Kategori: Genel

Wilbur Smith – Muson Yagmurlari

Üç erkek çocuk küçük kilisenin gerisindeki dere yatağından yukarı doğru geldikleri için büyük evle ahırlardan görülemiyorlardı. Oğlanların büyüğü olan Tom her zamanki gibi önde, en küçük erkek kardeşi ise hemen arkasındaydı. Tom derenin köyün yukarsında ilk kıvrımını yaptığı yerde duraklayınca küçük kardeş yine tartışmaya başladı.”Niçin hep ben kedi olmak zorundayım. Niçin ben de eğlenceye katılamıyorum, […]

Wilbur Smith – Meleklerin Gazabi

1895 Üç atlı haftalarca süren yorucu ve sürekli arayışın bile körleştiremediği bir hevesle ormandan çıktılar. Dizginleri çekip atlarını mahmuz mahmuza getirerek yeni bir vadiye daha baktılar. Kuru kış otlarının tepelerinde soluk gül renkli pamuksu tohumları hafif rüzgârda danseder gibi iki yana sallanıyor, vadinin derinliklerinde otayan bir antilop sürüsü pembe sisler arasında bellerine kadar gömülüp yüzüyormuş […]

Wilbur Smith – Mavi Ufuklar

Üçü, deniz kenarında duruyor ve ışığı karanlık sular üzerinde ışıltılı, titrek bir yol oluşturan ayı izliyordu. “İki gün sonra dolunay,” dedi Jim Courtney kendinden emin bir ifadeyle. “Büyük kırmızılar aslanlar kadar aç olacak.” Kumsala vuran dalga, köpükler oluşturarak ayak bileklerini sardı. “Burada durup çene çalacağımıza onu suya indirelim,” dedi kuzeni Mansur Courtney. Ay ışığının aydınlığında […]

Wilbur Smith – Maceracilar

Wally Handry, «Bu işi beğenmiyorum,» diye fikrini açıklayarak geğirdi. Sonra bunun tadını almak ister gibi diliyle dudaklarını yalayıp konuşmasını sürdürdü. «Bence bu iş, on gündür ortada kalmış bir leş gibi kokuyor. Çıplak göğsünün üstüne bir bardak yerleştirmiş, yataklardan birine serilmiş yatan adam, Kongo’nun sıcağında buram buram terliyordu. Bruce Curry başını kaldırmadan traş takımını dizmeye devam […]

Wilbur Smith – Leopar Karanlikta Avlanir

Ufak tefek, son Bushmen’lerin «Koca Kurak» diye adlandırdığı Kalahari çölünden küçücük bir rüzgâr kopmuş, bin mil, hatta daha da fazla yol alıp ta buralara kadar ulaşmıştı. Şimdi Zambezi vadisi yanındaki yükseltinin oralardaydı. Küçük rüzgâr tepeler arasında bölünüp parçalara ayrıldı. Erkek fil bu tepelerden birinin doruğuna yakın yerde duraladı. Tam tepede durup da siluetinin uzaklardan görünmesine […]

Wilbur Smith – Lanetliler korfezi

Flynn Patrick O’Flynn’ın mesleği fildişi hırsızlığıydı ve kendisi de büyük bir alçakgönüllülükle Afrika’nın doğu kıyısında bu konuda eline su dökecek başka bir insan olmadığını söyler dururdu. Raşid el Keb ise büyük bir mücevher ihracatçısıydı. Ayrıca Arabistan ve Hindistan’ın büyük sarayları ile haremlerine kadın ve fildişi de sağlardı. Ne var ki, bu mesleğini yalnızca en güvenilir […]

Wilbur Smith – Hukmedenler

Sis okyanusun yüzünü kaplamış, her türlü rengi ve sesi dilsizleştiriyordu. Sabah rüzgârının getirdiği ilk dalga kıyıya doğru ilerlerken sular kıvrıldı, hışırdadı. Trol gemisi kıyının üç mil açığında, sisin altında, akıntı hattının hemen kenarında durmaktaydı. Okyanus derinliklerinin plankton dolu suları kabarınca, sığ yerin koyu yeşil sularıyla tam bu çizgi üzerinde buluşuyordu. Lothar De La Rey dümenin […]

Wilbur Smith – Guneskusu

Işın demeti, karanlık projeksiyon odasında, sessizce perdeye yansıdığı an, sanki patlayıverdi ve ben, onu tanımadım, evet, çıkartamadım! Görüntü karmaşıktı, buğuluydu ve ilk bakışta benim için hiçbir anlam taşımıyordu, çünkü ben, küçük bir şey göreceğimi sanmıştım; ne bileyim, belki bir kafatası, bir çömlek, ya da ufak, altın bir süs eşyası, işte onun gibi bir şey… Herhalde […]

Wilbur Smith – Gunesin Zaferi

Rebecca camsız pencerenin denizliğine dirseklerini dayayıp aşağı sarktı ve çöl sıcağı buhar kazanına kafasını sokmuşçasına yüzüne çarptı. Sanki aşağıdaki nehir fokurdayan bir buhar kazanıydı. Mevsim gereği burada Nil’in genişliği bir buçuk kilometreyi buluyordu. Akıntı o kadar güçlüydü ki, yüzeyde parlak anaforlar oluşuyordu. Beyaz Nil’in rengi yeşildi ve Belçika büyüklüğündeki bataklıktan taşman pislikler yüzünden kötü kokuyordu. […]

Wilbur Smith – Gokleri Susleyen Kartal

Hottentots Holland dağlarında kar vardı ve tepelerden esen rüzgâr, kayıp bir hayvan gibi inliyordu. Uçuş öğretmeni, sırtında bir uçuş ceketi, elleri muflonlu pantolon ceplerinde, küçük bürosunun kapısına dayanmış düşünüyordu” Bir süre sonra, bir şoförün sürdüğü siyah Cadillac’ın hangarlar arasından çıkıp, bulunduğu yere doğru geldiğini görünce, yüzünü buruşturup, kaşlarını çattı. Nedense, Barney Venter zenginlerden pek hoşlanmaz […]

Wilbur Smith – Gazap

Tara Courtney düğününden beri beyazlar giymemişti. En sevdiği renk yeşildi. Çünkü bu renk kestane rengi gür saçlarına çok yakışıyordu. Gelgelelim bugün giydiği beyaz elbise Tara’nın kendini yeniden bir gelin gibi hissetmesine neden oluyordu. Biraz ürkek, korkak, ama yine de mutlu ve derin bir sevgiyle bağlı bir gelin gibi. Tara’nın elbisesinin kol ağızlarıyla kapalı yakasına fildişi […]

Wilbur Smith – Fillerin Sarkisi

Yontma kum taşlarından yapılmış, saz damlı bir binaydı. Depoyu, Daniel Armstrong, hemen hemen on yıl önce kendi elleriyle yapmıştı. O sıralarda Ulusal Parklar Müdürlüğü’nde çalışan önemsiz bir koruma görevlisiydi. Ama depo o günden beri adeta bir hazineye dönüşmüştü. Johnny Nzou anahtarı asma kilide soktu. Tik ağacından yapılma çift kanadı açtı. Johnny, Chiwewe Ulusal Parkı’nın müdürüydü. […]

Wilbur Smith – Elmas Avcilari

Uçağı Nairobi’den üç saat gecikmeli kalkmış ve yol boyunca ardarda yuvarladığı dört bardak viskiye karşın, yine de doğru dürüst uyuyamamıştı. Bu yüzden kıtalararası uçuş yapan Boeing, Heathrow havaalanına indiği zaman Johnny Lance’ın gözleri, sanki bir avuç kum atılmış gibi, yanıyordu. Gümrük ve Göçmenler bürosunda, her zamanki gibi sıkıcı ve onur kırıcı işlemler bitip de uluslararası […]

Wilbur Smith – Deniz kadar ac

Nicholas Berg projektörlerle aydınlatılmış rıhtımda taksiden inerek durup bir süre Büyücü‘ye baktı. Deniz yükseldiği için gemi taş iskelenin oldukça yukarısında kalıyordu. Bu yüzden tepesindeki kule gibi vinçler bile onu cüceleştirememişti. Kafasını bulutlandıran, kaslarının tutulmasına neden olan yorgunluğa karşın, yine de gemiye bakarken o eski gururu duydu adam. Büyücü yüksek burnu, uyumlu hatlarıyla daha çok zarif, […]

Wilbur Smith – Col Tanrisi

Aton, öbek öbek yağ yığını derin göz çukurlarına gömülü küçük gözlerini kırpıp aramızdaki bao tahtasından başını kaldırdı. Bakışlarını lagündeki berrak suda çırılçıplak eğlenen Tamose kraliyet sarayının iki genç prensesine çevirdi. “Artık çocuk değiller,” dedi mevzuyla ilgili en ufak bir şehvet belirtisi göstermeden. Büyük Nil Nehri’nin durgun sularındaki lagünlerinden birinin yanında, palmiye yapraklarından örülü açık bir […]

Wilbur Smith – Buyuculer Krali

BIR DIZI SAVAŞ ARABAvSaIdinin dibindeki dar geçiĴe halkalarını çözen bir yılan gibi hızla ilerliyordu. Erkek çocuk sıranın başındaki arabanın ön siperine yapışmış, onları hapseden yarlara bakıyordu. Eski mezarların girişleri sarp kayalığa delik deşik bir görünüm veriyordu. Karanlık oyuklar bir cin ordusunun acımasız gözleri gibi onu tepeden süzüyordu. Prens Nefer Memnon ürpererek gözlerini yardan kaçırdı ve […]