Sosyolojik sorunlara felsefi derinlikten bakan ve düşünce gelenekleriyle hesaplaşan bir düzeyden konuşan Elias bu kitabında zaman sorunu üzerine gidiyor. Varlığını alabildiğine somut bir şey gibi düşündüğümüz, sürekli akan ve akarken bizi de kendi tünelinden geçiren zaman gerçekten öyle somut bir şey mi? Elias zamanın “var olan bir şey” olmadığını, onun bizim toplumsal, tarihsel bir eserimiz olduğunu söylüyor. Peki zaman bizim zihnimizin bir imgesi ise, gerçekteki olaylarla, değişimlerle bağlantısı nedir? Nasıl oluyor da böyle var olmayan bir şey algımızda doğallık, somutluk kazanıyor. Bizi metafiziğin girdaplarına götürecek gibi görünen bu sorular, Elias’ ın elinde tümüyle maddi açıklamalar buluyor. Zaman ın izini toplumsal ilişkilerde ve tarihsel gelişim içinde süren Elias, basit gibi görünen açıklamalara uzanıyor; basit, ama günümüz toplumunun insanlarının kavramakta zorlandığı sorunlara. Zaman incelemesi, aynı anda bir uygarlaşma incelemesi. Uygarlaşma süreçlerinin yapısı üzerinde duran ve her uygarlaşma adımının tarihsel bir sürecin kaçınılmaz kısıtlanmalarını da içerdiğini vurgulayan Elias, başka çalışmalarında genelde uygarlaşma hakkında söylediklerini, bu çalışmasında zaman olgusu üzerinden somutlaştırıyor. Bu tür bir incelemeyle modern toplum olmanın anlamı, toplumsal gelişme süreçlerinin karakteri, birey-toplum ilişkilerinin iç içeliği belirginleşiyor… Elias günümüzde tarih incelemelerinin, sosyolojinin ve genel olarak bilimsel disiplinler arasındaki yalıtılmışlığın bütünsel bakışı nasıl kısıtladığını ve naifliğimizi niçin aşılması çok zor bir duruma dönüştürdüğünü zaman sorunu üzerinden sergiliyor. Kitapta zaman ın bugünün toplumu açısından yapısal özelliklerini ve geçmiş toplum formasyonlarının “zamansız” yaşamalarının ne demek olduğunu görmekle kalmıyoruz; zaman üzerine düşünmek, kendi algılarımız üzerine düşünmek, uygarlaşma meselesine göreceli bakmak ve bireysel özgürlüğün toplumsal belirlenmişlikten bağımsız düşünülemeyeceğini görmek anlamına da geliyor. Batılılaşma çabası içinde olan toplumumuzun işinin niçin zor olduğunu bu kitapta yapıldığı biçimiyle zaman incelemesi üzerinde düşünerek biraz daha iyi anlayabiliriz. Zaman kavramının toplumun işleyişiyle ve bireylerin toplumsal rolüyle ilişkisi ortaya çıktıkça, Batı’nın zamanla kurduğu ilişkilerin, bizim gibi yarı feodal kültürel yapısından kurtulamamış bir topluma niçin bire bir aktarılamayacağı da daha iyi anlaşılıyor. Bu sorun, Elias’ın metninde özel bir vurgu taşımasa da bu yöndeki okumalara ve düşüncelere fazlasıyla olanak tanıyor. Elias’ın bu metninin oluşum süreci son derece karışıktır. Metin k ısmen İngilizce, kısmen Almanca yazılmış, kısmen de İngilizce yazılan bölümün Almanca’ya çevirisinin Elias tarafından gözden geçirilmiş halidir. Çal ışmanın ilk bölümleri (1-27 arası) 1974’te yayımlanmış, Almanca’ya ilk çeviri sırasında 28 ve 29. bölümler yazar tarafından eklenmiş ve 1984’teki yeni Almanca çeviride 30- 46 arası bölümlerin yanı sıra uzun önsöz yazılmıştır. Bizim Türkçe çeviriye temel ald ığımız 1988 Suhrkampf Almanca baskı, metnin son şeklidir. Türkçe’ye çeviriye ba şlamadan önce İngilizce metinle Almanca metni genel olarak karşılaştırdık, ancak herhangi bir sorun yaşamadığımız için çevirimizi Almanca metni izleyerek yaptık, sadece belli noktalarda İngilizce metinden kontrol ettik. Metnin bu karışık oluşum süreci, farklı dönemlerde Elias’ın farklı yaklaşımlar içinde olduğu anlamına gelmiyor. Okurun bu konuda kendi yorumunun önünü kesmek istemeyiz, ancak çeviri çalışmasında bu sorun üzerine düşündüğümüz için, Türkiyeli okura bu açıklamayı yapmakta da yarar görüyoruz. Özellikle önsöz en son yazıldığı için, Elias’ın arada değişen düşünce ve bilgileri veya çalışmasına gelen tepkilere vereceği cevapları yansıtacağı akla ge- lebilir. Ancak bizim gördü ğümüz kadarıyla önsözün böyle bir özelliği yok. Tersine önsöz ana metinde parça parça söylenen (aforizma tarzında bölümlenmiş) düşüncelerin daha bütünleşmiş ve toparlanmış hali. Bu nedenle genel fikir edinmek isteyen okura önce önsözü okumasını önerebiliriz. Çünkü önsöz yazarın bütün tezlerini içermenin yanında, konunun çeşitli yönlerine de yer vermektedir. Burada metnin bir diğer özelliğine de dikkat çekmek istiyoruz. Elias’ın metni hem içerikte hem anlatımda fazlasıyla tekrarlar içeriyor. Bu tekrarların birçoğu çeviride bulunmasaydı metin bir şey yitirmezdi. Ancak tekrar niteliğindeki birçok paragraf ve cümlede zaman zaman çok önemli ayrıntılar yer almaktadır ve bu ayrıntılar genel fikir edinmenin ötesine geçmek isteyen okurun ilgisini çekecektir. Özellikle de bu çal ışma zaman sorunuyla sınırlı olmayıp uygarlaşma sürecinin karakterini yansıttığı, dil olgusunun önemi ve işlevi üzerinde durduğu, dahası bilimselliği, sosyolojinin ve tarih biliminin yöntemini sorunsallaştırdığı için farklı okumalara zemin sağlamaktadır. Bu nedenle bizim çevirimizde tüm tekrarlar yerinde duruyor. Elias’ın ilk çevirisi olan bu kitabın dil ve anlatım tarzı açısından da bir Elias’a giriş olmasını istedik. Elias’ın dilini ve anlatım perspektifini çok önemsedik, ancak terim düzeyinde kapalı bir dil kullanmak da istemedik. Bu kararımızın Elias’a da çok uyduğunu düşünüyoruz. Dili kullanımında ve düşünsel perspektifinde son derece hassas ve tutarlı olan Elias, terimlerle konuşmaktan büyük ölçüde uzak duran ve terimleştirdiği anlamları farklı anlatımlarla tekrar tekrar dile getiren bir düşünür. Elias’ ın Türkiye’deki toplumsal süreçlere bakışta önemli perspektifler sunacağını ve bu çevirinin ardından gelecek çevirilerle Elias’ın Türkiye’de bilinir hale geleceğini düşünüyoruz. Biz de baştan sınırları çizilmiş bir Elias dili ve terminolojisi oluşturmak yerine bu gelişmeyi, anlama ve tartışma sürecine bırakmayı yeğliyoruz; kuşkusuz belli noktalarda vurgular yaparak ve işaretler düşerek. İyi okumalar dileğiyle.
Norbert Elias – Zaman Üzerine
PDF Kitap İndir |