Halil Cibran – Bütün Eserleri 2

Tanrı kendi özünden bir ruh ayırdı ve onu güzelliğe çevirdi. Udžzerine yağdırdığı tüm zarafet ve iyiliğin nimetleriyle yıkadı, ona bir mutluluk ϐincanı vererek şöyle dedi: “Geçmiş ve geleceği, unutmak istemediğin sürece bundan içme, çünkü AN olmayınca mutluluk boştur”, ardından bir de üzüntü ϐincanı vererek ekledi: “Bu ϐincandan iç ve yaşamın kısacık sevinç anları olduğunu anlayacaksın, çünkü hüzün hiçle doludur.” Tanrı dünyevi hazın onu ilk nefeste terk edeceği bir aşk bahşetti ve ilk dalkavukluk bilincini yok edecek bir şirinlikle onu ihsan eyledi. Ona doğru yolu göstermek için kalbinin derinliklerine gökten bilgelik yerleştirerek, görünmeyeni gören gözle her şeyi sevgi ve iyilikle yarattı. Gökkuşağının kanatları altındaki cennet meleklerinin dokuduğu giysilerle onu giydirdi. Hayat ve ışık şafağı olan karmaşanın gölgesinde onu gizledi, ardından pişmanlık fırınındaki ateşle tutuşturarak cehalet çölündeki yakıcı rüzgârla bencilliğin kıyısındaki keskin kum ve ömrün ayakları altındaki ham toprakla birleştirerek insanoğlunu yarattı. Ona kör bir güç verdi, öϐkeyle onu çılgınlığa sürükleyen ve ancak arzu ve hazla sönecek ölümün gölgesi olan hayatı verdi. Ve Tanrı hem güldü hem de ağladı. Yarattığı insana karşı sevgi ve acıma hissederek, onu kendi rehberliğinde koruması altına aldı. Bir prens halkı haberdar etmek için çevresine topladığı büyük kalabalığa sarayının balkonunda durarak şöyle seslendi: “Benim soylu ailemin adını taşıyacak ve sizin de onunla iftihar edeceğiniz yeni bir prensin doğumu üzerine size ve bu şanlı ülkenin tümüne tebriklerimi sunmak istiyorum. O büyük ve asil ata soyunun yeni taşıyıcısıdır ve bu âlemin parlak geleceği ona bağlıdır. Sevinin, şarkı söyleyin!” Kalabalığın sevinç ve şükran dolu sesleri, heyecanlı şarkılarıyla gökyüzüne yayılarak, vücutlarını istismar ve ruhlarını öldürerek boyunlarına baskı boyunduruğunu takacak, güçsüzlere acımasızca hükmedecek yeni zalimi kutladılar. Bu kader için, yeni Emir’in şereϐine insanlar şarkı söyledi ve kendilerinden geçene kadar içerek kutladılar. Bununla eş zamanlı olarak hayata ve krallık ülkesinde başka bir çocuk daha dünyaya geldi. Kalabalık gür sesle, potansiyel bir despotu övgü şarkılarıyla yüceltirken, melekler insanın hataların telaϐi etmek için onlara hizmet ettiği bir anda, hasta yatağında bir kadın düşünmeye çalışıyor.


O terkedilmiş eski bir kulübede, dağınık kundağa sarılmış bebeğiyle sert yatağında yatarken açlıktan ölmek üzeredir. Kadın insanlık tarafından ihmal edilmiş, yoksul ve seϐil genç bir kadın; kocası Prens’in güçleri tarafından kurulan ölüm tuzağına düşmüş, Tanrı o gece ona, çalışıp hayatta kalmasını engelleyen küçük bir yoldaş gönderdiği yalnız bir kadın o. Kalabalık dağılıp, etrafa sessizlik hâkim olunca, seϐil kadın bebeğini kucağına aldı, yüzüne bakarken gözyaşlarıyla onu vaftiz edecekmiş gibi ağlıyordu. Açlıktan güçsüz düşmüş sesiyle çocuğa sordu:”Neden ruhlar âlemini bırakıp benimle dünyevi hayatın acılarını paylaşmak için geldin? Neden melekleri, geniş semaları terk edip acı, zulüm ve merhametsizlik dolu bu seϐil insan âlemine geldin?”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir