Turan Dursun – Dua

d) Kimi Durum ve Sesler Karşısında “Elimizdeki ışığın önemini ve gücünü biliyorum. Bilgim var yüreğim var ve insanlara, insanımıza yararlı olmaya çalışmak gibi bir huyum var. Varlığım, ölümlüdür kuşkusuz. Ama ölümsüz katkılarım olsun istiyorum, insan aklının zincirlerinden kurtulup ‘oh’ diyeceği, soluk alacağı daha güzel bir dünya için. Çabalarını bu yolda.” Turan Dursun DUA Küçükten büyüğe yöneltilen dilek; Tanri’ya yalvarma, yakarma. Kur’an’da aynı anlamda geçen sözcükler: “Da’vet”, “da’vâ”. “Salat”da da kimi yerde bu anlam bulunur. Bu sözcüklere bkz. “Dua” sözcüğü Kur’an’da 20 kez geçer: Bakara: 171; Âli Imran : 38: Ra’d: 14; îbrâhim; 39,40; Isrâ: 11; Meryem: 4,48; Enbiyâ: 45; Nûr: 63 (iki kez); Furkan: 76; Nemi: 80; Rûm: 52; Fâtır: 14; Mü’min: 50; Fussilet: 49, 51; Ahkâf: 5; Nûh: 6. (Aynca eski harfli cetvele bkz.) Ne var ki “dua”, ayetlerde hep bildiğimiz ve yukarıdaki tanımında görülen anlama gelmez. Temel anlamı “çağrı” ve “çağırma”dır. Hepsi bu anlamda birleşir. Kiminde “bağırma-çağırma (çığırma), seslenme, ses çıkarma” anlamına gelir.


Bakara Suresinin 171., Enbiyâ Suresinin 45. Nûr Suresinin 63., Nûh Suresinin 6. ayetinde böyledir. Cemaluddin Ebû’l-Ferec Abdurrahman İbnü’l-Cevzî, “dua”nın, “tefsir” sahiplerine göre Kur’an’da 7 anlamda yer aldığını yazar: Birinci anlamı: SÖZ: A’raf, ayet: 5; Yunus, ayet: 10; Enbiyâ, ayet: 15. (Bu ayetlerde geçen, “dua” ile aynı anlamda ve aynı kökten gelen “da’vâ” sözcüğüdür.) ikinci anlamı: İBÂDET: En’am, ayet: 71, (“Dua”dan “ned’û” geçiyor.) Yunus, ayet: 106. (“Dua”dan “ted’u” geçiyor.) Kasas, ayet: 88; Şuara: 213. (“Ted’u” geçiyor.) Nisâ, ayet: 117: En’am, ayet: 52, 108; Yunus, ayet: 66; Hûd, ayet: 101; Ra’d, ayet: 14; Nahl, ayet: 20: Kehf, ayet: 28; Hacc, ayet: 62; Furkan, ayet: 68; Ankebût, ayet: 42; Lokman, ayet: 30; Mü’min, ayet: 20; Fussilet ayet: 48; Zuhruf, ayet: 86. (Buralarda da “dua”dan “yed’ûne” geçiyor.) Furkan, ayet: 77.

(Burada “dua”nın kendisi geçiyor.) Üçüncü anlamı: NİDÂ (bağırma, birini sesleme) : Isrâ, ayet: 52. (“Dua”danı “yed’û (küm)” geçiyor.) Enbiyâ, ayet: 45. (“Dua”nın kendisi.) Fâtır, ayet: 14. (“Ted’û(hum)”.) Kamer, ayet: 10, (“Dua”danı “deâ”.) 6. (“Dua”dan “yed’u” ve “e’d-dâi.) Dördüncü anlamı: SIĞINMA VE YARDIM DÎLEME (“istiğase”, “istiâne”.): Bakara, ayet: 23. (“Dua”dan “ud’û.”) Yunus, ayet: 38. (“Ud’û”.

) Mü’min, ayet: 26. (”Li yed’u”) Beşinci anlamı: DİLEK-ISTEK (“e’s-suâl”): Bakara, ayet: 186. (“Da’vet”, “e’d-dâi”, “deâ”). A’râf, ayet: 134: Zuhruf, ayet: 49. (“Ud’u”.) Mü’min, ayet: 49,60. (“Ud,û”.) Altıncı anlamı: SORU (“istifham”) : Bakara, ayet: 61, 68, 69, 70. (“Ud’u”.) Kehf, ayet: 52. (“Deav(hum)”.) Yedinci anlamı: AZÂB: Meâri, ayet: 17. (“Ted’û.”) (Bkz. İbnü’l-Cevzî, Nüzhetu’l-A’yün, s.

293-295.) DUA, ANLAMI VE TANIMI: A- SÖZLÜK ANLAMI: Temel sözlük anlamı, “çağrı”dır. Az-çok “nidâ (ünlem, ünleme, seslenme)” anlamını da içerdiği için, iki sözcük kimi zaman birbirinin yerinde, kimi zaman da eşanlamlı olarak yer alır ayetlerde. (Bkz. Râğıb, el Müfredat, “dua”.) “Davet” ve “da’vâ” da aynı kökten, aynı anlamda. Aynı kökten türemiş birçok sözcük ayetlerde yer almakta. (Eski harfli cetvele bkz.) Kimine göre de “dua”nın sözlük anlamı: “iman”dır. (Bkz. Mu’cemu Ğarîbu’l-Kur’an, s. 57.) B-TAN1MI: Eski mantıkta ve Arap edebiyatında istem, üçe ayrılır: Yukarıdan aşağıya olursa “emir” (buyruk), eşitler arasında olursa “iltimas”, aşağıdan yukarıya yönelirse o zaman da “dua” denir. İbnü’l Cevzî de bu ayrıma uygun olarak “dua”yı şöyle tanımlar: “Talebu’l-ednâ mine’l-a’lâ li tahsili’ş-şey’i”= “Aşağıda olanın yukarıda (üstün) olandan bir şeyi elde .etmek için olan istemi”.

(îbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-A’yün, s. 292. Ayrıca bkz. Muhammed Ali Ibn Ali e’t-Tehânevî, Keşşafu Istılâhâti’l-Fünûn, 1/503-504.) Anlamı: Ve Tanrı’mız dedi ki: “Bana dua edin, size karşılık verip kabul edeyim! Bana ibâdet etmekten uzaklaşıp böbürlenenler, Cehenneme gireceklerdir. Aşağılanmışlar olarak.” (Mü’min Suresi, ayet: 60.) Açıklama: Diyanet’in “Türkçe Anlamı”ndan: . Rabbiniz: “Bana kulluk edin ki, size karşılığını vereyim. Bana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler, alçalmış olarak Cehenneme gireceklerdir.” buyurmuştur. (Mü’min: 60.) Bu çeviride, ayetteki “dua” kökünden gelen ve “Bana dua edin” demek olan “ud’ûnî” sözcüğüne “ibâdet” anlamı verildiğinden “Bana kulluk edin” diye çevrildiği görülüyor. Oysa yukarıda. İbn Cevzî’den aktarılanda görüldüğü gibi, “tefsir”ciler, genellikle, buradaki “dua”ya, “dilek, istek” anlamını vermekteler.

Buna göre, “ud’ûnî”yi, “Bana dua edin”, yani “Bana dilekte, istekte bulunun!” diye dilimize çevirmek gerekir. Bununla birlikte, buradaki “dua”ya, “ibâdet” anlamı verenler de vardır. Taberî de buradaki “dua”ya “ibâdet” anlamı verirken: “Dua, ibâdettir” hadisini aktarıyor. (Bkz. Taberî, Tefsir, 24/51.) İlgili hadis: Nu’man İbn Beşîr anlatıyor: -Peygamber: “Dua, ibâdettir” dedi ve sonra: “Ve Tanrı’nız dedi ki: ‘Bana dua edin, size karşılık verip kabul edeyim…” ayetini okudu. (Bkz. Ebû Dâvûd, Kitabu’s- Selât/ 358, hadis no: 1479; Tirmizî. Tefsîr/42. hadis no: 3247: İbn Mace. Kitabu’d Duâ / 34, hadis no: 3828) Muhammed Ali Sâbûnî. Kurtubi’nin de içinde bulunduğu “müfessir”lerin çoğunluğunun, buradaki “dua”ya “ibâdet” anlamı verdiğini, ama kendisinin “istem ve dilek” anlamını uygun gördüğünü, İbn, Kesir’in de bu anlamı yeğ tuttuğunu belirtir. (Bkz. Sâbûnî, Safvetu-t-Tefâsîr, 3/107, not: 4.) Buradaki “dua”ya “ibâdet” anlamını vermek, aynı ayetteki “ibâdet” sözcüğüne uygun olur diye düşünülüyor.

“Dua”ya kendi anlamını, yani “dilek, yalvarma, yakarma” anlamını verenler de, aynı ayette geçen “ibâdet” sözcüğüne, daha önce geçen “Bana dua edin ki size karşılık verip kabul edeyim!” anlamındaki anlatıma uysun diye “dua” anlamını uygun görüyorlar. Kısacası: “Dua”ya, “ibâdet” sözcüğünden dolayı “ibâdet”, “ibâdet”e de “dua”dan dolayı “dua” anlamı veriliyor. Bunların arasında sıkı bir ilişki de görülüyor. “Dua ibâdetin iliği gibi” sayılırken, “ibâdet de duanın kabulünün şartlarından” bulunuyor. (Bkz. Elmalılı Hamdi Yazır, İstanbul, 1960,6/4176.) -«Dua, ibâdetin iliğidir.» (Bkz. Tirmizî, Kitabu’d-Duâ/ 1, hadis No: 3371) Ayette “dua edin ki size karşılık verip kabul edeyim” denmesinden açıkça anlatılıyor ki, “dua edilince kabul edilir”. Yani bu söz veriliyor açıkça. Bakara Suresinin aşağıda sunulacak olan 186. ayetinde aynı söz veriliyor. Bunun üzerine de şu soru sorulmakta: -“Nice dualar var ki kabul edilmiyor, dilekler yerine gelmiyor. Buna ne demeli?”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir