Erich Fromm – Kendini Savunan İnsan

Bu kitap, pek çok bakımlardan, içinde çağdaş insanın kendinden ve özgürlüğünden kaçışını çözümlemeye çalıştığım özgürlükten Kaçış (Escape from Freedom) adlı kitabımın bir devamıdır. Bu kitapta insanın kendini ve yeteneklerini gerçekleştirmesine yol açan ahlak felsefesi (etik) sorununu, kurallan ve değerleri ele alıyorum. Özgürlükten Kaçış’ta dile getirmiş olduğum belli düşünlerin bu kitapta yinelenmelerini engelleyemediğini gibi, bu yinelemelere ilişkin tartışmaları olabildiğince kısaltmaya çalıştığım hâlde, tümüyle başarılı olamadım. İnsan doğası ve özyapısı (karakteri) ile ilgili bölümde Özgürlükten Kaçış’ta ele almamış olduğum özyapıbilimine (karakteroloji) ilişkin konuları tartışıp ilk kitapta tartıştığım sorun-tora yalnızca kısaca değiniyorum. Özyapıbilimine ilişkin görüşlerimi daha ayrıntılı bir şekilde öğrenmeyi isteyen okuyucular, her iki kitabı da okumalıdırlar. Ama, Kendini Savunan İnsan’ı anlamak için Özgürlükten Ka-çiş’ın mutlaka okunması gerekmemektedir. Okuyucuların çoğuna bir psikanalistin ahlak felsefesi (etik) sorunları ile uğraşması, özellikle ruhbilimin yalnız yanlış ahlaksal yargıların putlarını kırmakla kalmayıp bundan da öte nesnel ve geçerli davranış kurallan için bir temel olması gerektiğini savunması şaşırtıcı gelebilir. Bu tutum günümüz çağdaş ruhbiliminde egemen olan ve etik görecilikten yana olup «iyilikten» çok «uyarlamayı» vurgulayan eğilimin tam karşıtıdır. Uygulamacı psikanalist olarak geçirdiğim deneyler, ister kuramsal ister sağaltıma (tedaviye) ilişkin olsun, etiğin sorunlanmn, kişiliğin incelenmesi savsaklanarak çözümlenemeyecekleri konusundaki görüşümü pekiştirdi. Değer yargılanrruz, eylemlerimizi belirler. Ansal sağlığımız ve mutluluğumuz ise, bu yargıların geçerliliğine bağlıdır. Değerlendirmeleri yalnızca bilinçdışı, usdışı, bir yığın isteğin ussallaştırmaları olarak düşünmek (hernekadar böyle olmaları olasılığı varsa da) kişiliğin bütünlüğüne ilişkin görüşümüzü bozup daraltır. Nitekim nevroz da son çözümlemede ahlaksal bir başarısızlığın belirtisidir. (Ama, «uyarlanma» da kesinlikle ahlaksal bir başarı belirtisi değildir.) Karşılaştığımız örneklerin çoğunda nevrotik belirti, bir ahlaksal çatışmanın özgül anlatımı olup sağaltım yönünde girişilen çabanın başarısı, hastanın ahlaksal sorununu anlayıp çözümlemeye dayanır.


Ruhbüimin ahlak felsefesinden (etikten) ayrılması, görece yakm bir tarihte gerçekleşmiştir. Bu kitaptaki görüşleri yapıtlarına dayanarak temel-lendirdiğimiz geçmiş dönemlerin büyük insancı (hümanist) etikçileri, hem filozof hem de ruhbilimciydiler. Onlar insan doğasını anlamakla insan yaşamının kural ve değerlerini anlamanın birbirine bağlı olduğuna inanıyorlardı. Oysa Freud ve Okulu usdışı değer yargılarının putlarını kırmakla hernekadar etik düşüncenin gelişmesine değerli bir katkıda bulunmuşsa da değerlere karşı göreci bir tutum takınmakla, yalnız etik kuramın gelişmesinde değil, ruhbüimin kendi gelişmesinde de olumsuz bir etki yapmıştır. Psikanaliz içinde bu eğilimi benimsemeyen önemli düşünürlerden biri C.G. Jung’tur. O, ruhbilim ve psikoterapinin (ruhsal sağaltım) insanın ahlaksal ve felsefi sorunlarıyla bağlantılı olduğunu kabul ediyordu. Ama, tek başına bu kabullenme bile çok önemli olduğu halde, felsefi yönlenmesi Jung’u Freud’u aşan felsefi temelli bir ruhbilime götürecek yerde, yalnızca Freud’a karşı bir tepkiye yol açtı. Jung’a göre, «bilinçdışı» ve söylence salt ussal kökenli olmadıkları için, ussal düşünceden üstün oldukları varsayılan yeni açıklayıcı kaynaklar olmuşlardı. Tektanncı Batı dinlerinin olduğu kadar Hindistan ve Çin’deki büyük dinlerin de gücünü doğrulukla (hakikatle) ilgilenmeleri ve dizgelerinde dile getirdiklerinin doğru olduğunu öne sürmeleri oluşturuyordu. Bu kam çok kez başka dinlere karşı yobazca bir hoşgörüsüzlüğe neden olurken aynı zamanda o dinin hem yandaşlarına hem de karşıtlarına benzer bir doğruluk (hakikat) saygısı aşıladı. Jung, her din için duyduğu seçmeci (eklektik) hayranlığıyla kendi kuramında bu doğruluk arayışından vazgeçti. Ona göre, ussal olmayan her dizge, her söylence ya da simge eşit değerdeydi. Jung, din konusunda bir göreciydi ama 8 göredliği büyük bir istekle karşı çıktığı ussal göreciliğin karşıtı olmayıp olumsuzuydu.

Bu usdışıcılık, ister ruhbilimsel ister felsefi, ister ırka özgü ya da siyasal terimlerle maskelensin bir gelişme değil yalnızca bir tepkiydi. On sekiz ve on dokuzuncu yüzyıl usçuluğunun başarısızlığa uğraması, usa duyduğu inançtan çok kavramlarının darlığı yüzündendi. Tek yanlı bir usçuluğun yanlışlarını sahtedinci bir bilgisizlik değil, ancak usa daha çok güven duyup yılmadan doğruluğu aramak düzeltebilir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir