Hikmet Özdemir – Turgut Özal

Anadolu ailelerinde çocuklara verilen isimler, ait olunan kökleri, özlem duyulan tarihi kahramanları ve dramatik hadiseleri hatırlatma arzusunu yansıtır. Cumhuriyet’in genç memurları Hafize ve Mehmet Sıddık çiftinin çocuklarına koyduğu isimlerin Halil Turgut, Korkut ve Yusuf Bozkurt olması da tesadüf değildir: Bu isimler genç çiftin kendilerini ait hissettikleri milli kimliği gururla temsil etme kararlılığını gösterir. Önce bu Malatyalı orta halli Türk ailesi hakkında bazı bilgileri aktaralım: Baba Mehmet Sıddık (asıl adı Muhammed Efendi), Cinlioğlu lakabı ile tanınıyor ve 1934’te Özal soyadını alıyor. Mehmet Sıddık eski bir Malatyalı aileden geliyor. Onun dedesi İbrahim Efendi uzun yaşamış fakat oğlu Mehmet Sıddık’ın babası 28 yaşında vefat etmiş. Mehmet Sıddık birkaç kardeş arasında yaşayan tek çocuk; annesi Pütürgeli; hem annesi, hem babası genç ölmüşler ve onu halası (Cinlioğullarının bibisi) büyütmüş. On altı sene medrese eğitimi almış; Arapça, Farsça ve Osmanlıcaya vakıf; iyi derecede matematik bilgisi var. Din hocalığı kapısı kapanınca öğretmenlik yapıyor, başarısız ve çocuksuz iki evliliğin ardından Hafize Hanım’la yeni bir yuva kuruyor. Mehmet Sıddık’ın matematik bilgisi, eşi öğretmen Hafize Hanım’ın analık sevgisiyle birlikte çocukları için bulunmaz bir zihinsel gelişim fırsatına dönüşüyor; ailenin ikinci oğlu Korkut, ağabeyi Turgut ve kendisi için küçük matematik yarışmalarının düzenlendiği ev ortamını, “Babam, matematiği çok iyi bilirdi. Medresede çok güzel matematik kültürü almıştı. Hatırlıyorum, o çocukluk yıllarında annemle babam, ağabeyimle beni oturtup bize zihni hesap yaptırırlardı. Yani en büyük eğlencemiz hesaptı; onlar bize sual sorar, biz hangimiz çabuk cevap vereceğiz diye yarışırdık. O bize çok güzel bir matematik ve düşünme kültürü verdi” diye anlatmıştır. 1 Bu, çocuklar için gerçekten büyük fırsattı. Anne Hafize Hanım tarafından Turgut Bey’in dayıoğlu olan Hüsnü Doğan, halasının Toma mezrasından olduğunu söylüyor.


2 Korkut Özal da bu bilgiyi doğrulamaktadır: “Annemin aslı Çemişkezek’ten gelme. Fırat’ın öteki yakasında, Elazığ’ın Çemişkezek kazasının Toma mezrasından gelmişler. Şimdi Keban Gölü’nün altında kaldı Toma mezrası. Dersim’in Kürtleri, gelip gelip basarlarmış. Sonunda bunlar kendilerini kurtarmak için göçmen olmuşlar, dedem gelmiş Malatya’ya yerleşmiş. Orada altı çocuğu olmuş, annem onların üç numarası. Annem, rahmetli, tahsiline mahalle mektebinde başlamış. Mahalle mektebinde Kur’an-ı Kerim okumayı öğretmişler, biraz da dini terbiye vermişler. Annemin okuduğu şeylerin bazıları hâlâ bende var. Çok yüklü bir programları varmış. Altı seneymiş ilkokul o zaman. Ve altı seneyi bitirdiği zaman onu öğretmen muavini yapmışlar, sonra da öğretmen olmuş. Çok genç yaşta annem öğretmenliğe başlamış, Malatya’da.” 3 Öğretmen, eş ve anne olarak Hafize Hanım güçlü bir kişilik; Malatya’dan öğrencisi Hasan Celal Güzel de bunu söylüyor: “[Malatya’da] o yıllardan şunu hatırlıyorum: Hafize Hoca daha ön plandaydı. Babalarını çok fazla tanıyamadık.

Kendi halinde, içine dönük, sessiz sakin bir insandı. Ama Malatya’daki ortama göre oranın eliti arasında, entelektüeli arasında sayılabilirdi. Ama Hafize Hoca her zaman ön plandaydı. O kocaman sesiyle bağırarak konuşur. Tamamen dışa dönük. Bazen kavga ettiğini bile görürdük. Hatta bana bir tokadı da vardır, yaramazlık ettiğim için. Çocuklar da annelerinin tesirindeydiler. Mutlaka babalarını da severlerdi ama onları esas anneleri meşgul etmişti. Sonuna kadar da onun tesirinde kaldılar. Ölünceye kadar hem Turgut Bey, hem Korkut Bey, hele hele Yusuf annelerini hem çok sevdiler, hem de adeta ondan korktular.” 4 Hafize Hanım’ın torunu Ahmet Özal’ın aktardığı bir aile meclisi sahnesi bu görkemli anne ve babaanne portresinin bütün renklerini ortaya koyuyor. Torun Ahmet Özal, “Babaannem hayattaydı” diyor ve ekliyor: “O var. Korkut Amcam var. Yusuf Amcam var, babam var, babaannem söyleniyor babama bir şeyden dolayı.

O zaman da babam Başbakan. İşte onu da şöyle yapmadın da, bunu da böyle yapmadın da. Babam da dinliyor. Korkut Amcam dedi ki, ‘Yahu yeter anne, amma ağabeyimi sıkıştırıyorsun, o Başbakan’ dedi. Babaannem, ‘Ben Başbakan falan anlamam, o benim oğlum, ister bağırırım, ister döverim’ dedi. Öyle bir kadındı, sert bir kadındı ama çok iyi talebeler yetiştirmiş bir kadındı.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir