Martin Heidegger – Nedir Bu Felsefe

Alman düşünürü Martin Heidegger (1889-1976) Edmund Husserl’e (1859-1938) adadığı 1927 yılında tamamlanmadan yayımlanan tek sistematik yapılı Varlık ve Zaman (Sein und Zeit) adlı ünlü yapıtının başına ön deyim olarak Platon’un “Sophistes” diyalogundan şu alıntıyı koyar: “varolan kavramını kutlanırken onunla ne demek istediğinizi belki uzun zamandır bilmektesiniz: biz de daha önceleri bunu bildiğimizi sanıyorduk, ancak şimdi bir çıkmazdayız.” (244 a) Bu alıntının ardından Heidegger, Platon’dan bu yana hâlâ aynı çıkmazda olduğumuzu belirtir, ve “varolan” ya da “varlık” nedir sorusuna henüz bir yanıt verilemediğini söyler, ve bu soruyu, “varlık teriminin ne anlama geldiğine, yani varolma tarzlarına ilişkin soruyu” yeniden sorarak ve “varlık anlayışının ufku olan zamanı” ölçü alarak yanıtlamaya kalkışır. Heidegger, genelde Platon ve Aristoteles’ten başlayarak kendisinden önceki felsefeye, özelde ise aşmaya çabaladığı metafizik/ontoloji kuramlarına yalnız “varolan”ı göz önünde bulundurmaktan kaynaklanan bir tür “varlığı unutmuşluk” (“Seinsvergessenheit”) suçlamasını yapar. Ona göre, daha önceki filozoflar “varlık nedir?” sorusunu sormamışlar ve “varlık” ile “varolan” arasındaki “ontolojik ayrım”ı (“ontologische Differenz”) görmemişlerdir. Bu suçlamaların ne kadar yerinde oldukları, hele ki bu ayrımın tıpkı genelle özel arasında olduğu gibi yapılıp yapılamayacağı tartışmalıdır (zira bu, Platon’daki ide ile idesi olduğu nesne arasındaki, ya da Aristoteles’teki birinci ve ikinci usia arasındaki hep felsefi, yani çözümü olmayan bir sorun kalacak olan ilişkiden başkası değildir). Çünkü “varlık”, ya da Aristoteles’in deyimiyle “varolan olarak varolan, ya da varlığı açısından varolanın ne olduğu sorusunu açık ya da örtük konu edinmeyen bir felsefi öğreti yoktur, yoksa ona “felsefi” sıfatı yüklenemez. Platon’dan yapılan yukarıdaki alıntıda görüldüğü gibi Platon ya da Aristoteles’e varlık sorusunu sormamak değil, ancak bu soruyu (aslında yerinde olarak) bir tür apori olarak görmek suçlaması yapılabilir. Varlık sorusunun baştan beri felsefede hep sorulduğunu ve sorulacağını, ancak bunun bir apori olarak kalmak zorunda olduğuna Aristoteles Metafizik’in 71. kitabında (Heidegger’in Varlık ve Zaman’ ına ayrıca uygun bir öndeyiş olabilecek biçimde) değinmiştir: “ve baştan beri hep sorulmuş, bugün de sorulan ve hep sorulacak olan ve hep bir çıkmaz olan soru: varolma nedir?” (Met. Z 1028 b) Sein und Zeit’in yayımlanmasından sonra Hei- degger, bir daha güncelliğini ve etkinliğini yitirmedi. Heidegger’in Nasyonal Sosyalist ideolojiyi sahiplenmesi, hatta o çağm/ideolojinin filozofu olma arzusu ayrıca bir ilgi noktasıdır. Victor Farias’ın Heidegger ve Nasyonal Sosyalizm adlı yankı uyandıran kitabının Almanca basımına bir giriş yazısı yazan Habermas, Heidegger’in felsefesinin artık onun kişiliğinden bağımsızlaştığını ve onun.politik tercih ve kişiliğini, (yer yer trivallik düzeyindeki saptamalarına, anlamsızlığa varan dilsel zorlamalarına karşın yine de genelde tasvip gören) felsefesini toptan yargılamak amacıyla kullanmamak gerektiğini söyler. Haber- mas’a göre Heidegger, Dilthey’in yorumbilgisini Husserl’in fenomenolojik yöntemine uyguladığı ve varlığın “orada-varlık”ı (“Da-sein”) olarak insanın ve diğer varolanların varlık tarzlarının çözümlemesini daha doğrusu fenomenolojisini yaptığı ilk-dönem felsefesiyle, yani Sein und Zeit ile, Fransa’da Sartre ve Merleau-Ponty’nin varoluşçuluk ve Fenomenolo- , jik Antropolojisine, Almanya’da ise Hans-Georg Ga- damer’ın “felsefi yorumbilgisi”ne doğrudan etkide bulunmuştur.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir