İlhan Akdere – Marksizmde Temel Kavramlar

İşçi sınıfı, değiştirmek ve emeğe göre örgütlenmiş olarak yeniden kurmak istediği dünyanın bugünkü durumunu anlamak, değiştirilmesinin koşullarını ve imkanlarını görebilmek için her şeyden önce dünyaya “materyalist açıdan” bakmasını öğrenmelidir. Bu yüzden, yaşadığımız toplumu değiştirmeye girişirken, toplumun hareketinin nasıl kavranacağını, sınıfın örgütlü eyleminin yöneleceği temellerin neler olduğunu görmemiz gerekir. İlk bakışta toplumların hayatı, sayısız olay ve nesnenin rastgele bir araya gelmesi gibi görünür. Gündelik hayatın karmaşası içinde, ticaretin, sanatların, siyasetin, üretimin ve tüketimin küçük küçük parçalarına, tek tek belirtilerine hepimiz bir ucundan katılırız ve hayatın kendimize düşen parçası üzerinde, çoğu zaman milyonlarca insanla olan bağlarımızın farkına varmadan “kendi hayatımızı” yaşar gideriz. Devrimci siyasi çalışma, toplumun bu görünürdeki karmaşasının, rastlantısal gibi görünen ilişkilerin ve bağıntıların özünü açığa çıkarmaya ve yaşanan toplumsal ilişkilerin gerçek yapısını anlayarak onun nasıl dönüştürüleceğini bulmaya dayanır. Planlı ve programlı bir devrimci faaliyet, rastgele ve düzensiz ilişkilerin nereye varacağı belli olmayan gelişmelerinin peşinden gitmez, aksine, bütün bu karmaşa altındaki düzenli, az çok tekrarlanabilir ve kontrol edilebilir olanı bularak onun üzerinde ilerler. Böylece eylemlerimizle sonuçları arasında, geçmiş ile gelecek arasında bir bağ kurmak, neyi nasıl yaparsak hangi sonucu elde edeceğimizi hesaplayarak ilerlememizi sağlayacak bir dayanak noktası bulmak zorundayız. Bu yüzden, devrimci faaliyetin başlangıcında, yaşanan toplumun niteliğinin anlaşılması çabası bulunur. Değiştirmeye, dönüştürmeye çalıştığımız toplumsal ilişkilerin kaynağı, başlangıç noktası ve üzerinde şekillendiği temel nedir? Bir toplumu daha ileri, daha iyi, daha yüksek bir düzeye çıkarmak için nelerin değiştirilmesi gerekir? Her insan topluluğunun ilk göze çarpan özelliği, belli bir toprak parçası üzerinde, belli bir nüfusa sahip olarak yaşamaktır. Özetle, doğal-coğrafi koşullar ve nüfus, her insan topluluğunun olmazsa olmaz ilk koşuludur. Ne var ki, toplum halinde yaşamak için bunlar yetmez. İnsanlar sanatla, dinle, siyasetle uğraşmadan önce, yemek, içmek, barınmak ve doğanın zorlu koşullarına karşı koymak için kendilerini korumak, kısacası üretimde bulunmak zorundadırlar. Besin maddelerinin, barınakların ve giyim eşyalarının sağlanması için girişilen işler, sarfedilen emek, tek kelimeyle zorunlu ihtiyaçlar için üretim, insanların toplum halinde yaşamalarını gerektirir. Böylece üretimin biçim ve koşulları, yalnızca toplumun oluşmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda her toplumu diğerlerinden ayıran, onun özelliklerinin oluşmasını hazırlayan ve diğer toplumlarla ilişkisinin biçimini tayin eden bir etki de yaratır. Üretimin biçim ve koşulları, bir toplumun içindeki ilişkileri, insanların birbirleriyle olan ilişkilerinin kurallarını ve diğer toplumlarla olan ilişkilerin içeriğini de doğurur ve bunların tarih içinde hangi yeni ve değişik biçimleri alacağını belirler.


Bir toplumu bütün yönleriyle anlamak için çıkış noktası, onun maddi hayat koşullarının incelenmesidir. Toplumların anlaşılması kadar onların değiştirilmesinin de başlangıç noktası ve sonunda ulaşacağı hedef, maddi hayatın üretimi ve yeniden üretimidir. Bunu, “yaşam için gerekli geçim araçlarının elde ediliş biçimi” olarak da adlandırabiliriz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir