…yaşadığım sokak, sokak lambaları, şu an içinde bulunduğum ev, salondaki mobilyalar, bir gün hepsi ortadan kaybolacak… tıpkı bedenim gibi. Ama bir şey var ki kâinatın ruhunda iz bırakacak: sevgim. Linda ayrıcalıklı bir yaşama sahip olduğunun bilincinde. Yine de her sabah yeni bir güne açtığı gözlerini hemen kapayası geliyor. Arkadaşları ilaç kullanmasını öneriyor. Oysa Linda’nın istediği […]
Kategori: Aşk
Paul Auster – Sunset Park
Neredeyse bir yıldır terk edilmiş şeylerin fotoğrafını çekiyor. Günde en az iki, bazen de altı yedi iş çıkıyor; her seferinde de o ve iş arkadaşları, giden ailelerin geride bıraktığı, gözden çıkarılmış sa kokusunu yok edemiyor. Sonra, birtakım nesneler, unutulmuş eşyalar, terk edilmiş şeyler oluyor hep. Şimdiye kadar binlerce fotoğraf çekti; giderek filizlenen bu arşivdeki resimlerde […]
Gabriel García Márquez – Yüzyıllık Yalnızlık
Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı. O zamanlar Macondo, tarihöncesi kuşların yumurtaları kadar ak ve kocaman, parlak çakıllarla örtülü yatağı boyunca dupduru akan bir ırmağın kıyısında kurulmuş, yirmi hanelik bir kerpiç köydü. Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin […]
Gabriel García Márquez – Kolera Günlerinde Aşk
Kaçınılmaz bir şeydi: Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep. Doktor Juvenal Urbino, yıllardır kendisi için önemini yitirmiş bir olayla ilgilenmek üzere koşup geldiği, hâlâ alaca ışığa gömülü odaya girdiği an ayrımına vardı bunun. Antilli göçmen, harp malulü, çocuk fotoğrafçısı, satrançta en yufka yürekli rakibi, bir altın siyanürüyle belleğin işkencelerinden kurtarmıştı kendini. Ölüyü, her […]
Gabriel García Márquez – Benim Hüzünlü Orospularım
Doksanıncı yaşımda, kendime bakire bir yeniyetmeyle çılgınca bir aşk gecesi armağan etmek istedim. Aklıma Rosa Cabarcas geldi, hani şu gizli genelevinde eline yeni bir parça düşer düşmez hatırlı müşterilerini haberdar eden kadın. Daha önce ne böyle bir şeye niyetlendiğim olmuştu, ne de onun baştan çıkarıcı müstehcen önerilerine kapıldığım, ama benim ilke sahibi biri olduğuma hiç […]
Gabriel Garcia Marquez – Aşk ve Öbür Cinler
26 Ekim 1949, önemli haberlerle dolu bir gün değildi. Muhabir olarak ilk yazılarımı yazdığım günlük gazetenin yazı işleri müdürü olan Üstat elemente Manuel Zabala, o sabahki toplantıyı, alışıldık birkaç öneriyle kapatmış, redaktörlerden hiçbirine belirli bir iş vermemişti. Birkaç dakika sonra, telefondan, eski Santa Clara manastırının mahzenindeki mezarların boşaltıldığı haberini alınca, fazla bir umuda kapılmadan şu […]
Pascal Quignard – Dünyanın Bütün Sabahları
1650 ilkbaharı, Madam de Sainte Colombe öldü. Geride iki kız bıraktı, biri iki, biri altı yaşında. Mösyö de Sainte Colombe eşinin ölümünden sonra kendine gelemedi. Onu seviyordu. Anısına ‘Özlemler Ağıtı’nı besteledi. Bahçesi la Bievre Çayının kıyısında olan bir evde iki kızıyla birlikte yaşıyordu. Dar bahçenin, etrafı çaya kadar çitlerle çevriliydi. Çayın kıyısında söğüt ağaçları ve […]
Panait Istrati – Uşak
“ADRİAN ZOGRAFFİ’YE ÖNSÖZ” YA DA BİR ÇAĞIMIZ YAZARININ İTİRAFLARI Bütün eserim, başlangıçta altı ciltlik Adrian Zograf i’nin yaşam öyküsünden ibaret olacaktı. Olgunluk çağındaki bir adamın dünya görüşünü yansıtan bir edebi eser. 1924 yazında ilk kitabım Kira Kiralına çıktığı zaman kırk yaşındaydım. Kira’nin önsözünde söylediğim gibi bu yaşta girilmez edebiyat mesleğine. Bu yüzden, o zaman, yalnız […]
Öcal Kemal Evren – Erdoğan Yiğit Kısmetse
Soğuk olanca hırsıyla yüklenmişti Ankara’nın sırtına, tecavüz eder gibi hoyratlığı… Kış boyu taşıdığı çöl monotonluğundaki bulutlar bile yetmiyordu, sinirini alamıyordu bir türlü. Şubat ortaları olmasına rağmen hâlâ ilk günkü delikanlı cakasıyla gezinmekteydi, Ankara sokaklarında bir poyraz bir karayel… Hatta mavi örtüye hiçbir gri lekenin düşmediği günlerde dahi mahşerî bir palto, gocuk, kaban, mont kalabalığı; üstelik […]
Oya Baydar – Sıcak Külleri Kaldı
Paris ’te faili meçhul bir cinayet ve bir gramer dersi Ben bu… bu… “Ölü”yü daha önce de görmüştüm. Beş yıl önce miydi, yoksa yirmi beş yıl önce mi? Hatırlamıyorum. Ölüler yaşlanmaz derler, ama yaşlanmış işte. Çok… çok yaşlanmış. Bunu söylese, aklını kaçırdığını sanacaklar ya da rol yaptığını. En iyisi susmak, sadece sorulanlara cevap vermek, susmak… […]
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski – Başkasının Karısı
(Görülmemiş Bir Olay) I – Size bir şey sormama izin verir misiniz, efendim? Yolcu irkildi ve sokak ortasında, akşamın sekizinde kendisine teklifsizce sokulan kürklü kişiye biraz korkarak baktı. Petersburglu biri, hiç tanımadığı başka bir adamla sokakta birdenbire birşeyler konuşmaya başlarsa ötekinin kesin olarak korkuya düşmesi pek doğaldır. Böylece yolcu sarsıldı, biraz da korktu. Kürklü adam […]
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – Kadın Budalası
Üç temmuz. Hava ağır, sıcaklık boğucuydu. O gün Velçaninov’un çok işi vardı. Öğleden önceki bütün zamanını oraya buraya koşmakla geçirmişti; akşam da Devlet Şûrası üyelerinden nüfuz sahibi birini görmeye gidecekti. İşini halledecek olan bu adamı, şehir dışında, Çornaya Nehri kıyısındaki evinde hemen ziyaret etmesi gerekiyordu. Akşamüstü saat altıda, Nevski Caddesi’nde, ‘Polis Köprüsü’ yakınındaki bir lokantaya […]
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – Ev Sahibesi
Ordınov nihayet oturduğu daireyi değiştirmeye karar vermişti. Dairenin fakir, yaşlı, dul bir memur karısı olan sahibesi, ansızın –kira dönemini bile beklemeden– Peterburg’dan ayrılmış, taşrada oturan akrabalarının yanına gitmişti. Kısa süre içinde çözüm bulması gereken genç adam eski dairesi için üzülüyor, boşaltmak zorunda olduğu için canı sıkılıyordu: Kendisi fakir, ev kiraları ise yüksekti. Ev sahibesinin gitmesinin […]
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – Ebedi Koca
Yaz gelmişti ve beklenilenin tersine Velchaninov Petersburg’da kaldı. Rusya’nın güneyine yapmayı planladığı yolculuk suya düşmüştü. Davasının sonu da geleceğe benzemiyordu. Çiftlikle ilgili olan bu dava çok aksi bir hal almıştı. Üç ay önce gayet kolay gibi görünüyordu, ama birdenbire her şey değişti. “Her şey nasıl da kötüye gitti!” Artık Velchaninov bu cümleyi sık sık tekrarlar […]
Orhan Pamuk – Yeni Hayat
Orhan Pamuk’un coşkulu, lirik ve sihirli romanı Yeni Hayat bu sözlerle başlıyor. Okuduğu bir kitaptan sarsılarak etkilenen, sayfalardan neredeyse fışkıran ışığa bütün hayatını veren ve kitabın vaat ettiği yeni hayatın peşinden koşan bir kahramanın olağanüstü hikâyesi bu. Kitabın etkisiyle âşık oluyor, üniversite öğrenciliğinden uzaklaşıyor, İstanbul’dan ayrılıyor, bitip tükenmeyen otobüs yolculuklarına çıkıyor, taşra şehirlerine doğru savruluyor. […]
Orhan Pamuk – Masumiyet Müzesi
Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? Evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu. Derin bir huzurla her yerimi saran o harika altın an belki birkaç saniye sürmüştü, ama mutluluk bana saatlerce, yıllarca gibi gelmişti. 26 Mayıs 1975 Pazartesi günü, saat üçe […]