Kategori: Genel

Paul Brickhill – Barajları Yıkanlar

Bir önsözle sunulması en kolay kitap, sizin yazmayı tasarladığınız, ama bir başkasının daha iyi yazmayı başardığı kitaptır. Fakat Brickhill’in kitabı ve onun kahramanlan için ne demeli – ki bunlar, benim tanımış ve sevmiş olduğum kahramanlann da kardeşleridir . . İngiltere’nin katlandığı umutsuzca fedakarlıklan anlatan bu sayfaları okurken benliğimde yeniden kanamaya başlayan yarayı göstermek için hangi […]

Paul Berben, Bernard Iselin – Kader Köprüsü

R enanya Bölgesinin ormanlarında birçok tür çam ağaçları, yaprak döken başka ağaçlarla karışık olarak bulunur. Bu yüzden bu ormanların sık, karanlık, hüzünlü bir hâlleri vardır. Geriş i Ardenne’lerin doğal uzantısı olan Eifel (Ayfel) dağlarının kuzey yamaçları tâ Ren Nehri’nin kıyılarına dek ulaşır ama, büyük nehire Bonn Nehri’nin kuzeyinde yaklaşınca, kuşkusuz bu asık yüzlülük biraz eksilir. […]

Paul B. Thompson, Tonya R. Cart – Karanlik ve Isik

Sonbahar Solace’ı neşeli renklere bürümüştü. Her veranda, her pencere kırmızı, turuncu ve sarı çiçeklerle bezenmişti. Solace’daki dükkanlar ve evler yosunlu toprağın üzerindeki vallen ağaçlarının kalın dalları arasına yerleştirilmişti. Bu orman kentinde meydanlar bulunuyordu. Bu meydanlarda her hafta ya bir pazar, ya da bir panayır kurulurdu. Bu parlak öğleden sonrada üç kişi, iki adam ve bir […]

Paul Auster – Yukseklik Korkusu

Su üzerinde ilk yürüdüğümde on iki yaşındaydım. Bu numarayı bir gecede öğrendiğimi iddia etmeyeceğim, siyah elbiseli bir adam öğretti her şeyi. Yehudi Usta beni bulduğunda, Saint Louis sokaklarında dilencilik yapan dokuz yaşında bir öksüzdüm, marifetimi halka göstermeme izin verinceye kadar tam üç yıl benimle düzenli olarak çalıştı. Çalışmaya başladığımızda 1927 yılıydı, Babe Ruth ile Charles […]

Paul Auster – Kış Günlüğü

Bunun hiç başına gelmeyeceğini, gelemeyeceğini, dünyada bunlardan hiçbirinin başına gelmeyeceği tek kişi olduğunu sanırsın; sonra tıpkı herkese olduğu gibi hepsi teker teker senin de başına gelmeye başlar. Yataktan kalkıp pencereye giderken soğuk yer döşemesine çıplak ayaklarınla basıyorsun. Altı yaşındasın. Dışarıda kar yağıyor ve arka bahçedeki ağaçların dalları bembeyaz oluyor. İş işten geçmeden konuş şimdi ve […]

Paul Auster – Görünmeyen

Onun elini ilk kez 1967 baharında sıktım. O tarihte Columbia’nın ikinci sınıfında, kitaplara meraklı ve günün birinde kendime şair diyebilecek kadar iyi şiir yazacağına inanan (ya da vehmeden) toy bir yeniyetmeydim; çok şiir okuduğum için onun adaşına Dante’nin cehenneminde, Inferno’nun yirmi sekizinci kıtasının son dizelerinde gezinen bir ölü olarak rastlamıştım. Kesik başını saçlarından tutup fener […]

Patrick Modiano – Yıkıntı Çiçekleri

Kasım ayının o pazar akşamında, Abbe-de-1’ Epee Sokağındaydım. Sağır Dilsizler Enstitüsünün yüksek duvarı boyunca yürüyordum. Sol tarafta, Saiııt-Jacques-du Haut-Pas Kilisesinin çan kulesi yükseliyor. Studio des Ursulines Sinemasında film seyrettikten sonra . uğradığım, Saint-Jacques Sokağının köşesindeki bir kahve kalmış aklımda. Kaldırımda, solmuş yapraklar. Ya da eski bir Gaffiot sözlüğünün yanmış sayfaları. Burası okulların ve manastırların bulunduğu […]

Patrick Modiano – Kotu Bir Ilkbahar

Francis Jansen ile 1964 yılının ilkbaharında, on dokuz yaşında tanıştım. Bugün onun hakkında bildiğim pek az şeyi anlatmak istiyorum. Sabahın erken saatlerinde, Denfert-Roche-reau Meydanı’ndaki bir kahvede tanışmıştık. Yanımda benimle aynı yaşlarda olan bir kız arkadaşım vardı. Jansen de karşımızdaki masada oturuyordu. Gülümseyerek bizi izliyordu. Sonra yanındaki kumaş kaplı kanepenin üstünde duran çantadan bir Rolleiflex çıkardı. […]

Patrick Modiano – En Uzagindan Unutusun

O orta boyluydu, öteki, Gerard Van Bever, azıcık daha kısaydı. İlk karşılaşmamızın akşamı, otuz yıl önceki o kış mevsimi, Tournelle Rıhtımı’ndaki bir otele kadar eşlik etmiştim onlara, sonra kendimi odalarında bulmuştum. iki yatak, biri kapının yanında, öteki pencerenin dibinde. Pencere rıhtıma bakmıyordu, sanırım, kırma tavanlıydı. Odada hiçbir dağınıklık ilişmemişti gözüme. Yataklar yapılmıştı. Valiz maliz yoktu. […]

Patrick Le Roux – Roma İmparatorluğu

Roma İmparatorluğu resmi olarak İÖ 27’de doğmuş ve bir görüşe göre 410’da Roma’nın Alarik’in Gotlar’ı tarafından alınmasıyla ya da Germenler’in sürekli saldırıları sonucu Batı imparatorluğunun son bulduğu tarih olan 476’da ortadan kalkmıştır. Aslında, ikinci Pön Savaşı’ndan sonraki Roma geçmişi referans alınmadan anlaşılamayan ve birliğini sadece siyasal tarihten alan bir tarih dilimini kesinlikle belirlemek zordur. Geç […]

Patricia Highsmith – Tatli Hastalik

Kıskançlık, David’in uykusunu kaçırmış, karanlık ve sessiz pansiyondaki dağınık yatağından kalkıp sokaklara çıkmasına yol açmıştı. David öylesine uzun bir zamandır bu duyguyla yaşamaktaydı ki, doğrudan doğruya yüreğini sızlatan alışılmış görüntüler ve sözler bile artık bilincinin yüzeyine çıkmıyordu. Şimdilik “Durum” demekle yetiniyordu buna. Şimdiki “Durum”, neredeyse iki yıldır sü-regitmekteydi. Ayrıntılara kafa yormanın gereği yoktu. Durum, ağır […]

Patricia Highsmith – Ripley’in Oyunu

Tom, “Kusursuz cinayet diye bir şey yoktur,” dedi Reeves’e. “Kusursuz cinayet tasarlamak, bir salon oyunu oynamaktan başka bir şey değildir. Çözümlenmemiş bir sürü cinayet var diyebilirsin gerçi. O başka iş.” Sıkılmıştı Tom. Küçük, ama canlı bir ateşin çıtırdadığı büyük şöminenin önünde gidip geliyordu. Tutucu biri gibi, akıl öğreten bir kilise yetkilisi gibi konuştuğunun farkındaydı ama […]

Patricia Highsmith – El Surcmesi

“Bana mektup olmadığından emin misiniz?” diye sordu Ingham. “Adım Howard Ingham. I-n-g-h-a-m.” İngilizce konuştuğu halde, harfleri biraz duraklayarak Fransızca kodlamıştı. Ateş kırmızısı üniformalı ufak tefek Arap, üzerinde I-J yazan gözdeki zarflan tekrar gözden geçirdikten sonra başını iki yana salladı. “Non, M’sieur.” “Merci,” dedi Ingham kibarca gülümseyerek. Aynı soruyu ikinci soruşuydu bu. İlkinde, on dakika kadar […]

Patricia Highsmith – Cam Hucre

Sevgili kedim ÖRÜMCEK’E, Palisades, NewYork’ta doğdu, şimdi Positano’da oturuyor, bu sayfaların büyük kısmında hücre arkadaşımdı. ISaat 15.35, Salı öğleden sonra, Eyalet Cezaevi. Mahkûmlar atölyelerden dönüyordu. Her birinin sırtında numara olan ütüsüz, ten rengi üniformalar giymiş adamlar A Blok’un uzun koridorunda sırayla yürüyordu, hiçbiri yanındakiyle konuşuyor gibi görünmese de hafif bir mırıltı vardı. Tuhaf, ezgisiz bir […]