Kategori: Genel

John Gribbin – Schrödinger’in Yavru Kedileri – Gerçekliğin Peşinde

On yıl önce yayımlanan kitabımda kuantum kuramının tarihsel gelişimini yazarken, başka bir kitapta tekrar kuantum gizemleri temasına döneceğim aklımın ucundan bile geçmemişti. Schrödinger’in Kedisinin Peşinde’yi yazarken kuantum fiziğinin atomaltı dünyasının ne kadar garip ve gizemli olduğunu, tuhaf deney sonuçlarının sağduyuyla örtüşmeyen kuramları yaratması ve bunların da başka deneylerle doğrulanması sonucu oluşan ve fizikçileri böylesi tuhaf […]

John Godolphin Bennett – Tanik, Bir Arayisin Hikayesi

Tanık ilk defa 1962 senesinde basıldı, iki yeni bölüm eklenerek hazırlanan genişletilmiş basımıysa, yazarının ölümünden az önce, 1974 senesinde yapıldı. O günden bu yana kitap, sonuncusu 1997 senesinde olmak üzere iki baskı daha yaptı. Pek çok öngörü sahibi insanda olduğu gibi, J.G. Bennett’in mesajı, hayatta olduğu dönemden ziyade bugün daha hayati bir önem taşıyor belki […]

John Fowles – Yaratik

Maggot (kurtçuk) sözcüğü kanatlı bir yaratığın larva evresini ifade eder; bu satırların yazarı yazılı bir metnin de en azından bu anlama geleceğini umut etmektedir. Ancak sözcüğün bugün kullanımdan düşmüş olan daha eski bir anlamı daha vardır; sözcük gelip geçici ani heves ya da tuhaflık anlamına da gelmektedir. Sözcüğün kapsamı on yedinci yüzyılın sonlarıyla on sekizinci […]

John Fowles – Fransiz Tegmenin Kadini

Lyme Körfezi’nde -Lyme Körfezi İngiltere’nin güney batıya uzanan bacağının altındaki en büyük gediktir- en sert rüzgâr, doğu rüzgârıdır; 1867 Mart’ının sonlarında, havanın böyle sert olduğu bir sabah, körfeze adını veren küçük ama tarihi Lyme Regis rıhtımında yürüyüşe çıkan çifti gören meraklı biri, onlar hakkında bir sürü isabetli tahminde bulunabilirdi. Cobb mendireği en az yedi yüz […]

John Flanagan – Gölgelerin efendisi 8 – Clonmel’in Kralları

Ö teki atla binicisinin varlığını ilk fark eden, elbette Çekici olmuştu. Hayvanın kulakları dikildi ve Will, küçük midillisi hafifçe homurdandığından, fıçıyı andıran vücudunun titremeye başladığını hissetti. Bu bir uyarı işareti olmadığı için gelen her kimse, Çekici onu tanıyor olmalıydı. Will öne doğru eğilerek hayvanın tüylü yelesini okşadı. “Aferin oğlum,” dedi usulca. “Göster bakalım, neredeler?” Will […]

John Flanagan – Gölgelerin efendisi 7 – Fidye

Gece yarım ayın yarattığı ışık ve gölgelerin bir parçası ha line gelen davetsiz misafir, hafif esintiyle kımıldayan ağaç ve bulutlara karışmıştı sanki. Nöbet noktası, devasa şatoyu çevreleyen surların ötesindeki dış kordonda, güneydoğudaki kulenin yakınlarındaydı. Nöbetçinin arkasında kalan hendekteki su, rüzgârla hafifçe dalgalanıyor ve yıldızların karanlık suyun üstüne binlerce ışık noktacığı halinde yansımasına neden oluyordu. Nöbetçinin […]

John Flanagan – Gölgelerin efendisi 6 – Kuşatma Altında

Gundar Hardstriker*, elinde tuttuğu ince, uzun ve tütsülen – S miş kaba et parçasını kederli bir ifadeyle ısırdı. Ağaçların arasına kurulu kaba barınakların altına sığışan tayfaları, sessizce aralarında konuşup yemek yiyor ve buz gibi hava karşısında alabildikleri tek önlem olan küçük, dumanı tüten ateşlerin etrafına dizilerek ısınmaya çalışıyorlardı. Kıyıya yakın kesimlerde kar, genellikle gün ortasında […]

John Flanagan – Gölgelerin efendisi 5 – Kuzeydeki Büyücü

B iliyordu ki kuzeyde, kışın ilk rüzgârları yağmuru önlerine katıp denizi kabartıyor, azgın dalgaların kıyıları dövmesine neden oluyordu. Dalgalar kıyılara vurdukça, beyaz köpükleri havaya fışkırıyordu. Burada, yani Krallığın güneydoğu ucunda, kışın yaklaştığı, atların ağzından çıkan buhardan anlaşılıyordu yalnızca. Gökyüzü, insanın içine işleyecek kadar duru bir mavilikteydi ve güneşin ılıklığını omuzlarında hissediyordu. Atının sırtında az kalsın […]

John Flanagan – Gölgelerin efendisi 4 – Skadiyayi Kurtarmak

W ill’i huzurlu, derin uykusundan uyandıran, ardı arkası kesilmeyen o tekdüze ses olmuştu. Sesi ilk olarak ne zaman duymaya başladığını bilmiyordu. Uykusu sırasında sinsice zihnine giriyor ve bilinçaltında gitgi de şiddetleniyor gibiydi; ta ki uyanıp nereden geldiğini merak edinceye dek. Tıp… tıp…tıp… tıp… Sesi hâlâ duyuyordu ama artık uyanık olduğundan, küçük kulübedeki diğer sesleri de […]

John Flanagan – Gölgelerin efendisi 3 – Buzlar Ülkesi

Kurt gemisi, şiddetli fırtınaya yakalandığında Shelter Bumu’ndan yalnızca birkaç saat uzaklıktaydı. Üç gündür çarşaf gibi dümdüz olan denizden, kuzeydeki Skandiya’ya doğru yol alıyorlardı. Will ve Evanlyn, denizin bu halinden memnun sayılırlardı. “Durumumuz o kadar da kötü değil,” dedi Will, küçük gemi denizi kolayca yarıp geçerken. İnsanların seyir halindeki gemilerde şiddetli hastalıklara yakalandıklarına dair korkunç öyküler […]

John Fiske – Mitler ve Mitleri Yapanlar

Ortaçağ kahramanlarından pek azı William Tell kadar iyi bilinir. Onun kahramanlıkları modem zamanların en büyük şairlerinden ve en gözde müzisyenlerinden biri tarafından övülmüştür. Hiç şüphesiz, Stauffacher ya da Wınkelried adını hiç duymaıruş olanlar, Roland’ın cesaretinden bihaber olanlar, Arthur ve Lancelot ve hatta Charlemagne adının hiç bir şey ifade etmediği kişiler için bile William Tell ismi […]

John Fante – Los Angeles Yolu

Los Angeles Limanı’nda bir çok işe girip çıkmıştım, çünkü yoksulduk ve babanı ölmüştü. İlk işim çukur kazmak olmuştu, liseden mezun olduktan kısa bir süre sonra. Geceleri sırtımın ağrısından uyuyamıyordum. Boş bir alanda hafriyat yapıyorduk, hiç gölge yoktu, güneş bulutsuz gökyüzünden dosdoğru üzerimize iniyordu ve ben zevk için kazan iki yarmayla birlikte o çukurun dibindeydim. Adamlar […]

John Dos Passos – ABD 1919

savaş alanlarında çarpışmış olan askerlerimiz yurtlarına döndüklerinde güvenlik içinde oturup oynaşan, ne ol3 ]ohn Dos Passos duğu belirsiz yeni düzen üzerine bir şeyler geveleyen Amerikalı için ne düşünecek? savaş canavarlığını yaşamış askerlerimiz, onun bu cılız budalalığına bakınca cinayetlerin, soygunculuk hırsının geniz yakan dumanlarıyla tüten, devrim alevleriyle tutuşmuş o uçsuz bucaksız Hiç Kimsenin Yurdu Avrupa’yı hatırlayacak […]

John Dickson Carr – Yesil Kapsul

Bir adamın hatırladığına göre, vak’a Pompeii’de bir evde başladı. Bu adam, sessiz, sıcak öğleden sonrayı, Mezarlar Sokağının Đngilizce konuşmalarla bozulan sükûnetini, harap bahçedeki çiçekleri ve güneş gözlüğü takmış bâzı kimselerin arasında duran beyazlı kızı asla unutmadı. Bu adam bir iş için Napoli’ye gelmiş ve bir hafta kalmıştı; fakat işinin bu vak’a ile hiç bir alâkası […]

John Dickson Carr – Viran Kule

«Cinayet kulübü — beş seneden fazla bir zamandanberi ilk defa olarak — Beltring lokantasında 1 haziran cuma günü, sekiz buçukta toplanacaktır. Profesör Antoino Rigaud konuşacak. Şimdiye kadar, hiçbir davetli kabul etmemiştik; fakat, misafirim olduğun takdirde bana büyük zevk vereceksin, azizim Hammond…» Miles Hammond, kendi kendine şöyle söylendi: «— Dünyanın haline bak, yahu! Cinayet kulübüne davet […]

John Dickson Carr – Tenis Kortunun Esrarı

Hugh Rowland, pencereden bahçenin sonundaki tenis kortunu seyrediyordu. Solgun gri bir dörtgen şeklindeki bu tenis alanı parmaklıklarla çevriliydi. Parmaklıkların çevresinde ise kavak ağaçları sıralanmıştı. Bu ağustos gününde durgun ve sıkıntılı bir hava vardı. Yaprak bile oynamıyordu. Ara sıra, bir serçe yapraklar arasında geziniyordu. Gök birden karardı. Delikanlı geriye dönüp Brenda White’a baktı. Kızda beğenmediği hiçbir […]