altın Kum Plajına götürmüştü annemler beni, çantamdaki kitapla birlikte… Plaja girer girmez, annemler oturacak yerimizi hazırlarken ben denize koşmuştum. Arkamdan atılan “dikkatli ol!” çığlıkları ise hangi kulağımdan giriyorsa diğerinden çıkıyordu. Denizde üşümeye başlayınca kumsala koşuyor, ısınır ısınmaz tekrar denize dönüyordum. Öğle yemeğinden sonraki bir saat denize girmem kesinlikle yasaktı.

İşte o an çantamdaki kitabı okuma zamanıydı. Kitabın kapağını açtıktan sonra o gün bir daha denize girememiştim ve sırtım güneşten ilk kez bu kadar yanmıştı. Kitabın durumu, benim durumumdan kötüydü. Kim bilir benden önce kaç kişi okumuştu onu ki zaten zayıflamış olan cildi, benim defalarca sayfalarını çevirmeme fazla dayanamamıştı. Birçok sayfası ciltten ayrıldığı gibi, esen bir rüzgarla uçuşan sayfalardan birkaçını da bulamamıştım. Akşam eve dönüp, plajın kumlarını bizden kurtaran ve onları tekrar denize ulaştıracak olan kanalizasyona gönderen duştan sonra, ısrar kıyamet Aysel Hocamın evinin yolunu tutmuştum. Kitap için çok üzgündüm ve bunu söylemek için ertesi günü bekleyemezdim. Aysel Öğretmenim kapısını açtığında, beni görmekten duyduğu mutlulukla gülümsemesini eksik etmedi. Kapının eşiğindeyken dalgaların şarkılarını anlatmaya başladım O’na, Altın Kum Plaj’ının kumları arasında, aslında hiç altın olmadığını da söyledim. Bir ara sırtımın durumunu göstermek için arkamı döndüğümde, arkama sakladığım elimdeki kitabı görmüş olacaktı. Ben nasıl özür dileyeceğimi, kitabı bu hale istemeden getirdiğimi nasıl anlatacağımı düşünürken, Aysel Öğretmenim sırtıma dokunmadan beni içeriye çekiverdi. Çalışma masasının başına oturtu. Yanıma oturduğunda elinde bir tutkal kutusu vardı ve ben ilk kez bir kitabın nasıl tamir edilebileceğini o gün öğrendim. Ardından kendi kütüphanesinden çıkarttığı aynı kitabı masanın üzerine koyarak şunları söyledi: “Bak! Tamir ettiğimiz bu kitap artık senin. Okulun kütüphanesine ise bunu koyacağız ama, bir şartla; sen büyüdükçe kitaplığın da büyüsün.

” Yıllar geçti aradan. Önce biz taşındık o sokaktan, sonradan da Aysel Öğretmenim. Uzun yıllar O’nu aradım, bir gün yeni adresini öğrenince soluğumu kapısında aldım. Benim boyum uzamış, O’nunki de kısalmıştı. Görür görmez tanımıştı beni. Oturduk, uzun uzun konuştuk. Çayı hiç sevmediğimi bile unutmamış, bana limonata hazırlamıştı. Bir ara tamir ettiğimiz kitabın, taşınmalarımızdan birinde kaybolduğunu ama, sözümü tuttuğumu, kitaplığımın da benimle birlikte büyüdüğünü söyledim. Güldü. O’nun kitapları azalmıştı ama, rafların birinden çektiği kitabı; “Eğer yenisini almadıysan bunu götür kütüphanene!” diyerek, Orhan Veli’nin Bütün Şiirleri’ni uzatmıştı… Yıllar geçti yine aradan. Kütüphanemdeki ilk baskı Orhan Veli kitapları, yaptığı çevirileri, yazdığı ve çıkarttığı dergiler, O’nun hakkında yazılanlardan oluşan kitaplar, şiirlerinden bestelenen şarkıların yer aldığı plaklar oldukça büyük bir yer kaplıyor artık ama, kaybettiğim o kitabı deliler gibi özlüyorum. Dolaştığım sahaflarda karşıma çıkan her aynı baskı kitaba heyecanla el atıyor, sayfalarının tam olması karşısında da daha bir üzülüyorum. Sahaf sahibinin “kitabın sayfaları eksik değil, kontrol etmeniz gerekmez” demesi biraz da olsa g üld ü r ü y o r b e ni. ” K e ş k e e k sik ols a!” diy o r u m , ş a ş kın ş a ş kın b a k a n s a h a f a… V e bir g ü n o kit a bı b ula c a ğım d a n e min ola r a k çıkıy o r u m o d ü k k a n d a n d a.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir