Platon – Kriton

Kriton diyaloğu, Platon’un gençlik eserlerinden olmakla birlikte, taşıdığı özellik bakımından ayrılık gösterir. Sokratik diyaloglar diye de anılan bu gençlik eserlerinin en önemli özelliği kavramlar üzerine açılan tartışmaların belirli bir sonuca ulaşmamasıdır. Oysa Kriton’da düşünülen ve girişilen bir davranış konusunda karşısındakini inandırma söz konusudur. Sokrates ölüme mahkûm edilmiştir; suçu devletin tanrılarını inkâr etmek, gençleri yoldan çıkarmaktır. Odžğrencisi ve arkadaşı olan Kriton, öteki dostlarının da yardımıyla, suçsuzluğuna inandığı Sokrates’i hapishaneden kaçırmak, ölümden kurtarmak ister: ancak bu kaçırma eylemine engel olan dış etkenler değil, Sokrates’in kendisidir. Sokrates neden kaçmak istemez? Işǚ te Kriton diyaloğunda Sokrates bu nedenleri ortaya koyar ve bu nedenlerin doğruluğu konusunda Kri- ton’u inandırmaya çalışır. IOǚ dž V. yüzyıl Atina’sında ilk kez eski değerleri eleştirerek ortaya çıkan soϐistler toplumdaki birtakım kurumların insan yapısı olduğunu, yasaları, ahlak kuramlarını, gelenekleri, dini insanların belirlediğini, dolayısıyla değişmez olamayacaklarını ileri sürerler: buna göre, öznel ve göreli değerleri temel alan toplumun da pekâlâdeğişebileceğini savunurlar. Oysa Sokrates düzenli bir toplum yaşamı öngörürdü: durmadan değişen öznel değerler düzeni koruyamazlardı. Gerçekte bu öznel ve göreli değerlerin altında hiç değişmeyen, zaman, yer ve kişi gözetmeyen, her insan için geçerli olabilecek birtakım gerçekler vardı: işte Sokrates 70 yıllık ömrüboyunca hep bu gerçeklere erişmeyi amaçlar: ona göre bu yolda en iyi araştırıcı ve bulucu akıldır. Sanılar ve algılar gerçek bilgiyi veremezler. Odžnyargılar incelenmeli, ayıklanmalıdır. Sokrates bu incelemeyi soru-cevap yoluyla yapar. Bir şey bildiğini söyleyen her insanla bildikleri üzerinde soru-cevap yoluyla tartışır: gerçek bilgi ve bilgeliği arar; ancak çok defa boş bilgilerle dolu insanlar koyar ortaya. Gerçekte insanlar duyularının kendilerine ilettiği algı ve sanılarla donanmıştır, gerçek bilgiden yoksundurlar; tıpkı Platon’un sonradan “Mağara Meseli” ile açıklamaya çalıştığı gibi, insanlar gerçeği değil, ancak gerçeğin gölgelerini tanımakta ve gerçekle yüz yüze gelince şaşırıp bocalamakta; hatta bu gerçeği kendisine gösterenlere düşman olmaktadır.


Sokrates işte böyle bir gerçek göstericisidir, insanların kendi dünyalarında o güne kadar kurdukları düşünce yapılarını değil sarsmak, çok defa kökünden yıkmaktadır. Udžstelik bu yıkma işini Sokrates hiç çekinmeden, ödün vermeden ve durmadan yapmaktadır. Onun için önemli olan karşısındaki insanlar ve o insanların kurdukları yapılar değil, doğruluğuna inandığı gerçeklerdir. Sokrates bu gerçekler uğruna kendini seferber etmiş bir insandır: doğal bir eğitimcidir. Eriştiği gerçekleri karşısındaki insanlara olduğu gibi verme yolunu tutmaz; tersine bu gerçekleri kendilerinin düşünerek bulmalarını ister. Bu açıdan bakıldığında, onun insanın zihin özgürlüğüne duyduğu büyük saygı ve güven kendiliğinden ortaya çıkmakladır. Kendisi araştırma, inceleme yolunu alışkanlık edinmiş, başkalarının da bu alışkanlığa ulaşması için yol göstermiştir. Bugünkü modern eğitimcilerin, psikologların insan zihnine özgür ve kendi kendini yapıcı bir nitelik kazandırmak için denedikleri eğitim yöntemlerini en pratik anlamda ortaya koymuş ve uygulamıştır. Ancak insanların o zamana kadar alışmadıkları bu gerçekle yüz yüze gelme durumunun onları altüst edeceği, kızdıracağı muhakkaktı. Nitekim IOǚ džd V. yüzyıl Atina’sı içinde bulunduğu siyasal koşullarda henüz Sokrates’in ortaya koyduğu gerçeklere tahammül edecek olgunlukta değildi. Atina’nın kendine göre gerçekleri vardı; bunlar da birtakım kurumlarca saptanmıştı. Din, yasalar, ahlak kuramları, toplumsal ilişkiler belli birtakım değer ölçüleri içinde sürüp gidiyordu. Bu değer ölçülerinin değişmesi her toplumda olduğu gibi Atina’da da tepkiyle karşılandı. Sokrates’in inançları o güne kadar toplumu yaşatmış olan değerlerin doğruluğuna inanan, buna hizmet eden, başka bir gerçek aramak gereğini duymayan Atinalıyı şaşırtıyordu.

Udžstelik Sokrates inandıklarını, bir görev yerine getirir gibi, ısrarla her yerde herkese söylemekten çekinmiyordu. Bunun sonucunda hakkında dava açılmazdan çok daha önce Sokrates aleyhinde bir tutum baş göstermeye başladı ya da bazı kişilerce maksatlı olarak böyle bir tutum yaratılmak istendi. Ancak bir insanın doğruluğuna inandığı ve hizmet ettiği düşüncelerinden artık kendisi için tehlikeli olmaya başladı diye sapması, uzaklaşması beklenemez. Tersine Sokrates ölümü göze almakla, bu düşüncelerin doğruluğuna ve değişmezliğine ne kadar inandığını en güçlübiçimde ortaya koymuştur: öyle gerçekler vardır ki, hiçbir etken onları değiştiremez, işte Sokrates bu tür gerçeklere ulaşmış ve ulaştığını ilan etmiştir. Bu gerçek ölüm söz konusu olunca değişebilen ya da vazgeçilebilen bir gerçek olsaydı, sofistlerin şu göreli, şu öznel algılarından ne farkı kalırdı? Kriton, Sokrates’le yaşıttır ve öğrencisi olmuştur, ancak onun gerçeklerine ulaşamamıştır. Henüz duygusal algılar ve sanılar içindedir. Bu etkiyle, bu duygusal dürtüyle Sokrates’i kaçmaya zorlamaktadır. Oysa Sokrates’in vardığı gerçeklerden biri, hatta en önemlisi “düzenli bir toplum yaşamının ve toplumsal ilişkilerin yasalarca saptanmış olması” gerçeğidir. Bu yasalar tıpkı Sokrates’in düşünceleri gibidir: zamana, yere ve kişiye göre değişken değildir; toplumun tümü için geçerlidir. Yasalar, daha başlangıçta, insan aklının eriştiği gerçekler düzeyinde saptanmalıdır. Yapılacak ya da uygulamada görülecek herhangi bir hata yine akıl ve muhakeme yoluyla düzeltilebilir. Ancak yasaların doğruluğu ya da yanlışlığı bir tek insana verdiği yarar ya da zararla ölçülmez. Sokrates’e göre eğer yasa yanlışsa, bu yanlışlık kendisine ulaşmadan önce karşı durmalıydı. Karşı durmadığına göre, yasanın doğruluğunu kabul etmiş demektir. O zaman ikinci bir durum ortaya çıkıyor: yasa doğru, ancak onu uygulayanlar yanlış uyguluyorlar, yanlış kararlar veriyorlar.

O zaman da yanlış kararlara karşı koymak amacıyla yapılacak herhangi bir eylem doğrudan doğruya yasaya yönelecek, onun itibarını sarsacaktır. Oysa demokratik temele dayanan toplumlarda yasalar ulusun kendi iradesini temsil eder. Bu da toplumdaki her bir bireyin iradesinden başka bir şey değildir. Bu açıdan bakıldığında, yasaya gösterilecek saygı aslında kişiye gösterilen saygıdır. O halde Sokrates kendisini ölüme mahkûm edenlerin dayandıkları yasaya boyun eğip hapishaneden kaçmamakla kendi düşünce ve gerçeklerini çiğnemekten kaçınmıştır; yasaya saygı göstermekle kendine saygı göstermiştir. Bütün yaşamınca düşünce ve davranışları bakımından kendiyle tutarlı olmuş bir insanın tutacağı yol da bu olabilirdi ancak. * * * Ilǚ k defa 1972 yılında Türk Klasik Çağ Araştırmaları Kurumu Yayınları’nda yayınlanan bu çeviride Maurice Croiset’in hazırladığı Platon, Oeuvres Complètes, Tome I: Hippias Mineur, Alcibiade, Apalogie de Socrate, Euthyphran, Criton, Les Belles Lettres, Paris, 1946 künyeli edisyon temel alınmıştır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. Çok teşekkür ederim.