Patti Smith – Hayalperestler

Çoluk Çocuk ile National Book Award’ı kazanan Patti Smith, bu küçük, adeta ışık saçan anı kitabında çocukluk yıllarına dönüyor ve yaşamının ilk kutsal deneyimlerini yeniden ziyaret ediyor. Anıları o denli canlı, o denli renkli, o denli parlak ki, çoğu kez gerçeküstünün eşiğinde dolanıyor. Hayalperestler, küçük bir kız çocuğunun hayalperestliğin anlamını ve uçuşan düşünceleri yakalayıp kurtarmanın sırrını keşfederek kendini bulma öyküsü. Hayalperestler, Patti Smith tarafından 45. doğum gününde Michigan’da tamamlanmış ve ilk kez Hanuman Books tarafından ince bir kitap halinde basılmıştı. Bu kitabı yirmi yıl sonra, orijinal basımda yer almayan metin, fotoğraf ve illüstrasyonlar içeren yeni tasarımıyla sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Okura 1991 yılında, kocam ve iki çocuğumla birlikte, Detroit’in hemen dışındaki eski bir taş evde yaşıyordum. Evimiz, suyunu Sa-int Clair Gölü’ne boşaltan bir kanala bakıyordu. Yıpranmış duvarları sabah sefalarıyla, sarmaşıklarla kaplıydı; balkon ise coşkuyla büyüyen asmalar ve yaban gülleriyle örtülüydü -onların birbirine dolanmış dalları arasına kumrular yuva yapmıştı. Bahçe hayli bakımsızdı; bitkiler haddinden fazla boy atmıştı. Komşular bu durumu hayretle karşılar, yokluğumuzda bahçemizi adam etmeye uğraşırlardı. Haylaz bahçemiz içinde -gururla-bolca yabani çiçek, çeşit çeşit leylak, iki adet yaşlı mı yaşlı söğüt ve bir tanecik de armut ağacı barındırırdı. Evimizi ve ailemi gerçekten çok seviyordum, ancak o ilkbahar kelimelere dökmekte zorlandığım, feci bir hüzne kapıldım. Çocukları okula gönderip günlük işlerimi hallettikten sonra saatlerce söğütlerin altında oturur, düşüncelere kapılır giderdim. Hayalperestleri yazmaya başladığımda, yaşamıma işte böylesi bir ruh hali hâkimdi.


Raymond Foye’dan bir mektup almıştım; benden bir metin kaleme almamı istiyordu. Raymond Foye, Francesco Clemente ile birlikte Hanuman Kitapları’nın kurucusuydu. Bu yayınevinin bastığı kitaplar -tıpkı cep boy dua kitapları gibi- 7×10 santim boyutlarındaydı. Fikir hoşuma gitti; sonbahar başlarında -tam da armutların belirdiği sırada- çalışmaya giriştim. Başta yavaş yazıyordum, Raymond arada bir telefonla arayıp beni cesaret-lendirirdi. Bir keresindeyse William Burroughs’dan gelen bir talebi iletmek üzere aradı. Tüm Hanuman kitapları numaralıydı; numaralar ciltlerin sırtında yer alırdı. Benimki 46 olacaktı; doğduğum yıl. Fakat William da aynı numarayı istiyordu; en sevdiği numara 23’tü, ikiyle çarpınca benim numaram çıkıyordu. William’ın aşkına, numaralarımızı değiştim. Metni kareli kâğıt üzerine elle yazdım ve 30 Aralık 1991 günü, kırk beşinci yaş günümde tamamladım. Raymond’a gönderdim, o da benim için daktilo etti ve yayımlanması için Madras’a gönderdi. Meğer 45, zaten mükemmel numarammış. Hayalperestler in PASKALYA PAZARI, 2011, BARCELONA HAYALPERESTLER Bir İstek Hep bir kitap yazacağımı hayal etmişimdir; kısacık da olsa, insanı kendi dünyasından çekip alacak, ölçülüp biçilemeyen, hatta sonradan hatırlanamayan bir diyara taşıyacaktı. Pek çok şey hayal ederdim.

Mesela pırıl pırıl parlayacağımı… İyi biri olacağımı. Bir dağın doruğunda, gözlerden ırak, bulutlar arasında oturup dünyayı döndüren tekerleği çevireceğimi… Biraz olsun etkim olacağını, bir işe yarayacağımı… Tuhaf tuhaf dilekler, havada tüyler gibi uçuşuyor, çırpı bacaklı hüzünlü çocuğun bedeni giderek hafifliyor; o kadar hafifliyor ki, halhalları ağır pabuçlarının içinde neredeyse kaybolup gidiyor. Çoraplarımın hepsi yamuk yumuktu; herhalde içlerine sürekli bilye doldurduğumdandır. Misketleri çoraplarıma sokuşturur, sonra da evden fırlardım. İyi olduğum tek konu buydu; karşıma kim çıksa yeniyordum. Geceleri ganimetimi yatağın üzerine döker, hepsini güderiyle bir güzel silerdim. Onları renklerine, kıymetlerine göre dizerdim; onlar da sonra kendi aralarında yeniden dizilirlerdi. Parlak küçük gezegenler; hepsinin kendi geçmişi, kendi altın gibi ışıl ışıl iradesi vardı. Kazanmamı sağlayan yeteneğin asla benden geldiğini düşünmedim. Bence olay objenin kendisinde bitiyordu; benim dokunuşumla hayata geçen bir tür büyü gibiydi. B öyle düşünerek hemen her şeyde sihir buldum; sanki her şeyde, doğanın bütününde bir cinin dokunuşu vardı. Dikkatli olmalıydınız, akıllı olmalıydınız. Çünkü idrak edebi-lenler uzaktaki bir şeyi yakalayabilir, yakına getirebilirlerdi. Rüzgâr penceremi örten kumaşın ucunu yakaladı. Gece nöbe-tindeydim; aniden korkunç güzel bir şeye dönüşüveren küçük şeyler için gözümü dört açmıştım.

Uzun uzun bakar, ortamı tartar, sonra bir anda kayar giderdim; tuhafkollarımın ya da yamuk yumuk çoraplarımın farkında olmaksızın, fırdöndü gibi havalanır, dünyadan dünyaya atlardım. Gitmiştim, artık orada değildim; ama kimse bunun farkında değildi. Çünkü hepsine hâlâ oradaymışım gibi geliyordu; küçük yatağımın üstünde oturmuş, oyuna dalmış gibi görünüyordum. Hayalperestler Çayırlık bir arazi vardı. Etrafını doğal bir çit gibi heybetli çalılar, ağaççıklar çevirirdi. Bu doğal çit, adeta manzaramın çer-çevesiydi. Çalıların kutsal olduğunu düşünürdüm; ruhların kalesiydi orası. Çayırın kendisine de saygım sonsuzdu. Güçlü bir eğimi vardı; sık, uzun boylu otları, “hadi, gel” dercesine insanı çağırırdı. Arkalarda, sağ tarafta bir meyve bahçesi vardı. Soldaysa beyaza boyalı, iki kapılı girişinin tepesinde HOEDO^WN ^ALL yazan bir ahır yer alıyordu. Her pazar gecesi burada buluşur, kemancının nağmeleri eşliğinde hep birlikte halk dansları oynardık.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir