Martin Heidegger – Düşüncenin Çağrısı

Deniz bitti. En az iki yüzyıldır milletçe tam bir mirasyedi gibi yaşadık. Artık sonu geldi. Alacaklılar kapıya dayandı. Günü gün ederek har vurup harman savurduk ve değirmenin suyunun nereden geldiğine zerrece aldırmadık. Duranın durduğu yerde hep durmaya devam edeceğini sandık. Sürekli ihtimamla ona dönük yaşamak, günlerin deveranına göre aslın asliyeti içinde değişik imkânlara açık kalmasını sağlamak ve böylece onunla ayakta durmak yerine emsalsiz bir aldırmazlık ve umursamazlıkla sırtımızı döndük, dönmekle kalmadık bozucu saldırıların açtığı gedikleri görüp anlamaya, anlayıp onarmaya çalışmaya bile yanaşmadık. Gidenlere aldırmadık, gözden ırak olanlara gönlümüzde yer ayırmadık. Görünmez olup kayıplara karışanların hiç olmazsa dilimizde açtığı rahneler diri kalsın diye çaba göstermedik. Kurmanın bizim değil, bizden önce geçmişte yaşamış olanların işi olduğunu, bizim, ancak onu muhafaza edebileceğimizi düşündük. Onu bile bihakkın yerine getiremedik. Ancak bir darboğazla karşılaşıp da, tökezleyip düştüğümüzde aklımıza geldi onu hatırlamak. O da hatırlamak değil, bir sebep bulma telaşıyla oyalanmaktı. “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur” diye belletmişti bize bizden öncekiler. Onlara da daha öncekiler.


Bakmak özen göstermeyi, üzerine titremeyi, o da sürekli ayık ve uyanık durmayı gerektirirdi, zordu. Bakmazsak en fazla dağ olurdu. Ama o sözün söylendiği zamanlarda böyleydi bu, o zamanlar bir şey bozulmuş haliyle bile içinde imar ve İslahı için gerekli olan nüveleri barındırırdı, nitekim en fazla dağ olurdu, dağı karşılarında görenler kollan sıvar, tekrar onu açıp eski haline döndürürlerdi. Düşünmedik ki günler kısaldığında bozulmanın onulmaz onarılmaz bir şey olacağını: Bakarsan bağ, bakmazsan dağ değil: çöl olur. Ve bu zaman zarfında “kolaycılık”tı milletçe ekseriyetimizin karakterini belirleyen tek şey. Ve onun debelenişleri içinde bulup ortaya çıkardığı ucuz şeyler. Epeyce bir zamandır “yalan”ı da dahil ettik bunlara. Ve onun açtığı kapıdan “sahtelik” daldı içeriye, her şeye musallat oldu. Sahtelik de tıpkı zıddı gibidir, her şeye sirayet eder, şu farkla ki, o ondurmaz. Böyle bir yaşamaya, eğer yaşamak denirse tabii, neyin bel verdiğini, neyin sayesinde böyle bir savurganlığa güç ye-tirebildiğimizi ve hâlâ nasıl olup da ayakta kalabildiğimizi; Bunca zaman o bel veren şeyin biz aldırmadıkça, umursamadıkça nasıl belinin büküldüğünü, aldırmazlığımızın altında nasıl inim inim inlediğini ve günbegün yitip tükendiğini düşünmeye yanaşmadık. Düşünmeye yanaşmamakla kalmadık, başka bir sebeple değil, bizi sırf biraz daha avutup oyalayacak şeylerin hatrına bizzat düşünme denen şeyin kendisini horladık, hem de dünyanın hiçbir yerinde emsaline rastlanmayan bir horlamayla. Ve son yirmi yıldır horlamayla da kalmadık, onun insanlar nezdinde kalan itibarının son kırıntılarına sahtelerinin tasallutuna göz yumduk ve o böylece en sıradan şeylerin itibarından bile yoksun kaldı. Böyle bir yaşamaya, ona eşlik eden horlamaya hiçbir miras dayanmazdı ve nitekim dayanmadı da. Şimdi bu geldiğimiz noktada içinde bulunduğumuz duruma, tarihin kaydettiği medeniyetlerin sicilini tutup her birinin yükselişinin ve tarih sahnesinden silinişinin sebeplerini açıklamaya çalışanlar bile, bütün engin bilgi ve görgülerine rağmen muhtemeldir ki bir isim bulup veremeyeceklerdir. Bir ülkede düşüncenin söz sahibi olduğu bir konumdan uzaklaştırılması ve sadece uzaklaştırılması, öyle biz-deki gibi, horlanması, hakir görülmesi değil, o ülkenin başına gelebilecek en büyük talihsizlik, en büyük felakettir.

Bunu yakında hep beraber göreceğiz. Her kim ki söze sahip olmadan söz sahibi olmaya kalkışıyorsa, oraya meşru bir yoldan değil, başka bir şeye tahsis edilmiş olanı gasp ederek kalkışıyordun Çünkü “söz sahibi olmak”, ancak söze sahip olmakla olabilen bir şeydir, yani “söz sahipliği” münhasıran “söze” tahsis edilmiştir ve söz düşünceden, düşünce sözden neşet eder. Bir ülkede düşüncenin söz sahibi olmasını engelleyenler yol vurucuların ta kendileridir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir