Osho – Sırlar Kitabı -2 – Kendini Anlamanın Anahtarı

“Bu kitapta sunulan teknikler size dini törenlerden söz etmez. Bu teknikleri uygulamak için bir tapınağa ihtiyacınız yok, tapınak sizsiniz. Laboratuvar sizsiniz, deney sizin içinizde gerçekleşecek. Bu bir din değil, bir bilimdir. İnanca gerek yoktur. Yalnızca deneyimleme cüretkârlığına, cesarete gerek var. Bu kitapta sunulan yöntemler tüm insanlık ve tüm zamanlar içindir. Tüm yöntemleri her yönüyle, ayrıntısıyla açıklayacağım. Hoşunuza giderse üç gün boyunca deneyin. Size uygun olduğunu düşünüyorsanız, içinizde bir şeylerin harekete geçtiğine inanıyorsanız üç ay boyunca devam edin. Hayat bir mucizedir. Gizemini çözemediyseniz, bu yalnızca hangi teknikle yaklaşacağınızı bilmediğinizi gösterir.” Osho Osho’nun öğretileri, hiçbir kategoriye sokulamamaktadır; bireysel anlam arayışından, toplumun bugün karşı karşıya kaldığı sosyal ve politik en acil konulara birçok şeyi kapsar. Osho, kitap yazmamıştır; onun adıyla yayımlanan kitaplar, 35 yıl boyunca uluslararası nitelikte bir dinleyici topluluğuna yaptığı konuşmaların ses ve video kayıtlarının deşifre edilmiş halidir. Osho, Londra’da yayımlanan Sunday Times tarafından 20.


yy’ın 1000 önemli isminden biri olarak kabul edilmiş, Amerikalı yazar Tom Robbins tarafından da “İsa’dan sonra gelen en tehlikeli adam” olarak tanımlanmıştır,. Osho çalışmalarıyla ilgili olarak, kendisinin yeni bir insan türünün doğumu için koşulları hazırlamaya yardımcı olduğunu söylemiştir. Bu insanı çoğunlukla “Zorba Buda” olarak tanımlamıştır. Hem bir Yunanlı Zorba gibi dünyevi zevklerin hem de bir Gautama Buda’nın sessiz dinginliğinin tadını çıkaran… Osho’nun çalışmalarının tüm yönlerinden bir iplik gibi geçmek, hem Doğu’nun zamansız bilgeliğini hem de Batı’nın teknoloji ve biliminin en yüksek potansiyelini kucaklayan bir vizyondur. Osho, aynı zamanda, modern yaşamın baş döndürücü hızını kabul eden bir yaklaşımla, içsel dönüşüm bilimine yaptığı yenilikçi katkılarıyla tanınmıştır. Benzersiz “Aktif Meditasyonlar”ı, bedenin ve zihnin birikmiş streslerini salıvermek için tasarlanmıştır. Zira, bu şekilde düşüncelerden kurtulup rahat bir meditasyon yapmak daha kolay hale gelmiştir. Hapşırmanın başlangıcında, korku esnasında, endişede, bir uçurumun üzerinde, savaşta uçarken, aşırı merak durumunda, açlığın başlangıcında, açlığın sonunda, kesintisiz farkında ol. 65 Başka öğretilerin saflığı bizim için kirliliktir. Gerçekte, saf ya da kirli olan hiçbir şeyi tanıma. Yaşam bir paradokstur. Yaklaşmak için uzaklara gitmek zorundasın ve zaten başarılmış olanı yeniden başarmak zorundasın. Hiçbir şey kaybedilmez. İnsan doğalkalır, insan saf kalır, insan masum kalır; yalnızca bunu unutur. Saflık bozulmaz, masumluk yok edilmez.

Yalnızca derin bir unutkanlık vardır. Sen zaten başarılması gerekensin. Özünde, yeni bir şeyin başarılması gerekmez. Yalnızca keşfetmen, açığa çıkarman, zaten öyle olanı ortaya koyman gerekir; dolayısıyla, hem tinsel gayretin güçlüğü, hem de basitlik vardır. “İkisi birden” diyorum… Anlayabilirse etmediğin kadar açıktır. Tıpkı nefes alıp vermek gibi olan bir şeyi anlaman gereklidir. O kesintisiz sürer ama devamlı, kesintisiz sürdüğü için senin farkına varman gerekmez. Farkındalığına ihtiyaç duyulmaz; temel bir gereklilik değildir. Onu unutabilirsin ya da hatırlayabilirsin: Bu bir seçimdir. Sansara ile nirvana, dünya ile bilincin özgürleşmiş durumu iki farklı şey değildir. Yalnızca iki tavırdır, iki seçimdir. İkisini de seçebilirsin. Belirli bir tavır yüzünden dünyada olabilirsin ve aynı dünya nirvana olabilir, sırf tavır değişikliği ile aynı dünya mutlak mutluluk olur. Sen aynı kalırsın, her şey aynı kalır; yalnızca odak değişimi, vurgu değişimi, seçim değişimi gerekir. Kolaydır.

Bir kez mutlak mutluluğa kavuşulunca, buna gülersin. Bir kez o bilinince, neden şimdiye dek ıskaladığını, nasıl ıskalayabildiğim anlayamazsın. Hep oradaydı, bakılmayı bekliyordu ve sana aitti. Bir Buda kahkaha atar. O noktaya kavuşan herkes kahkaha atar çünkü her şey saçma görünür. Sen aslında hiç kaybetmediğin bir şey arıyordun. Tüm çaba saçmadır. Ama bu ancak sen eriştiğin zaman gerçekleşir, bu yüzden erişenler hep çok basit olduğunu söylerler. Ama erişmemiş olanlar, en zahmetli, en zor şey olduğunu söylerler. Aslında yalnızca zor değildir, imkânsızdır. Tartışacağımız yöntemler erişmiş kişiler tarafından anlatılmıştır. Bunu hatırla. Çok basit görünürler ve öyledirler de. Bizim zihinlerimize böylesine basit şeyler çekici gelmez… Çünkü eğer teknikler bu kadar basitse ve ikametgâh çok yakınsa, eğer sen zaten içindeysen, eğer teknikler bu kadar basitse ve ev çok yakınsa, kendi kendine aptal gibi görünürsün. O zaman neden ıskalıyorsun? Kendi egonun saçmalığını hissetmektense, böylesine basit tekniklerin faydası olmayacağını düşünmeyi tercih edersin.

Bu kendini aldatmaktır. Zihnin sana bu basit yöntemlerin hiçbir faydası olmayacağını söyler… Öylesine basittirler ki hiçbir şey başaramazlar. İlahi varoluşa erişmek için, mutlak olana ve nihai olana erişmek için nasıl böylesine basit yöntemler kullanılabilir? Bunların nasıl faydaları olabilir? Egon bir faydası olmayacağını söyler. Bir şeyi daha hatırla: Ego daima zor olanla ilgilenir, çünkü bir şey zorsa bir meydan okuma vardır ve güçlüğü aşabilirsen egon tatmin olur. Ego asla basit olan şeyleri cazip bulmaz… Asla! Egona bir meydan okuma sunmak istiyorsan, o zaman güç bir şey ayarlaman gerekir. Eğer bir şey basitse, cazibesi yoktur, çünkü onu fethetsen bile ego tatmin olmaz. Zaten fethedilecek hiçbir şey yoktu, o şey çok basitti. Ego güçlük ister. Aşılacak engeller, fethedilecek zirveler. Zirveye varmak ne kadar güçse, ego o kadar rahat hisseder. Bu teknikler çok basit olduğundan zihnine cazip gelmez. Hatırla, egoya cazip gelen senin tinsel büyümene yardımcı olamaz. Sana dönüşme konusunda ancak egona cazip gelmeyen şeyler yardımcı olabilir. Ama olan şudur: Bir öğretmen şunun ya da bunun zor olduğunu, zahmetli olduğunu, ancak ömürler sonra görme olasılığın olacağını söylerse, egon iyi hisseder. Bu teknikler o kadar basittir ki şu anda, burada, şimdi, o şey mümkündür.

Ama o zaman egonla bağlantı yoktur. Şu anda, burada, şimdi insanın erişmesinin mümkün olduğu her şeye erişebileceğini, hemen, şu an, tek saniye kaybetmeden Buda, İsa ya da Krishna olabileceğini söylesem, o zaman egonla bağlantı olmaz. Dersin ki: “Bu imkânsız. Aramak için başka bir yere gitmeliyim.” Bu teknikler o kadar basittir ki, insan bilinci açısından mümkün olan her şeye, erişmeye karar verdiğin an erişebilirsin. Bu teknikler basit derken, pek çok şey kastediyorum. İlk olarak, tinsel patlama herhangi bir şeyden kaynaklanmaz; sebepsel bir olgu değildir. Bir şey yüzünden gerçekleşiyor olsaydı, o zaman zamana ihtiyaç olurdu, çünkü sebebin gerçekleşmesi için zaman gereklidir. Zaman gerekiyorsa, o zaman bu teknikler olamazdı, hemen, şu an gerçekleşemezdi. O zaman yarını ya da bir başka ömrü beklemen gerekirdi. Bir sonraki ana ihtiyaç vardır. Eğer bir şey sebepselse, o zaman sebebin gerçekleşmesi gerekir. Sebepten sonra etki gelir ve sebep olmadan etkiyi hemen, şu an üretemezsin; zaman gerekir. Ama tinsel oluş sebepsel bir olgu değildir. Sen zaten o durumdasın; yalnızca hatırlamaya ihtiyacın var.

Sebepsel bir olguya değil. Tıpkı şöyledir: Sabah biri seni aniden uyandırdı ve nerede olduğunu hatırlayamadın. Bir an kim olduğunu bile hatırlayamayabilirsin. Derin uykudan ani uyanışta, mekânı, zamanı hatırlayamayabilirsin, ama bir an sonra hatırlarsın. Daha uyanık olursun, kim olduğunu, nerede olduğunu, ne olduğunu daha fazla fark edersin. Bu sebepsel bir şey değildir… Yalnızca uyanıklık meselesidir. Gittikçe artan bir uyanıklıkla hatırlarsın. Bütün bu teknikler uyanıklığı artırmak içindir. Sen zaten olmayı özlediğin kişisin, sen zaten ulaşmak istediğin yerdesin. Zaten yuvaya kavuştun. Zaten oradan ayrılmamıştın. Hep oradaydın; ama uyuyordun, düş görüyordun. Burada uykuya dalabilirsin; sonra düş görebilirsin ve düşünde herhangi bir yere gidebilirsin; cennete, cehenneme, herhangi bir yere gidebilirsin. Hiç gözlemledin mi, ne zaman düş görsen, bir şey kesindir: Asla uykuya daldığın odayı görmezsin. Bu gerçeği hiç gözlemledin mi? Herhangi bir yerde olabilirsin, ama asla aynı odada, yattığın aynı yatakta olmazsın.

Zaten orada olduğun için, o konuda düş görmeye gerek yoktur. Düş, uzaklara gideceğin anlamına gelir. Bu odada uyuyabilirsin, ama bu odayı asla düşünde görmezsin. Gerek yoktur, zaten buradasındır. Zihin olmayan bir şeyi arzular, bu yüzden zihin hareket eder. Londra’ya, New York’a, Kalküta’ya, Himalayalar’a, Tibet’e, herhangi bir yere gidebilir. Herhangi bir yere gidebilir, ama asla burada olmaz. Herhangi bir yerde olabilir, ama asla burada değil… Ama sen buradasın. Durum budur. Sen düş görüyorsun. İlahi varoluşun burada; sen osun. Ama uzaklara gidiyorsun… Ve her düş yeni bir düş dizisi yaratır. Her düş yeni düşler yaratır ve sen düşler, düşler, düşler durursun. Tüm bu teknikler yalnızca seni uyanık kılmak, böylece düşlerinden hep olduğun yere dönmeni, aslında hiç ıskalamadığın duruma dönmeni sağlamak içindir. Bunu ıskalayamazsın, bu senin doğandır… Swabhav’dır.

Senin kendi benliğindir; bu yüzden nasıl ıskalayabilirsin ki? Bu teknikler yalnızca uyanıklığının artmasına yardımcı olmak içindir, onun daha yoğun olmasına yardımcı olmak içindir. Farkındalık yoğunlaştıkça, her şey değişir. Farkındalık ne kadar yoğun olursa, düş görme olasılığı o kadar az olur; gerçeklik konusunda gittikçe daha uyanık olursun. Farkındalığın yoğunluğu azaldıkça, düşlere daha çok dalarsın. Bu yüzden, uyanık olmayan zihin durumu dünya, uyanık zihin durumu nirvanadır. Uyanık değilken, göründüğün gibi olursun. Uyanıkken, olduğun gibisin. Bu yüzden tüm sorun, uyanık olmayan zihin durumunu nasıl uyanık zihin durumuna dönüştüreceğindir. Nasıl daha fazla farkında olacağın, nasıl uykudan ve düşten sıyrılacağındır. İşte bu yüzden tekniklerin faydası olabilir. Bir çalar saat bile faydalı olabilir… Yalnızca yapay bir alet, yalnızca bir çalar saat. Ama saat çaldığında, seni düşten sıyırmaya yarımcı olabilir. Ama sen onu da aldatabilirsin; o konuda bile düş görebilirsin ve o zaman her şey sahteleşir. Saat çaldığında, düş görürsün, çalar saatin çevresinde bir düş yaratırsın. Bir tapınağa girdiğini ve çanların çaldığını düşleyebilirsin.

Artık çalar saati aldatmışsındır. Uykunu bölebilir, ama sen bunu da bir düşe çevirebilirsin; onu düşlerinin bir parçası yapabilirsin. Eğer onu düşlerinin bir parçası yaparsan, düş görme sürecine çekilebilirse, o zaman sana yardımcı olamaz. Herhangi bir şey düşleyebilirsin ve o zaman çalar saate benzemez. Başka bir şey olmuştur. Bir tapınağa girmişsindir ve çanlar… Artık uyanmaya gerek yoktur. Çalar saati, asıl şeyi, bir düşe dönüştürmüşsündür ve bir düş bir başka düş ile yok edilemez, ancak destek olur. Bu teknikler bir açıdan tamamen yapaydır. Bunlar yalnızca seni düş durumundan çıkarmak için araçlardır, ama sen onları da düşün bir parçası kılabilirsin. O zaman asıl noktayı kaçırırsın! Bunu anlamaya çalış, çünkü bu temeldir. Bir kez anlaşılınca, faydalı olur; aksi halde kendini kandırmaya devam edersin. Örneğin, “Sannyas’a bir sıçrama yap” derim. Bu yalnızca bir araçtır. Eski kimliğin kırılır; eski ismin başka birine aitmiş gibi olur. Geçmişine daha uzaktan bakabilirsin.

Tanık olabilirsin. Uzaksın, bir mesafe yaratılır. Ben, sırf mesafe yaratmak için sana yeni bir isim ve yeni bir cüppe veririm. Ama sen bunu düşün bir parçası kılabilirsin; o zaman asıl noktayı kaçırırsın. Eskinin terimleri ile düşünmeye devam edebilirsin… Eski adam, A, sannyası almıştır. “Ben sannyası aldım” diye hissedersin. ‘Ben’ eski olarak kalır. ‘Ben’ cübbemi değiştirdim, ismimi değiştirdim, ama ‘ben’ eski kalır ve eski sürer. Artık bu yeni sannyas yalnızca eskiye eklenen bir şey olmuştur. Süreksiz değildir, süreklidir. Eğer sürekliyse, eğer sannyası sen almışsan, eski olan sen; eğer cüppeni ve ismini değiştirdiysen, asıl noktayı kaçırmışsındır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir