Kategori: Klasikler

Thomas Mann – Venedik’te Ölüm

Yirminci yüzyılın en büyük Alman yazarlarından sayılan Thomas Mann, çağdaşı pek çok ünlü yazar gibi Nazi rejimine karşı aktif bir şekilde çalışmış ve bu uğurda ağır bedel de ödemiştir. 1936’da Alman vatandaşlığından çıkarılan Nobel ödüllü yazar, bilindiği gibi önce İsviçre’ye, daha sonra da 1938’de ABD’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Onu evrensel yapan şey, eserlerinde işlediği […]

Thomas Mann – Değişen Kafalar – Bir Hint Efsanesi

Savaşçı soyundan gelen sığır yetiştiricisi Sumantra’nın kızı güzel kalçalı Sita ile (deyim yerindeyse) iki kocasının öyküsü, dinleyenden en üstün ruh gücü bekleyecek ve Maya’nın (1) acımasız gözboyacılığına karşı bütün zekâsını kullanmasını gerektirecek kadar kanlı ve şaşırtıcıdır. Dinleyenlerin, öyküyü anlatanın dayanıklılığını kendilerine örnek tutmaları dilenir; çünkü; böyle bir öyküyü anlatmak, dinlemekten çok daha fazla gözüpekliği gerektirir. […]

Thomas Mann – Değişen Kafalar – Bir Hint efsanesi – Arya Yayıncılık

Savaşçı soyundan gelen sığır yetiştiricisi Sumantra’nın kızı güzel kalçalı Sita ile (deyim yerindeyse) iki kocasının öyküsü, dinleyenden en üstün ruh gücü bekleyecek ve Maya’nın acımasız göz boyacılığına karşın bütün zekasını kullanmasını gerektirecek kadar kanlı ve şaşırtıcıdır. Dinleyenlerin, öyküyü anlatanın dayanıklılığını kendilerine örnek almaları dilenir; çünkü; böyle bir öyküyü anlatmak, dinlemekten çok daha fazla gözüpekliği gerektirir. […]

Thomas Mann – Büyülü Dağ

Çok eskilerde kaldığı için üzeri tarihin küfüyle kaplı olan ve anlatırken iyice geçmişe gidebilmek için olabildiğince geçmiş zaman kiplerinin kullanılmasını gerektiren Hans Castorp’un bu öyküsünü (nasıl olsa okuyucu onun hoş ama sıradan bir genç olduğunu anlayacak) biz gerçekten anlatmaya değer bulduğumuz için öykünün hatırına anlatıyoruz, yoksa Hans Castorp’un hatırı için değil. Bu arada Hans Castorp’un […]

Thomas Mann – Buddenbrooklar – Bir Ailenin Çöküşü

“Bu nedir? Bu… nedir?..” “Lanet olsun, bütün sorun bu, çok sevgili küçükhanım!” Beyaz lake boyalı, düz çizgili ve yaldızlı bir aslan başıyla bezenmiş açık sarı döşemeli kanepede, kayınvalidesinin yanında oturan Bayan Konsül [1] Buddenbrook, yanı başında koltuğuna oturmuş olan eşine şöyle bir baktı ve büyükbabanın pencerenin önünde, kucağına oturttuğu küçük kızının yardımına koştu. “Tony!” dedi […]

Thomas Mann – Alacakaranlıkta

Karşımızda, Einfried Sanatoryumu! Uzun ana yapısı, yandaki küçük yapılarla birlikte geniş bahçenin ortasında, beyaz, düz çizgiler halinde uzanmakta. Bahçe, mağaralar, yapraktan geçitler, ağaç kabuklarından yapılmış kulübelerle çok hoş düzenlenmiş. Arduvaz damların arkasında, dağlarda gökyüzüne doğru yükselen büyük gövdeli yeşil çamlar görünüyor. Sanatoryumu yine Dr. Leander yönetiyor. Dr. Leander kara çatal sakalı, kalın camlı gözlüğü, bilimin […]

Tarık Buğra – Osmancık – Cihân devletini kuran irâde, şuûr ve karakter

Gün doğmak için batar. Ölümdür bu gelen. Azrâil’in ayak sesleridir işittiği. Biliyor bunu; çoktandır. Ama gene de hazır değildir. Bir burukluk var içinde. Allah’dan nice zamandır, gece, gündüz dudakları kıpır kıpır mehil diliyor. Son göç’ün, o tek başına çıkılan büyük yolculuğun, bu yalan dünyadan ayrılışın yaklaştığını bahar başlangıcında, badem ağaçlarının çiçeğe durduğu günlerde sezmişti: – […]

Tahsin Yücel – Gökdelen

Bağlı değildi, sağında solunda bir sürü koltuk varken, odadaki tek tahta iskemlenin üstünde, kımıldamadan oturmasını söyleyen de olmamıştı, o gene de hep aynı yerde, aynı tahta iskemlenin üstünde, kımıldamadan oturuyor, korku ve şaşkınlık içinde karşısındaki adamlara bakıyordu. Geniş omuzları, kısa boyları, kapkara saçları, dar alınları, kalın kaşları, küçücük, yuvarlak gözleri, eğri burunları, sarkık bıyıkları ve […]

Honoré de Balzac – Suyu Bulandıran Kız

Descoings’ler ile Rouget’ler 1792’de Issoudun kenti burjuva sınıfının Rouget adında çok kötü ün salmış bir doktoru vardı. Kimi yürekli kişilerin söylediklerine göre, adam karısını, kentin en güzel kadını olsa da, epey mutsuz kılıyordu. Belki kadın biraz budalaydı. Dostların bezdirici soruşturmalarına, ilgisizlerin dedikodularına, kıskananların çekiştirmelerine karşın, bu çiftin ev içi gizi pek çözülemedi. Doktor Rouget, kolayca […]

Stendhal – Kırmızı ve Siyah

Verrieres, Franche-Comte’nin en zengin kasabalarından biridir denilebilir. Sivri damları kırmızı kiremitle kaplanmış beyaz evleri, en hafif dönemeçleri bile sık kestane kümeleriyle belirmiş bir tepeciğin üstünde kat kat yükselmektedir. Vakti zamanında İspanyolların kurduğu, bu gün harap olan surlarının birkaç yüz kadem aşağısında Doubs çayı akar. Verrieres’in kuzey tarafını, Jura’n kollarından biri olan yüksek bir dağ örter. […]

Stefan Zweig – Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Tanınmış roman yazarı R., dağlara yaptığı üç günlük dinlendirici bir geziden sabahın erken saatlerinde tekrar Viyana’ya döndüğünde ve garda bir gazete aldığında, tarihe şöyle bir bakar bakmaz o günün doğum günü olduğunun farkına vardı. Kırk birinci, diye geçirdi hemen aklından ve bu saptamadan ne haz ne de acı duydu. Gazetenin hışırdayan sayfalarına çabucak göz attı […]

Lev Nikolayeviç Tolstoy – Şeytan

ŞEYTAN YA DA İÇİMİZDEKİ FEMME FATALE Lev Tolstoy (1828-1910) Anna Karenina’yı bitirdikten yaklaşık on yıl sonra, 1898 Kasımı’nda, Şeytan adlı uzun öyküsünü kaleme almıştır. İlk bakışta, yayınevimizce hazırladığımız Kreutzer Sonat (1890) ile dolaylı da olsa tematik bir bağlantısı bulunan bu uzun öykü, okuru oldukça düşündürecek tuhaf bir ‘kara delik’ çevresinde dönmektedir. Bizim kültürümüzün tanımıyla, genç […]

Sait Faik Abasıyanık – Medarı Maişet Motoru

Yeni Mecmua’da 1940-41 yılları arasında tefrika edilen Medarı Maişet Motoru, Sait Faik’in annesinden aldığı yardımla, Ahmet İhsan Basımevi’nde 2000 adet olarak basılır (1944). Henüz dağıtılmaya başlanmışken bakanlar kurulu kararıyla toplatılan roman, kimi paragrafları çıkartılarak Birtakım İnsanlar adıyla 1952 yılında okuyucusuna kavuşur. Bu edisyon söz konusu iki baskının karşılaştırılmasıyla hazırlandı. Dönemin koşullarında “tehlikeli” bulunarak çıkarılan kısımlar, […]

Safvet Nezihi – Zavallı Necdet

Haydarpaşa İskelesi’nde on bir numaralı varupdan iniyordum. Akşam, pek yaklaşmıştı. Hava kararıyordu. Güneş hemen hemen batmak üzereydi. Biraz sonra battı. Şimdi güzün alabildiği her yer, siyah bir örtüye bürünmeye başlamıştı. Kalabalık içinden kendimi kurtarıp da iskele üzerinden geçerken; sevdiğim bir çehre gözüme takıldı. Kendi kendime, “Ferudun Necdet” dedim. Sevgili Necdet’in kim bilir, hikâye edecek ne […]

Robert Musil – Niteliksiz Adam – Cilt 1

Robert Musil’e yazdığı bir mektupta Thomas Mann, şöyle demişti: “Ölümsüzlüğünden sizinki kadar emin olduğum bir başka yaşayan Alman yazarı yok!” Ne yazık ki ölümsüzlük, borç karşılığı gösterilebilecek bir ipotek değildir ve karın doyurmaya da yaramaz. Avusturyalı romancıların en büyüğü, 1942’de sığınmacılığın yoksulluğu içersinde öldü; geride kalan belgeleri arasında şu not bulundu: “Artık devam edemem! Kendim […]

Robert Louis Stevenson – Dr. Jekyll Ve Mr. Hyde

Avukat Mr. Utterson, yüzü hiçbir zaman gülmeyen, kaba görünüşlü bir adamdı; insanlarla ilişkilerinde soğuk, mesafeli ve utangaçtı; içe kapanıktı; sıska, uzun boylu, sıkıcı bir adam olmasına karşın yine de her nasılsa sevimliydi. Arkadaş toplantılarında, özellikle de şarap damak tadına uygunsa gözleri insancıl bir şekilde parlar, ama bu hal konuşmasına hiç yansımazdı; gözlerinde parlayan bu şey […]