Kategori: Polisiye

Osman Aysu – Doğum Günü 15 Aralık

İÇİMDEKİ karamsarlık belki de havadandı; üç günden beri durmaksızın yağan yağmur nedeniyle hafakanlar basıyordu ruhumu. Hızlı adımlarla yürüyordum sahil yolunda. Sırılsıklam ıslanmıştım, ama hiç umurumda değildi, saçlarım birbirine yapışmıştı, yağmur damlacıkları uzayan sakalımdan tanecikler halinde süzülüyordu, ince yağmurluğum su geçirmeye başlamış, giysilerim içimdeki atlete kadar ıslanmıştı. Karayelden, tam karşımdan esen sert rüzgâr içime işliyordu ve […]

Osman Aysu – Çöl Akrebi

Engin Mert duşun musluğunu kapatarak soğuk suyun bedeninde yarattığı ferahlığı iliklerine kadar hissetti. Duş, yorgunluğunu biraz olsun almıştı. Hemen hemen bütün geceyi sevişerek geçirmişti. Küvetten dışarıya çıkarken, sırım gibi adaleli vücudundan su damlacıkları süzülerek banyonun seramik kaplı zeminini ıslattı. Kü gelmişti. Kız kendini övdüğü kadar da vardı doğrusu; o gece uykuya daldıklarında şafak sökmek üzereydi. […]

Osman Aysu – Bir Beyaz Perde Masalı

BARDAN dışarı çıkınca hayretle başımı kaldırıp göğe baktım. Şakır şakır yağmur yağıyordu. Alkolün süngere çevirdiği beynimle düşünmeye çalıştım, yanılıyor muydum acaba, öğleden sonra dört sıralarında bara girdiğimde kupkuru, açık, güneşli bir hava vardı dışarıda. Oysa şimdi etraf zifiri karanlıktı ve sert esen poyrazla beraber gök delinmiş gibi sanki muhafaza ettiği tüm yağmur sularını başımdan aşağı […]

Osman Aysu – At Kuyruklu Adam

Adam ın alnı boncuk boncuk terlemi şti. Yüzündeki sakal en az.iki günlüktü. Terden sırılsıklam olmuş ellerini blucinine sürterek kuruladı. Uzun sarı saçlar ını at kuyru ğu yaparak omzuna salmıştı. Koyu renk camlı Ray-Ban’ini ç ıkardı ve yele ğinin üst cebine soktu. Yatakta uzanm ış k ıza ihtirasla baktı. Tavandan sarkan ç ıplak ampulün yeterince aydınlatamadığı […]

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – Suç ve Ceza (M.E.B.)

Çocukluğu ve ailesi: Rus edebiyatının en büyük kişilerinden biri olan Fiyodor Mihayloviç Dostoyevski, 1821 yılı kasım ayının 11 inde Moskova’da, yoksullara mahsus bir hastanede dünyaya geldi. Küçük Dostoyevski’nin ilk izlenimleri, hastanenin sarı duvarlarıyla hastaların iniltileri oldu. Aynı müessesenin cerrahı olan babası, alkolik, sert ve sinirli bir adamdı. İşinde, ukalâ denecek kadar düzeni severdi. Ailesi kalabalık, […]

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – Suç ve Ceza (İş Bankası)

Temmuz başlarında çok sıcak bir gün, akşama doğru, genç bir adam “S…” Sokağı’ndaki bir pansiyonda kiraladığı küçük odasından çıktı ve ağır, kararsız adımlarla “K…” Köprüsü’ne yöneldi. Ev sahibiyle merdivenlerde karşılaşmaktan kurtulmayı başarmıştı. Kiraladığı küçük oda, beş katlı yüksek bir evin çatı katındaydı ve odadan çok bir dolabı andırıyordu. Yemek ve öteki hizmetler de içinde olmak […]

Orhan Pamuk – Sessiz Ev

“Yemek hazır Büyükhanım,” dedim. “Masaya buyurun.” Bir şey demedi. Bastonuna dayanmış öyle dikiliyordu. Gittim, koluna girdim, getirip masaya oturttum. Yalnızca mırıldandı. Mutfağa indim, tepsisini alıp getirdim, önüne koydum. Baktı, ama yemeğe dokunmadı. Söylenerek boynunu uzatınca aklıma geldi. Peçetesini çıkardım, kocaman kulaklarının altına uzanarak bağladım. “Ne yaptın gene bu akşam?” dedi. “Neler uydurdun bakalım?” “İmambayıldı,” dedim. […]

Orhan Pamuk – Benim Adım Kırmızı

Şimdi bir ölüyüm ben, bir ceset, bir kuyunun dibinde. Son nefesimi vereli çok oldu, kalbim çoktan durdu, ama alçak katilim hariç kimse başıma gelenleri bilmiyor. O ise, iğrenç rezil, beni öldürdüğünden iyice emin olmak için nefesimi dinledi, nabzıma baktı, sonra böğrüme bir tekme attı, beni kuyuya taşıdı, kaldırıp aşağı bıraktı. Taşla önceden kırdığı kafatasım kuyuya […]

Onay Yılmaz – Ölüm Deltası – Delta Neyi Gizliyordu da Sırrına Yaklaşanlar Ölüyordu?

Güzel bir kasım sabahıydı. Doğancalı Salih, küçük sandalıyla Çernek Gölü’nde küçük sandalıyla balık avlıyordu. Deltadaki göllerde ve denizde tuttuğu balıkları köyde satarak geçimini sağlıyordu Salih. Balıkçılık babadan kalma bir meslekti. Gerçi deltada göçmen kuşlar projesi yüzünden kasım ayında balık avı yasaktı. Ancak Salih’in bu yasağa pek aldırdığı yoktu. Hiç kimse ve hiçbir proje, onun bu […]

Oliver Sacks – Karısını Şapka Sanan Adam

Somut zamanda “kayıp” olan bir insanın varlığını oturtabileceği, kendini var kılabileceği bir yer var mıdır? Varlığının farkında bile olmadan kullandığımız duyularımızın küçük bir kısmını kaybettiğimizde neler olabilir? Profesör Sacks’tan romantik tavırlı, geniş ve açık uçlu yaklaşımlarla örülmüş “ciddi” bir kitap. Sıradan her insan için “zihinsel” bir yolculuk, nöroloji ile ilgilenenler içinse kaçınılmaz kaynak. Pascal’ın dediği […]

Ngaio Marsh – Tiyatroda Cinayet

2 1 Piyes Başlarken 5 MAYIS günü Arthur Surbon, amcası Jacob Saint’i görmeye gitti. Arthur Surbon aktördü, Jacob Saint ise meşhur ve zengin bir tiyatro menajeri. Asıl soyadları başkaydı tabiî. Jacob Amca zengin olmaya başlayınca kendisine Saint ismini daha münasip görmüş, fakat yeğeni Arthur’un aynı adı almasına müsaade etmemişti. “Tiyatro âleminde bir Saint kâfi,” diye […]

Ngaio Marsh – Kanlı Eldiven

ALFRED BELT, çay suyunun kaynamasını bekliyordu. Gözleri duvar takvimine dalıp gitmişti: ÜsƩe LiƩle Coming Garajı’nın ilânı:«GÜLER YÜZ VE EN İYİ HİZMET GEO. COPPERİ.l»ânın altında çizmeli bir kedi resmi, en altta da mart ayının takvimi. Alfred yaprağı kopardı. Mart bitmişƟ. Elma dallarının arasından gülümseyen küçük bir kızın fotoğrafıyle nisan ortaya çıktı. Su kaynıyordu. Üzerinde Bay Pyke’ın […]

Ahmet Ümit – Sis ve Gece

Buraya nereden, nasıl geldim, bilmiyorum! Camları kalın bir toz tabakasıyla kaplanmış, pencere pervazları kararıp içten içe çürümüş, yaşlı duvarları koyu yeşil yosunlarla örtülmüş ve kanatlı demir kapısı sanki sonsuza kadar kapanmış gibi duran bu konağın önünde amaçsızca dolaşırken buldum kendimi! Bakımsız bir mezarlığı andıran bu büyük bahçede, görkemi ürkütücü bir kalıntıya dönüşmüş bu zavallı binanın […]

Ahmet Ümit – Patasana

“Kentin alanlarını boğazladığım insanların cesetleriyle doldurdum. Kenti ve evleri yaktım yıktım; temelinden çatısına kadar parçaladım. Tuğla ve kerpiçten tapınak kulelerini, tapmakları ve tannlan yerle bir ettim. Fırat’tan kentin ortasına kanallar kazdırıp kente sular akıttım. Gelecekte kentin, tapmakların, tanrıların yerlerini hiç kimsenin bulmaması için suda boğdum…” Asıır Kralı Sanherib’in yazdırdığı bir tabletten. Samuel Noah Kramer, Mesopotamien, […]

Ahmet Ümit – Kar Kokusu

İki gündür aralıksız yağan kar akşam üzeri durdu. Moskova’nın gri silueti geceyle birlikte mavi bir ayaza büründü. Kenti çevreleyen birbirinin aynı apartmanlardan merkezdeki yüzyıllık görkemli taş yapılara, devlet binalarının kızıl yıldızlı kulelerinden ünlü katedrallerin altın kubbelerine kadar, camdan bir gecenin içine gömülen bu yaşlı kent, pusulasını yitirmiş, nereye gittiğini bilmeyen buzdan bir gemiye benziyordu. Moskova’nın […]

Ahmet Ümit – Beyoğlu’nun En Güzel Abisi

Karanlık… Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın sesleri, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke… Onu tepeden tırnağa titreten, tepeden tırnağa kuşatmış olan öfke… Belki geçtiği bu […]