D. T. Suzuki – Zen Budizm

Bin beş yüz yıllık tarihi boyunca Çin ve Japonya dışında ilgi toplamamış olan Zen Budizmin son elli yıl içinde dünyada geniş ölçüde yankı yapmış olması gerçekten açıklamayı gerektirecek bir olay. Elli yıl öncesine kadar Çin ve Japonya dışında etki yapmamış olması, belki dünyanın öbür bölümünün yüz yıllarca Uzak Doğudan hemen bütünüyle kopuk yaşamış ve Uzak Doğulunun yalnız diliyle, yazısıyla değil düşünce yoluyla, yapısıyla da arada bir köprü kurulamamış olmasıyla açıklanabilir. Son yıllarda Zen Budizm’e karşı giderek artan ilginin nedenine gelince, bunda kanımca iki etmenin büyük payı var. Birincisi, bu kitapta yazılarının çevirilerini sunduğum D.T. Suzuki’nin Doğuyla Batı düşüncesi arasında köprü kurmakta göstermiş olduğu olağanüstü başarı; ikincisi, Batı düşünce ve biliminin giderek kendi yapısındaki tutarsızlıkları eksikleri görüp farketmeye başlamış ve bu nedenle kendisininkinden değişik görüş ve çözümlere karşı şimdiye kadar sürdürdüğü hoşgörüsüz tutumu bir dereceye kadar bırakmış olması. Bu önsözün ardından izleyeceğiniz William Barret’in sunuş yazısında Batı bilim ve düşüncesinde ortaya çıkmış olan çatlaklar çok yetkili bir kalemden, çok belirgin ve kesin bir dille açıklanmış olduğundan bu konuda fazla ayrıntıya girmeyi gereksiz görüyorum. Yalnız burada Fransız Akademisi üyesi Jean Paulhan’ın bir sözüne değinmek istiyorum. Jean Paulhan «Zen Budizm’le Batının tanışması Descartes mantığının ortaya çıkışı kadar önemli bir olay,» diyor. Acaba niçin Descartes mantığıyla Zen Budizm’i karşı karşıya koymuş? Zen Budizm’in Batılının bu güne kadar bilgisi dışında kalmış bir mantık düzeni getirmiş olduğunu mu anlatmak istiyor? Descartes mantığı da, Aristo mantığı gibi zihnin yalnızca akılcı yanını içeri alır. Zihnin de, insanın da bütünlüğünü kavramaz. Zen’in çabasıysa zihnin de, insanın da bütünlüğünü devreye sokmaktır. Onun için Zen’in yaşamın girdisine çıktısına, köşe bucağına daha iyi uyabileceği, daha iyi ayak uydurabileceği söylenebilir. Bir mantık düzeni getirmez ama var olan mantık düzenlerinin eksiklerini, yetersizliklerini ortaya koyabilir. Bir bakıma Batı karşılaştığı pek çok sorunun Zen Budizmde kolay kolay geri çevrilemeyecek cinsten ilginç çözümlere bağlandığını görüp bu çözümlerle Batı bilim ve düşüncesindeki – örneğin ruhbilim, dilbilim, anlambilim, iletişim, felsefe vb… – bazı yeni yönlenişlerin koşut çizgiler oluşturduğunu görüp şaşmaktan kendini alamıyor.


Kuşkusuz bu sözlerimle Zen Budizmin bilimsel bir yöntem olduğunu söylemek istemiyorum. Yalnızca Zen Budizm’in gerçeğe yaklaşımda bilimdeki bu yeni yönlenişlerle çelişmediğini anlatmak istiyorum. Zen Budizm’e karşı artan ilginin kuşkusuz bir nedeni de bu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir