Stephen W. Hawking – Ceviz Kabuğundaki Evren 2001

Zamanın Kısa Tarihi (A Brief History of Time) adlı sevilen kitabımın böyle bir başarı kazanmasını beklemiy ordum. Kitabım uzun süre, Londra’da y ay ınlanan Sunday Times gazetesinin çok satanlar listesinde dört y ıldan fazla kaldı. O zamana kadar hiçbir kitap, bu listede bu kadar uzun bir süre kalmamıştı; üstelik bu, kolay anlaşılmay an, bilimsel bir kitap için oldukça dikkat çekici bir durumdu. Bunun üzerine okurlar, bir devam kitabını ne zaman yazacağımı sorar oldu. Buna ayak diredim, çünkü Kısa Tarihin Oğlu vey a Zamanın Biraz Daha Uzun Tarihi gibi bir kitap yazmak istemiyordum, üstelik y oğun araştırmalar yapıy ordum. Ancak sonunda, anlaşılması daha kolay, farklı türde bir kitaba ihtiyaç duyulduğuna inandım. Zamanın Kısa Tarihi doğrusal yapıy a sadıktı. Çoğu bölüm mantıksal bir bağlantı içinde, kendinden önceki bölümleri izliy ordu. Bu, bazı okuyucuların ilgisini çekti, ancak diğerleri baştaki bölümlere takılıp kaldı ve ilerideki, daha çekici bilgilere asla ulaşamadı. Buna karşın, bu kitap daha çok bir ağaca benziyor: Bölüm 1 ve 2, diğer bölümlerin dallandığı merkezi bir gövdey i meydana getiriyor. Dallar birbirinden oldukça bağımsız ve merkezi gövdenin ardından, herhangi bir sıra ile ele alınabilir. Bunlar, Zamanın Kısa Tarihi adlı kitabımın yayınlanmasından beri üzerinde çalıştığım veya düşündüğüm alanlara karşılık geliy or. Böy lece, yeni araştırmanın en etkin alanlarının tanımı oluyor. Ay rıca, her bir bölüm içerisinde de doğrusal, tek bir yapıdan kaçınmaya çalıştım. Şekiller ve başlıklar, 1996 da yayınlanan The Illuslrated Brief History of Time adlı kitabımda da olduğu gibi, metne alternatif bir y ol sağlıy or, metin kutuları da, belirli konuları, ana metinde mümkün olduğundan daha ay rıntılı şekilde inceleme olanağı tanıyor.


Zamanın Kısa Tarihi 1988’de ilk kez y ayınlandığında, sonunu getirecek Her Şey in Kuramı (Theory of Everything)da ufuktaymış gibi görünüy ordu. Durum o zamandan beri ne şekilde değişti? Amacımıza y aklaştık mı? Bu kitapta da açıklay acağımız gibi, o zamandan beri uzun bir y ol kat ettik. Ancak y olculuk hâlâ devam ediyor ve sonu da henüz görünmüş değil. Ne demiş eskiler; umut fakirin ekmeği. Keşif aray ışımız, y aratıcılığımızı sadece bilim alanında değil, bütün alanlarda besliyor. Eğer sona varmış olsaydık; insan ruhu tükenip ölürdü. Ancak, hiçbir zaman y erimizde say acağımızı düşünmüy orum, derinliğimiz olmasa bile, karmaşıklığımız artacak ve derinleşmese de ayrıca genişley en bir olasılıklar ufkunun her zaman merkezi olacağız. Yapılan buluşlar ve ortaya çıkan gerçek karşısında duy duğum hey ecanı sizinle paylaşmak istiyorum. Konuların ardışıklığını sağlamak için, kendi çalıştığım alanlarda yoğunlaştım. Bu çalışmanın ay rıntıları oldukça teknik içeriklidir; ancakgeniş kapsamlı fikirlerin, matematiksel bir sürü terim kullanılmadan da anlatılabileceğine inanıyorum. Umarım başarılı olmuşumdur. Bu kitapla ilgili birçok yardım aldım. Şekiller, başlıklar ve metin kutularındaki yardımları için özellikle; Thomas Hertog ve Neel Shearer’dan, el yazmalarını (daha doğrusu, y azdığım her şey elektronik olduğu için, bilgisayar dosy alarını) düzenleyen Ann Harris ve Kitty Ferguson’dan, resimleri yapan BookLaboratory firmasından Philip Dunn ve Moonrunner Design firmasından söz etmeden geçemem. Ancak bunun ötesinde, oldukça normal bir hayat sürmemde ve bilimsel araştırmalara devam etmemde y ardımcı olan herkese teşekkür etmekistiy orum. Onlar olmasa bu kitap yazılamazdı.

Özel ve genel görelilik kuramlarının kaşifi Albert Einstein 1879’da Almanya’nın Ulm kentinde doğdu. Ertesi yıl ailesi, babası Hermann ile amcası Jakob’ın küçük ve oldukça başarısız bir elektronik iş kurduğu Münih’e taşındı. Albert çocukken, bir dahi değildi ama; okuldaki başarısızlığı hakkındaki iddialar da abartılı gibidir. 1894 te babasının işi battı ve aile Milano’ya taşındı. Ebeveynleri, okulunu bitirmesi için geride kalmasına karar vermişti, ancak o, okulun katı disiplinine alışamadı ve birkaç ay sonra, İtalya’daki ailesine katılmak üzere okulunu bıraktı. 1900’de, ETH olarak bilinen, prestij sahibi Federal Polytechnical School’dan mezun olarak, eğitimini Zürih’te tamamladı. Tartışmacı yapısı ve otoriteden hoşlanmaması, onu ETH’deki profesörlere sevdirtmedi ve hiçbiri ona akademik bir kariyerin normal yolu olan asistanlığı teklif etmedi Nihayet, iki yıl sonra, Bern’deki İsviçre patent bürosunun alt kademesinden bir görev elde edebildi. Bu işte iken, 1905’te, onu dünyanın önde gelen bilim adamlarından biri kabul ettiren ve kavramsal iki devrimi – zaman, uzay ve gerçeğin kendisini anlayışımızı değiştiren devrimleri – başlatan üç makale yazdı. Bilim adamları, On dokuzuncu Yüzyıl’ın başlarına doğru, evrenin tam bir tanımına yaklaştıklarına inanıyorlardı. Uzayın, “esir” (ether) adlı, sürekli bir ortam ile dolu olduğunu düşünüyorlardı. Işık ışınları ve radyo sinyalleri, tıpkı sesin havadaki basınç dalgaları gibi, bu esirdeki dalgalardı. Tam bir kuram için gerekli tek şey, esirin esnek özelliklerinin dikkatli biçimde ölçülmesiydi. Harvard Üniversitesi’ndeki Jefferson Laboratuarı bu tür ölçümler gerçekleştirileceği umularak hassas, manyetik ölçümleri etkilememesi için, bütünüyle demir çivi kullanılmaksızın inşa edilmişti. Ne var ki; planlayıcılar, laboratuarın ve Harvard Üniversitesi’nin büyük kısmının yapımında kullanılan kızıl kahverengi tuğlaların, büyük miktarda demir içerdiğini hesaba katmamıştı. Bu bina halen kullanımda, ancak Harvard, demir çiviler olmadan bir laboratuar döşemesinin ne kadar yük taşıyabileceğinden gene de emin değil.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir