Mike Wayne – Marksizm ve Medya Araştırmaları

Birleşik Krallık’taki televizyon programlarının bitiş jeneriklerine tuhaf bir şeyler oldu. “Eskiden ağır ağır şimdi o denli değerli ki, yayıncılar bitiş jeneriğini tümden kaldırarak internete koymayı tartışıyorlar. Televizyon programını üretmiş olan emeğin silinmesi sektördeki işçi sendikalarını pek memnun etmedi. Amerika’da Discovery Channel tarafından ortaya atılan bu düşünce çeşitli film yapımcıları örgütlerini temsil eden Belgesel Bitiş Jeneriği Koalisyonu’nca reddedildi. Söz konusu gazete haberinde şöyle deniliyor: “Tepki o denli şiddetliydi ki, Discovery Amerikan basınında ‘açgözlü’ ve ‘Amerikalılığa yakışmayan’ sıfatlarıyla damgalanmıştı, bu tepki Atlantik’in her iki yakasındaki yönetimleri de durdurmuşa benziyor.”[2] Böylece rekabet mantığına ve seyirciyi ve dolayısıyla reklam verenlerden elde edilen kârı artırma (veya devletçe desteklenen bir kanalsa seyirci sayısını koruma) güdüsüne karşı konulmuş oluyor, bu da toplumsal ve ekonomik düzenin önemli bir yüzünü ortaya seriyor: Karşı çıkanlar var. Bu karşı koyuşun reklam verenlerce finanse edilen ve televizyon sektörünü “açgözlü” olarak niteleyen kapitalist Amerikan basınınca desteklendiği gerçeği başka bir yönü daha gözler önüne seriyor: Toplumsal ve ekonomik sahne çelişkilerle dolu; bireysel ve kolektif failler bir düzeyde belli değerleri savunurken, başka bir düzeydeki uygulamaları bununla çelişebiliyor. Aynı zamanda, ticarileşmenin uluslararasılaşmasının da çoğu kez burada ima edilen yolu kullandığını da göz ardı etmemeliyiz: Amerika’dan Britanya’ya, oradan da dünyanın geri kalanına. Düşünceyi destekleyen çeşitli kaynaklardan sektör içinden pek çok alıntının yazının orasına burasına serpiştirilmiş olduğuna bakacak olursak, bizim gazete makalesinin de bitiş jeneriğinin yerinin değişmesi düşüncesine gayet sıcak baktığı söylenebilir. Yorumculardan biri, “Seyircilerin o kadar da ilgisini çeken bir şey olduğunu gösteren bir kanıt olmadığını” söylüyor. Öte yandan, reklamların seyirciyi rahatsız ettiği ve sinirlendirdiğine dair bol miktarda kanıt var. Tabii ki, bu türdeki müşteri tepkileri ile ilgili olarak sektörün pek bir şey yapmaya niyeti yok, zira bu varlığını tehdit edecektir. Tabii ki, siz tüm bunlardan etkilenmemiş ve o ya da bu yönde bir düşünceye sahip olmanın pek de ölüm kalım meselesi olmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Ne var ki, buradaki amaç tümüyle yapay kıtlık, kâr için rekabet, emeğin marjinalleşmesi, yeni teknolojinin sorunları sermayeye yararlı bir şekilde “çözmesi” gibi ilkeler çerçevesinde düzenlenen bir dünyanın neye benzeyeceğini hayal edebilmek. Hiç kuşkusuz bunu yapabilmek için Hayal Bilim bölümünden mezun olmanız gerekmez, çünkü aslında bu, şu anda içinde yaşadığımız dünyadan başkası değil.


Sermayenin güçleri yaşamımızın her alanına, tüm etkileşimlerimize girmiş durumda ve o bitiş jeneriğinden petrol kaynakları (kapitalizmin toplumsal ve ekonomik ilişkileri içinde, tekelleşmiş tedarikçilerin düzene yerleşmiş çıkarları doğrultusunda yenilenebilir enerji kaynakları konusundaki araştırmaları yavaşlatmalarıyla kıt hale gelmiş başka bir kaynak daha) uğruna savaşlara kadar uzanıyor. Sermayenin gücü medya sektöründeki şirketlerin yapılarındaki değişikliklerden, devletin rolüne, yeni teknolojilerin kullanımına ve medyanın ürettiği kültürel biçimlere ve anlamlara dek uzanıyor. Bu, güçlü çelişkilerle, sürpriz dolambaçlarla doludur ve çeşitli derecede ve farklı yoğunluk ve şiddet düzeylerinde direniş ve karşı güçlerle karşı karşıyadır. Bu kitabın sergilemeye çalıştığı; medyanın süzgecinden geçmiş güncel eğilimler arasından, bir yanda yeni, dizginlenmemiş kapitalizmin kendini ve onu içeren dünyayı (kendi benlik ve kimlik anlayışımız da dahil olmak üzere) tekrar yapılandırmasının, diğer yanda ise pratik ve kuramsal direniş güçlerinin öyküsüdür. Bize yol gösterecek, pusulamız olacak kilit kavramlar Marksizmden geliyor. Marksizm medyayı incelemek için kullanılacak bir metodolojiden çok daha fazlasıdır. Kapitalizmin, 19. yüzyılda koca sakallı bir Alman’ın, Fransız radikal politikaları, Alman idealist felsefesi ve Britanya ekonomik analizlerinin senteziyle yarattığından beri pek çok kereler üzerinde savaşılmış, karşı konulmuş ve kınanmış politik, toplumsal, ekonomik ve felsefi bir eleştirisidir. Bir eleştiri olarak, tahmin edilebileceği gibi mevcut toplumsal ve ekonomik düzenin ötesine geçilemeyeceğini düşünenlerce kötü, haset dolu ve karikatürize edilmiş tepkiler almıştır. Aynı zamanda iktidarı ele geçirip kendilerini o ya da bu türde bir Marksist olarak ilan edenlere ilişkin deneyimlerce de ciddi olarak zedelenmiştir. Bu deneyimleri eleştiren Marksistler de olmasına rağmen, en çok sesi duyulanlar kapitalizm savunucusu eleştirmenler olmuştur. Batı’da Marksizm, akademik dünyadaki zirve noktasına 1960 ve 1970’lerde, gelişen ülkeleri ve Batı’yı saran bir politik radikalleşme dalgasıyla ulaştı. Bugün ise kültür ve medya çalışmalarında, en iyi ihtimalle çoğu kez metotlar tarihçesinin ana temaları, kaygıları ve yaklaşımları artık karşılaştırılamaz derecede sofistike analiz araçlarınca geride bırakılmış bir bölümü olarak sözü edilir. Belki de insanlar artık Fredric Jameson’ın dediği gibi “Marksizmi ‘aşma’ çabaları tipik olarak daha eski, Marksizm öncesi konumları tekrar keşfetme biçimini alır” (Jameson 1988: 196) gerçeğinin farkına vardığı için bunun değişim belirtilerini görmek mümkün. Bu kitap medyayı incelerken, konularına gittikçe daha radikal yaklaşımlar arayışında olan, daha doğrusu medya ve kültürü anlamaya çalışırken neden her şeyin böyle olduğu sorusunun gerçek anlamda köküne inmenin yollarını arayanlar olduğu ümidiyle yazılmıştır.

Bunu yapmaya başlamak için en iyi metodolojinin Marksizm olduğuna inanıyorum. Şüphesiz ki o tüm cevaplara sahip değildir ve zaten Marksistler arasında da tartışmalı bir alandır. Ancak dünyanın bugün, Marx tarafından Komünist Manifesto’da tarif edilene 1848’da Manifesto kaleme alındığında olduğundan çok daha fazla benzediği göz önünde bulundurulacak olursa, bir araç kümesi olarak çok uzun ömürlü olduğu görülebilir. Bu kitap bir Marksist düşünce tarihi olarak düzenlenmemiştir, onun yerine daha çok gelişmiş kapitalizm bağlamında medya kültürünü anlamamıza yardımcı olması ümidiyle Marksçı kavramlardan yararlanarak ve bu kavramlara açıklık getirerek güncel eğilimlere yapılan bir giriş olarak düşünülebilir. Bu kavramları karmaşıklıklarından feragat etmeden, mümkün olduğunca anlaşılır bir şekilde uygulamaya ve açıklamaya çalıştım. Karşıtlarının Marksizmi “fazla basit” olarak hemen göz ardı ettiklerini düşünecek olursak, bu ilk konu özellikle önem kazanıyor. Kimi açılardan kapitalizm inanılmaz derecede ve vahşi şekilde basittir. Diğer açılardan ise çok karmaşıktır ve Marx bir yetişkin olarak yaşamının tamamını insan ırkı açısından kapitalizmin tarihsel önemini analiz etmeye ve anlamaya adamıştır. Bu kitap, kilit Marksist kavramların açılımıyla bir medya analizini kaynaştırırken, geniş anlamda alacak olursak, medyanın işleyişi ve yapılanması üzerinde etkili olan bağlamsal belirleyicilerin ele alınmasından, medya anlamlarının daha metinsel kaygılarına ve son olarak da bilinç ve bilginin kapitalizm altında doğası ve kaderi hakkında daha felsefi konulara yöneliyor. Kimi bölümlerde, söz konusu kavramsal konuları aydınlatmak açısından çeşitli medya araçları örneklerinden yararlanılmıştır, ama çoğunlukla, tartışmayı belirli bir vaka analizi olması açısından belirli medya araçları üzerine kurmaya daha çok önem verilmiştir. 1. ve 2. Bölüm’de internet, dijital teknoloji ve kültür ele alınmıştır. 3. Bölüm’de Hollywood’un medya-endüstriyel kompleksi hâkimdir.

Birleşik Krallık televizyonu 4. Bölüm’de sıkça referans noktası olarak kullanılmıştır. 5. Bölüm,[3] olarak bilinen uluslararası fenomen üzerine bir vaka analizi ile birlikte yine televizyon üzerinedir. 6. Bölüm’de yazılı medya, 7. Bölüm’de Hollywood sineması, 8. Bölüm’de ise belgeseller başroldedir. Bu bölümlerde hiçbir şekilde bu farklı medya araçlarının bir tarihçesi sunulmayacaktır. Ümidim daha ziyade, karşılıklı bir dinamik içinde, güncel medya uygulamalarının analizini yaparak Marksizmin açıklayıcı gücünü sergilemek ve bunun sonucunda medyanın (ve akla getirdiği soruların) da Marksçı kavramları netleştirmesi, belirginleştirmesi ve sorgulamasıdır. Aynı zamanda, çeşitli bölümlerde zorunlu olarak söz konusu alandaki Marksçı olmayan veya Marksizan alternatiflerin eleştirisi yapılacak ve aynı zamanda gerekli yerlerde bu diğer duruşlara Marksizm içindeki kör noktaları aydınlatmak için başvurulacaktır. Dünyayı anlamak için tercih ettiğimiz metotlar dünyanın değişimi üzerinde bir etkiye sahip olduğundan, hangi araçlara ve nasıl başvurulacağı kaçınılmaz olarak politik sorulardır. Bu kitap Marksizmi medya ve kültür çalışmaları alanında yeniden sağlam bir biçimde gündeme yerleştirme yönünde yapılmış bir katkıdır.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir