Ali Şeriati – Kendini Bilmek

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah ‘a, salât ve selâm O’nun Resulüne, âline ve ashabına olsun. Toplumlar ya da daha öz ifadesiyle “insan” tarihin her döneminde, siyasal,, ekonomik, düşünsel, ahlâki ve daha pekçok yönden baskıya ve sömürüye maruz kalmış, Kuran’ın ifadesiyle “istiz’af” a uğramıştır. İnsanların, toplumların istiz’af a uğratılması (zayıf, aciz bırakılması, ezilmesi, söz sahibi olmaması), her dönemde ye zulme dayanan her sistemde var olagelmiştir. Sömürü, köleleştirme, siyasal ve ekonomik baskılar, Şeriati’nin özgün ifadesiyle “istihmar”* bunların hepsi insanı yeryüzünde, zayıf ve kendinden, benliğinden habersiz bırakmanın yolları ve araçları olmuştur. Hızla değişen, kurulu düzenlerin ve dengelerin sürekli yenilendiği dünyada, insan hakları, bağımsızlık, demokrasi, özgürlük çabaları; köleliğin, sömürünün, baskıcı * Bu kelimenin tam karşılığı “eşek/eştirme” olarak çevrilebilir. Ancak kitap boyunca biz kelimenin orijinalini kullanmayı uygun bulduk, (y.n.) rejimlerin kalkması, duvarların, blokların eriyip gitmesi, tüm bunlar acaba insanın, layık olduğu konuma ve değere kavuşması anlamına mı gelmektedir? Bu sorunun cevabı kuşkusuz “hayır “dır. Zulüm ve istikbar, dün neyse, bugün de odur. Değişen ise, yalnızca kullanılan yöntemler, araçlar ve şekillerdir. Din, sanat, felsefe, edebiyat, ideoloji, kitle iletişim araçları ve propagandalar, bilim ve bilimsel araştırmalar, kadın özgürlüğü, cinsel özgürlük, maddecilik, idealistlik, demokrasi, hümanizm ve en gelişmiş araçlarıyla teknoloji, bunların hepsi, zulmün elinde bir tek hedefe yönelmiştir. İnsanı kendi özbilincinden ve toplumsal bilinçten mahrum bırakmak, Zihinleri; her türlü hileyi, aldatmacayı, yanlış yönlendirmeyi kullanarak, hakikatleri düşünmekten, bu uğurda çaba göstermekten alıkoymak, “istihmar “a uğratmak. Bu istihmar, doğrudan ya da dolaylı yollardan olabilir. Gerekirse insanlar, en acil haklarını aramaktan; basit, o an için gereksiz, hayati özellik taşımayan haklara, ayrıntılı konulara yönlendirilebilir. Öyle ya da böyle, sonuçta değişen birşey yoktur.


İnsan, kendisine ve toplumuna karşı sahip olduğu sorumluluklardan uzaklaşmaktadır. İnsan olarak “ben”in, toplum olarak “biz”in kaderi üzerinde söz sahibi olmak, ancak insanî özbilince ve toplumsal bilince sahip olmakla mümkündür. Bu ise her-şeyden önce, bu iki bilinci tahrif eden, bireyi ve toplumu bunlardan mahrum bırakan her etkeni, “istihmar” aracı olarak bilmeyi ve onlarla mücadele etmeyi gerektirmektedir. Müslüman toplumlar için, istihmarın belki de en tehlikeli aracı “din ” olmaktadır. Elbette ki bu, bozulmuş hakikatten ayrılmış, taşlaşmış, geçmişin kalıntılarından öte bir anlam taşımayan “din”dir. Sadece hesabı değil, tüm sorumlulukları da ölümden sonrasına aktaran(!) bu din anlayışı, insanî ve toplumsal bilinci de kör etmektedir. Tüm bu engelleri aşabilmek ve istihmardan kurtulabilmek; ne filozof , ne entellektüel, ne sanatçı ve ne de bilim adamı olmayı gerektirmektedir. Allah’ın elçileri de bunlardan herhangi biri değildi. Halkın içinden ve ümmi kimselerdi. Ama tarihin akışına yön veren de onlar oldu. Öyleyse mesele —her kim olursa olsun— şunu, bunu okumak, yazmak, araştırmak değil, “kendini bilmek” ve “özbilinç”e sahip olmaktır. İşte elinizdeki kitapta merhum Ali Şeriatı, kendine özgü coşkun ve sorgulayıcı üslubuyla “kendini bilme’-‘yi ve “istihmar”ı ele alıyor. Dünya görüşünün ne olduğunu, nasıl geliştiğini, insanların tevhidden alıkonup nasıl istihmar edildiğini ve tüm bu sorunların muhatabının ve sorumlularının kim olduğunu ortaya koyuyor. Kitabın son bölümü ise, öğrencilerinin konuyla ilgili sorularından ve cevaplarından oluşuyor. Duaların başı ve sonu Allah’a hamddır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir