Sefa Saygılı – Çocuk Psikolojisi

ÇOCUKLARIN AİLEYE egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz. Hepimiz onlar için en iyi şeyleri yapmak istiyoruz. Ama çocuğumuzu eğitirken yanlış yapmaktan da endişe duyuyoruz. Günümüz dünyasında çocuklarımız eskiye oranla daha hızlı büyüyor. Televizyon ve bilgisayar, sıradan ev eşyası haline geldiler. Anne-babanın çocuklar üzerindeki etki ve kontrolü azaldı. Bütün bu değişmelere rağmen aile, çocuk üzerinde yine de en belirleyici olma konumunu sürdürüyor. Bilhassa okul öncesi dediğimiz “ilk altı-yedi yaş” döneminde… Bu devir, aynı zamanda kişiliğimizin oluştuğu ve oturduğu yaşlar olması bakımından çok önemlidir. Hatta bu devreye “hayatımızın en mühim dönemi” diyebiliriz. İşte, anne-babalar olarak, çocuklarımızın geleceği için “en iyi yatırımı nasıl yapmamız”, “nelere dikkat etmemiz” gerektiği konusunda elinizdeki kitabı hazırladım. Yıllardır, (başta İstanbul olmak üzere) ülkemizin çeşitli şehirlerinde, ebeveynlere yönelik “çocuk eğitimi” konulu konferanslar veriyor, onlardan gelen sualleri cevaplandırıyorum. Anlattığım konuları daha da genişleterek, çok sorulan soruları ve cevaplarını da bir araya getirerek bu kitabı kaleme aldım. Bu kitabın amacı, başarılı birer anne-baba olabilmek için, çocuğumuzun kişiliğinin oluştuğu yıllarda, ihtiyaç duyabilecek bilgileri ebeveynlere sunmaktır. Kişilik çocuğa öğretilmez, çocuk tarafından özümsenir. Anne-babalar ne ekerse, çocuklarından onu biçecektir.


Çocuklarımızın mutlu olmalarını, diğer insanlara karşı sevgi dolu, saygılı ve dürüst davranmalarını isteriz. Dengeli, düşünceli, kendilerine güveni tam ve teşebbüs gücü yüksek bağımsız insanlar olarak yetişmelerini hedefleriz. Evlatlarımız, geleceğe yapacağımız en büyük yatırımlardır. Onlar için ne yapsak az… Bu kitapla, ebeveynler olarak, çocuklarımıza faydalı olabilmişsek ne mutlu… Doç. Dr. Sefa Saygılı. ÇOCUK, ANNE karnından başlayarak, sürekli bir değişim içinde gelişir. Gelişirken büyür, dünyayı tanır, insanlarla ilişki kurar. Karşılaştığı problemleri çözmeye çalışır ve duygulanır. Yani sevinir, üzülür, coşar, ağlar veya mutsuzluk hisseder. Kısacası; gelişmesi bedeninde, zihninde, duygularında ve davranışlarında kendisini gösterir. İşte bu değişimin aşamalarını bilirsek, davranışlarının sebeplerini düşünebilir, çocuklarımızı gelişim özelliklerine göre daha iyi ve doğru yönlendirebiliriz. Onlara göstereceğimiz “ilgiyle ve sevgiyle”, hazırlandığımız “yetiştirme ortamıyla” ve ayıracağımız “kaliteli zamanla” onları daha mutlu, huzurlu ve başarılı çocuklar olarak büyüteceğimizi de bilmeliyiz. Ayrıca bilmemiz gereken önemli bir husus daha var: Çocuğumuzun hayatındaki ilk altı yıl, yani ilkokula başlama dönemine kadarki ömrü, onun kişiliğinin şekillendiği yıllardır. Yedi yaşında kişiliği, ana yapısı itibariyle, şekillenmiş sayılır.

Bu, çocuğun hayatı boyunca sürdüreceği temel kişiliktir. Bu temel kişilik, çocuğun okul ve okul sonrası yaşamında ne ölçüde başarılı olacağını, başka insanlarla ilişkilerinin nasıl gelişeceğini, davranışlarının ve duygularının nereye varacağını belirleyecektir. Çocuğun beceri ve zekâsı yönünden de kritik zamanı yine bu devredir. Şöyle ki: Beyin, bebeklik süresince herhangi bir zamandan çok daha büyük bir gelişme gösterir. Bebekliğin ilk yılında büyüklük olarak üç katına çıkan beyin, çocuğun ilkokul öncesi yaşına gelmesiyle hemen hemen son boyutlarına ulaşmış olur. Doğumda 227 gram ağırlığında olan beyin, ilk bir yılın sonunda 680 gram ve beş yılın sonunda da yaklaşık 1360 gram, yani son boyutuna ulaşmış olur. 40 yaşındayken beynimiz büyüklük olarak neyse, 6 yaşında da aynıdır. İlk bir yılda beynin büyümesine paralel olarak “nöron” diye adlandırılan “beyin sinir hücreleri” de gelişir. Giderek nöronlar arasında bağlantılar sağlanır ve ortaya çıkan devreler sayesinde bebekler, beyinlerinde deneyimlerini depolamaya, diğer bir deyişle, öğrenmeye başlarlar. Beyinde oluşan bağlantı ve devrelerin ilk bir yıl boyunca artmasıyla beyin daha etkili çalışmaya başlar. Böylece bebekler düşünmeyi, hatırlamayı ve vücutlarını daha iyi kontrol etmeyi öğrenirler. İşte nöron gelişimini ve daha iyi bağlantıların kurulmasını çocuğun çevresi belirler. Mesela; bir bebek annesini ve onun yüzünü görür. Gözdeki sinirler yüzün görüntüsünü kopyalar ve beyindeki görsel bilgiyi işleyen alana iletir. Böylece bebek, o görünümünü nöron devrelerinde depolar.

Aynı yüzün art arda görülmesi, daha çok görüntü depolanmasını ve bu görüntüler arasında daha çok bağlantı kurulmasını sağlar. Bu şekilde beyin sadece ebeveynin yüzünü tanımakla kalmaz, aynı zamanda görsel imge ile bebeğin yüz kasları arasında bir bağ oluşturur. Sonuçta da bebek, anne ve babasını görünce gülümser. Devam eden nörolojik gelişimle birlikte oluşan bağlantı sayısı artar ve sonuçta bebek, anne babasının yüzüne doğru elini uzatır ve ona dokunur. Bunun yanı sıra bebek, ebeveynin hangi ruh halinde olduğunu da kavrayabilir ve bu bilgiyi, kendi hislerini yönlendirip kontrol etmekte kullanabilir. Yani bebek, çevresiyle ne kadar faal iletişim kurarsa, geliştirebileceği nöron bağlantıları da o derece kuvvetli olur. Bir çocuğun gördüğü, dokunduğu, işittiği, hissettiği, tattığı, düşündüğü vb. her şey sinir bağlantılarında elektriksel aktivitelere dönüşür. İşte bu bağlantılar yedi yaşında en üst noktaya ulaşır. Dolayısıyla, eğer çocuk zekâsının yarısı genlerinden geliyorsa, geriye kalan yüzde oranında (başta anne-babası olmak üzere) çevresinin zekâ gelişimini etkileme şansı bulunmaktadır. Bu yüzden de çocuğun ilk altı yılı çok önemlidir. İşte bu yıllarda çocuğun beyni son derece aktiftir ve trilyonlarca bağlantıyı şekillendirir. Bir nöron (sinir hücresi) on beş binin üzerinde diğer nöronlara, nöral yolların komplike ağı ile bağlanır. Özellikle, ilk üç yılda beyin bölgeleri ve nöronlar arasında bağlantılar hızla artacaktır. 2 yaşında yürüyen bir çocuğun beyni, yetişkininki kadar aktiftir.

3 yaşında bir çocuğun beyni, bağlantılarla donatılmıştır. Ve lise çağındaki bir yetişkininkinden iki buçuk kat daha aktiftir. Üstelik çocukluğun erken dönemlerinde şekillenen nöral bağlantılar, ömür boyu çocukla beraber kalır. Okul öncesi çocuğunun beynindeki yoğun faaliyet, daha etkili bir bağlantıya göre gelişir ve şekillenir. Anne-baba olarak eksiklerimizi, yanlışlarımızı hemen giderebiliriz. Kendimizi geliştirebilir, çocuklarımıza daha faydalı olabiliriz. Çocuklarımızın geleceğine ne kadar yatırım yapsak azdır ve bu yatırımın temeli de onlara göstereceğimiz ilgi, sevgi ve ayıracağımız “kaliteli vakittir.” Yani onlarla birebir ilgilenmek ve iletişime girmektir. Her çocuk, birbirini seven ve sayan, olgun ve sağduyulu anne-babaya ihtiyaç duyar. Anne- babalar çocuklarına karşı besledikleri sevgiyi yalnızca davranışlarıyla değil, ev içerisinde oluşturdukları ortamla da sunmak zorundadırlar. Sevildiğini bilen bir çocuk, kendine güven duyar ve daha mutlu olur. Yalnız şunu da unutmayalım: Mükemmel olmak zorunda değiliz. Çocuklarımızı yetiştirirken yanlışlar yapmış olabiliriz. Elimizden gelenin en iyisini de yapsak, asla mükemmel olmayacaktır. Buna rağmen onlara iyi bir hayat sağlamamız mümkündür.

Aslında hayattan alınacak dersler, mezara kadar devam eder. Ancak çocuklukta verilen derslerin kendine has ve özel bir niteliği vardır. Bunlar çocuğun zihninde ve kalbinde ayrı bir yer tutarlar. Üstelik yetişkin yaşlarda bile hep hatırlanırlar. Çocuğumuzla, kendi olmaktan derin ve sakin bir haz duymasını sağlayacak şekilde yaşamalıyız. Böylece ona stresle başa çıkma gücü sağlar, sorumluluk üstlenme ve üretken olma özellikleri kazanmasına yardımcı oluruz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir