Michel Foucault – Bilginin Arkeolojisi

Arkeoloji sözcüğünün, Foucaultya göre bir şeyi önceden düşünüp bildirme gibi bir işlevi yoktur; sadece ifadenin vo arşivin düzeyini, ifade düzenlerini ve pozitiflikleri gösterir; oluşum kurallarını, tarihsel a priori oyuna sokar. Foucault ile birlikte süreksizlik kavramının tarihsel disiplinlerde önemli bir yer tuttuğu kabul edilir. Bilginin Arkeolojisi tarafından öne sürülmüş olan teorik problemler süreksizlik, kopma, eşik, sınır, seri, dönüşüm kavramları oyunun betimlenmesi konusunda ortaya çıkarlar. Bilginin Arkeolojisinde söylemsel oluşumlar ve ifadeler hakkında geliştirilmiş olan genel teorinin Kliniğin Doğuşunun önsözünde yöntemle ilgili olarak sorulmuş bir soruya verilmiş yanıt olduğu söylenebilir. Dü şünce alanlarının varlığı, eğer düşünce kurulmuş ise, düşünce kurulmuş ise, düşünce alanlarının kopukluğunu da içerir diyen Marietuye göre Foucaut’un Bilginin Arkeolojisinde göstermeye çalıştığı şey, dilin bölgesi, ar şivin anlamı ya da söylenmiş olan şeylerin alnıdır. Arkeolojinin söylemleri ar şivin içinde özelleşmiş pratikler olarak betimlediğini söyleyen Foucault söylemsel oluşumların ve ifadelerin bir kez baştan başa katedilmiş alanı, onların bir kez tasarlanmış genel teorileri ve mümkün uygulama alanları hakkında yapılmış çözümlemeye arkeoloji adını vermektedir. Batı’da felsefe öteden beri bilginin kaynağı konusuyla ilgili olarak temelde birbirlerinden farklı olan iki ayrı kanalda devam edip gelmiştir: Ada’da empirizm, Kıta’da rasyonalizm. Yirminci yüzyılda da buna benzer bir biçimde, Ada’da Russell, Wittgenstein, Ayer, Ryle, Austin ve Quine gibi düşünürler tarafından empirizmden beslenerek gerçekleştirilen felsefe çözümleyici bir dil felsefesi niteliğini taşırken; Kıta’da, yani Almanya ve Fransa’da daha çok teoriye, tarihe ve edebiyata yönelmek suretiyle farklı bir yol izlemiştir. Kıta Avrupasında çağdaş felsefenin başlatıcıları olarak Almanya’da Edmund Husserl’in, Fransa’da Henri Bergon’un adı anılabilir. Bergson’dan sonra Jean-Paul Sartre’da son derece edebî bir üsluba kavuşmuş olan Fransız felsefesi, parlak edebî hünerlerinin yanı sıra, Ada’da egemen olan çözümsel disiplinden uzak bir özgürlükle teori kurma özelliğine sahipti. İşte Foucault çözümleyici felsefenin katılığından ve sıkıcılığından ziyade Bergson’un ve Nietzsche’nin felsefî üslubundan gelen canlılığı işleyen bu geleneğin içinde yer almaktadır. Tarihe yönelerek irdeleyici bir gözle Batı’nın geçmişinde yer alan “deliliğe karşı toplumsal davranışların evrimi”, “modernizm öncesi tıbbın tarihi”, “biyoloji”, “dilbilim” ve “ekonominin kavramsal kökleri” gibi büyüleyici ve dokunulmamış bazı alanlara el atan Foucault karmaşık ve anlaşılması güç entellektüel bir kişiliğe sahiptir 1. Rönesansın başlangıcından bu yana, Batı düşüncesinin üç büyük dönemini gösteren bilgi sistemlerini birbirinden ayırmaya ve onları betimlemeye çalışmış olan Foucault bu dönemlere Rönesans, Klasik Çağ ve Modern Çağ adını vermiştir 2.Çalışmalarının hemen hemen tamamını Rönesans düşüncesiyle Çağdaş düşünce arasında sınırlamış olmakla birlikte, o derinlemesine olan araştırmalarım özellikle Klasik Çağ (1660-1800) ve Modern Çağda (1800-1950) bilginin ve bilimin oluşumu üzerinde yoğunlaştırmıştır. Foucault’nun kendine özgü terminolojisinin en önemli kavramlarından birisi olan bilgi (savoir) her tür bilgiyi içinde barındıracak genişliğe ve derinliğe sahiptir. Dilimizde karşılığı kazıbilim olan arkeoloji daha çok Tarih’in, geçmişten şimdiye uzanan bir zaman dilimi içerisinde olmuş bitmiş olan şeylerle ilgili bilgiyi oluştururken, bir araştırma yöntemi ve aracı olarak başvurduğu yardımcı bilim konumundadır. Bir Düşünce Sistemleri Tarihçisi olan Foucault da arkeolojiye bir yöntem olarak başvurmaktadır. Fakat onun hem tarihe hem de arkeolojiye yüklediği anlam, söz konusu terimlerin geleneksel olan anlamlarından çok farklıdır. Çünkü, Deliliğin Tarihinden Cinselliğin Tarihine kadar uzanan yirmi küsur yıllık bir süre içinde çağdaş kültürdeki bazı uygulamaları tarihsel bir perspektif içine oturtarak, bunların kavramsal temellerini bulmak niyetinde olduğunu söyleyen Foucault, esas amacının “şimdinin tarihi”ni yazmak olduğunu belirtmiş ve kendisi hakkında, “şimdinin tarihçisi” deyimini B. -H.Levy ile yapmış olduğu bir mülakatta kullanmıştır. (LeNouel Observateur, 644, mars 1977) 3. (1) J~G. Merquior, Foucault ou le nihilisme de la chaire, PUF, 1986, s. I I . (2) H. Dreyfus et P. Rabinow, Michel Foucault, Gallimard, 1984, s. 37. (3) J. G. Merquior, Foucault, s. 14. Ne bir medeniyet tarafından koruma altına alınmış olan metinlerin tamamına ne de bu medeniyetin yıkımından kurtarılabilmiş olan kalıntıların bütününe değil de, bir kültür içerisinde ifadelerin ortaya çıkışını ve yok oluşunu, olayların ve şeylerin sürekliliklerini, paradoksal varoluşlarını belirleyen kurallar oyununa arşiv 4 adını veren Foucault, Bilginin Arkeolojisîyle bir düşünce tarihçisi olarak bilginin içinde her biri ayrı bir ifadeler bütünü olan söylemsel oluşumları, pozitiflikleri, ifadeleri, bunların oluşum koşullarını, özel bir alam ortaya çıkarmaya 5 çalışmakta, yani bir arşiv araştırması yapmaktadır. Foucault’nun, ne otonom ne de kendi kendine yeterli olduklarını; sınırlı bir bölgenin çok küçük bir parçasını bulup ortaya çıkarılmasının söz konusu olduğu her defasında birbirlerinden destek almalarının gerektiğini söylediği; Deliliğin Tarihinin, Kliniğin Doğuşunun, Kelimeler ve Şeylerin problematiği yukarıda dile getirildiği gibidir 6. Deliliğin Tarihinin Michel Serres tarafından “psikiyatrinin arkeolojisi” 7 olarak nitelendirilmesine, Kliniğin Doğuşunun alt başlığının “Tıbbî Anlayışın Bir Arkeolojisi” 8 , Kelimeler ve Şeylerin alt başlığının “insan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi” ve bu kitabın da önceki adının “yapısalcılığın Arkeolojisi” 9 şeklinde olduğuna bakarak onun arkeolojik incelemesinin bir bütünlük oluşturduğu söylenebilir. Kelimeler ve Şeylerden soma yayınlanmış olan Bilginin Arkeolojisi, Foucault’nun araştırmalarında başvurduğu yöntemin ilkelerinin tespit edilmesi, sınırlarının gösterilmesidir bir bakıma. Çünkü o arkeolojinin ne bir bilim ne de gelecek bir bilimin ilk temelleri olarak sunulamayacağım açıkça söylemektedir 10. Bilginin arkeolojisi bir yöntem; bir çağın söylemlerinin normatifliğini, bilginin normalleşme biçimlerini ve oluşum kurallarını inceleyen sıkı bir yöntemdir; ama bir bilim değildir 11.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir