Sezai Karakoç – Edebiyat Yazıları II – Dişimizin Zarı

Yetenek, Allah vergisidir. Her şartta, her imkânda ve her imkânsızlıkta, kendini, az veya çok, şöyle veya böyle gösterir. Ancak, insanlık için büyük yapılar olarak anıtlaşan eserler, yeteneğin dışında, bir de o yeteneğin değerlendirilmesi, kendini dışa vurmasında gerekli ortam ve araçların sağlanmasıyla gün yüzü görürler, gün ışığına çıkar ve realitenin sert yaşantısına alışabilirler. Büyük yeteneklerin, dehaların, imkânlı toplumlarda ve bu imkânı ona hasredecek çevrelerde ortaya çıkması mutlu bir rastlayış, daha doğrusu İlâhî bir lütuftur. Bundan mahrum olan yeteneğin, dehanın hiçbir şey yapamayacağını söylemek istemiyorum. Bir şeyler yapacaktır mutlaka. Ama, boyut, hacim ve çap bakımından imkânların yeteneğe, dehaya kazandırdığını yitirerek. Sanatta, edebiyatta ve düşüncede “öncü” 1er vardır, bir de “zirve” 1er vardır. Belki “zirve” ola­ 8 EDEBİYAT YAZILARI U cak bir yetenek, ona uygun bir ortama denk gelmemesi yüzünden “öncü” durumda kalabilir. Gerçi onun onuru ve değeri de “zirve” nin onur ve değerinden aşağı değildir ya. “İmkân” derken rahatlığı, kolaylığı kasdetmiyorum. Sanatçı, her şartta ve imkânda, yine de bir çilenin adamıdır. Çilerini çekmeyen ve doldurmayan deha, deha değildir. Benim üzerinde durduğum imkân, sanatçının günlük yaşantısı, geçimi için ona sağlanan imkân değil, daha çok, “ibda” zamanı gereksindiği imkânın ona verilmesidir. Bu imkân, her zaman irin, maddi bir imkân da olmayabilir.


Kimi özgürlüğe, kimi araştırmaya, kimi maddi imkâna ihtiyaç duyabilir. Ya da dönem dönem şuna ve buna. Demek istiyorum ki, ipek böceğinin kozasını örmesi için dutluk lâzımdır. Dutlukları yok ederseniz ipek böceği de, ipekçilik de zamanla kaybolur gider… Ya da, bugün olduğu gibi, sentetiğe, suni ipekçiliğe döner. Mimar Sinan’ın, Bâki’nin, Kanuni Devrine rastlamasını tesadüf olarak kabul etmek mümkün değildir. Goethe’ye Weimar’da sağlanan imkânların da Faust’un özünde olmasa bile ortaya çıkışında bir payı vardır. FirdevsiVe de Gazneli Mahmud, sarayda bir pavyon vermiş ve ülkenin tüm kütüphanelerini emrine tahsis etmişti. Kanuni, başka, hiçbir zafer, başarı ve işle değil, sadece Bâki*yi keşfedip değerlendirmekle, Mimar Sinan’ın kendi çağında yaşamasıyla övünüyordu. Hüseyin SANAT VB İMKÂN Baykara da, Ali Şir Nevai ve daha nicelerini değerlendiren bir hükümdardı. Elbet, sanatçı çilesi, bu imkânların ona sağlanmasını da umursamaz. Hatta ondan hoşnut bile görünmez. O yüzdendir ki Firdevsi, saraydan sıkılıp kaçacaktı. Goethe onca saygı ve sevgiye rağmen, çevresince anlaşılmadığım söyleyecek ve sık sık İtalya’ya inecek, İtalya serazathğım anıp duracaktı. Ve rivayete göre, Sinan, bazen ortadan kaybolacaktır. Ve Bâki, koca hükümdarın O’nu el üstünde tutmasına rağmen: Minnet Huda’ya, devlet-i dünya fena bulur Bâki kalır sahife-i âlemde adımız diyecektir.

Deha, taştan, topraktan, tabiattan ve toplumun kürek kemiğinden bir şeyler koparan güçtür. Elbet, zaman zaman kendisine dönüp, kendi kendinden de bir şeyler koparacaktır. Her ibda, büyük bir tüketime dayalıdır. Eğer tüketecek bir şey bulamazsa, deha kendini tüketir. Hem de kimsenin ve hiçbir şeyin tüketemeyeceği şekilde ve kadar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir