İsmet Demir – Anılar Deneyler

Bu kitapta, gırtlak kanserinin konuşamaz kıldığı Isǚ met Demir’in, sancılar ve kanamalar içinde ölümü beklerken, ölümünden birkaç saat öncesine kadar, biraz kendine geldikçe yazıp düzenlediği anıları-deneyleri yer almaktadır. Isǚ met Demir’i yakından tanıyan mücadele arkadaşları, ondan, sık sık, deneylerini kaleme almasını isterlerdi. Isǚ met Demir ise, geçmişte yaptıklarıyla kendisini avutmayan, geleceğe dönük, mücadeleci bir insan olduğu için, bu tür istekleri kulak ardı eder veya uyuturdu. Ancak gırtlak kanseri kendisini pençesine aldıktan ve boğulmaması için boğazına bir delik açıldıktan sonra, koşullardaki değişmeye bağlı olarak geçerli mücadele biçimi de değişti. O, savaşçı Isǚ met Demir kuzu kuzu oturup ölümü bekleyemezdi. Odžmrünü verdiği, işçi kardeşlerinin burjuvaziye karşı savaşına ne yapıp edip, karınca kaderince bir katkıda bulunmalıydı Isǚ met Demir’in şartlarında bu katkı, tecrübelerini kaleme alarak daha geniş işçi zümrelerinin ve yeni kuşakların eğitimine yardımcı olmak biçimini alabilirdi. Içǚ eriği bir yana, bu kitap, yazılış biçiminin ve şartlarının kendisine kazandırdığı niteliğiyle, yani ölüme mahkûm bir emekçinin, burjuvaziye karşı mücadelesini sürdürmesinin, sınıfına, halkına ve hayata bağlılığının bir örneği olma niteliğiyle bile: şu çürüyen burjuva dünyasına indirilmiş bir darbedir. Isǚ met Demir, kendi özel hayatından hemen hiç söz etmezdi. Doğrusu bir “özel” hayatı da yoktu… Bu anılarda kendisinden söz ediyorsa, yapı işçilerinin örgütlenmeleri ve direnişleri kendisinden ayrı düşünülemeyeceği içindir. Çünkü Isǚ met Demir 1960-1974 yılları arasında yapı iş kolunda gerçekleşen bütün büyük örgütlenme, grev ve direnişlerde, bir örgütçü, bir önder olarak yer almıştır. *** Köylülükle bağları çok canlı ve güçlü olan yapıcılık işçileri arasında -daha doğrusu: “şantiyeciler”, “şirketçiler” arasında- yarı efsanevi bir kişiydi. Bu satırların yazarı, pek çok kez, Isǚ met Demir’i gerçekte hayatında hiç görmemiş, görmüşse bile konuşup tanışmamış; yalnızca Isǚ met Demir hakkında duyduklarından, gördüklerinden etkilenmiş pek çok işçinin, Isǚ met Demir’e -tabii kim olduğunu bilmeden- Isǚ met Demir’le birlikte geçirdiği maceraları, örgütlenmeleri, grevleri vs. anlattıklarına tanık olmuştur. Onun için, Isǚ met Demir hakkında anlatılanlarda hayal ile gerçek iç içe girmiştir. Burada, ne kadarının gerçek ne kadarının hayal olduğunu hâlâ bir türlü anlayamadığımız birinden söz ederek, okuyucunun belli bir fikre sahip olacağını sanıyoruz.


Petrol Boru Hattı Grev’inde, “Isǚ met Demir Şirket’i yendikten sonra” (işçiler kendilerinin değil Isǚ met’in yendiğinden söz ederler) Şirket’in müdürü gelmiş, Isǚ met Demir’in elini sıkmış: “helâl olsun sana yendin bizi” demiş. Sonra Fransız bayrağını indirip (Şirket Fransız şirketiydi) Isǚ met’in yarım pabuçlarından birini bayrağın yerine çekmiş; diğer yarım pabucu da Fransa’ya müzeye yollamış… İşçiler böyle anlatırlar. *** Isǚ met Demir proleterlere has kaba saba ϐiziğinin içinde, ince, insan sevgisiyle dolu, yuϐka ama gereğinde granit gibi sağlam pırlanta gibi bir yürek taşırdı. Kaba saba, yarım yamalak ve çoğu kez yanlış da anlaşılabilen sözlerinin ardında tecrübelerle dolu zeki bir beyin gizlenirdi. Kimi insanlar vardır, parlak ve etkileyicidirler, hemen göze çarparlar; etraϐlarını büyülerler. Ama ilişkiler biraz uzayınca, ya da işler biraz sıkışınca, çoğu kez, karakter dirençsizliği, kol bir yürek, sığbir dünya acı acı görülebilir. “Her parlayan şey altın değildir.” sözü tam da bu tür burjuva ya da küçük-burjuvalar için geçerlidir. Isǚ met Demir böyle bir insan değildi. Ilǚ k izlenimlerde çok sığ, “alelâde”, kaba saha bir insan karşısında olduğunuzu düşünebilirdiniz. Ancak, tanışıklığınız uzadıkça, hele işler sıkıştıkça, onun ruh yüceliğini ve düşünce derinliğini giderek daha iyi kavramaya başlardınız. Durdukça kıymetlenen bir şarap gibi, Isǚ met Demir’le dost olmanın tadına varırdınız. Her gün, her yeni olayda ya yeni bir özelliğini keşfederdiniz; ya da pek önem vermediğiniz bir niteliğinin nice önemli ve değerli olduğunu götürdünüz. Ve giderek, “proletarya” soyut bir kavram olmaktan çıkar, İsmet Demir’in kişiliğiyle özdeşleşen somut bir duyum haline gelirdi. Isǚ met Demir’i seven şantiyeciler arasında adları: “yalınayak Isǚ met”, “Kara kartal”, “işçilerin kartalı”… Sarı sendikacılar ve patronlar: “sarhoş Isǚ met”, “komünist Isǚ met”; yakın arkadaşları ve devrimci gençler ise “kumandan” derlerdi.

Bir bakıma bütün bu adlandırmalar, O’nun bir yanını tanımlar. Isǚ met Demir’in en çok eleştirilmiş yanı içkisidir. Ama karşı çıkmak, yanlış bulmak yetmez; anlamak, açıklamak gerekir. Isǚ met Demir’in içinden çıktığı ve önderi olduğu “şantiyeci”ler ya da “şirketçi”ler büyük inşaatları dolaşan, iş bulduğu takdirde bir şantiyede birkaç yıldan fazla kalamayan göçebe proleterlerdir. Çoğu ailelerini köylerinde bırakır. Kazandıklarının çoğunu çoluk çocuklarına yollarlar. Kalanıyla da kıt kanaat kendi geçimlerini sağlarlar. Çokluk şantiyeye yakın barakalarda veya kiralık bekar odalarında hemşeri ya da arkadaş grupları halinde yaşar ve dayanışırlar. Bu şartlarda, işten çıkan yorgun gurbetçi işçi ne yapsın? Aileleri, çocuktan uzaklardadır. Bekâr odalarında ya da barakalarda vakit geçmez. Tek sığınacak yer: ya ucuz bir sinema ya da ucuz afyonlu şarapların satıldığı bir meyhane olur… Işǚ te, Isǚ met Demir bu şartlardan gelen bir insan olarak ve örgütlemeye çalıştığı işçiler bu şartlarda yaşadığı için içki içerdi. Isǚ met Demir’in kafasındaki yüce ideallerle, yapmaya çalıştıklarıyla, inşaat işçilerinin son derece geri kültür, bilinç, örgüt düzeyleri arasında öylesine büyük bir uçurum vardı; ve bu öylesine sinir yıpratıcı sonuçlar doğuruyordu ki, Isǚ met Demir için içki bir bakıma bir sığınak da oluyordu. Isǚ met Demir, ucuz afyonlu şarabı kendi sınıf kardeşleriyle beraber içerdi. Ve içerken de ertesi gün yapılacak işler konuşulurdu. Ona “sarhoş Isǚ met” diyerek işçinin gözünden düşüreceğini sanan sarı sendikacılar ya da kapitalistler ise Izǚ mir’in, Isǚ tanbul’un veya Adana’nın lüks pavyonlarında veya Soğuk Oluk’un randevu evlerinde, işçinin sırtından çıkardıkları paralarla, sefahat içinde yaşarlardı.

Onun için işçiler hiçbir zaman bu tür saldırılara itibar etmediler. ÇünküIsǚ met, içiyorsa bile kendileriyle beraber içiyordu ve biraz da kendileri içtiği için içiyordu. “Sarhoş Isǚ met”, iğneyle kuyu kazmaya benzeyen uzun örgütlenme dönemlerinden sonra, olaylar hızlanmaya başladığı, mücadele keskinleştiği zamanlar; proletaryanın fedakârlık ve kahramanlık günlerinde; kafasındaki yüce amaçlarla, gerçeklik arasındaki uçurumun nispeten kapandığı günlerde içkiyi bırakırdı. Ve işçilerin de içki içmesini, kumar oynamasını, hatta ϐiltreli sigara içmesini bile hoş görmezdi. “Yalınayak Isǚ met”, “kara kartal” olurdu. Gözünden hiçbir şey kaçmaz, devletin ya da patronun her hareketini sezer, tezgâhını önceden görür, anında vurur, zamanında geri çekilir; proleter müfrezesinin grev savaşım başarıyla yöneten bir “kumandan” olurdu. İsmet Demir’in anıları birkaç bakımdan önem taşımaktadır. Birincisi Türkiye işçi sınıfının ve devrimci hareketinin tarihi bakımından zengin yerlerle dolu bir belgedir. Kaba bir gözlemle bile, yeni devrimci kuşaklara, işçi hareketinin nereden nereye geldiğini; bugün hangi mirasın üzerinde durulduğunu gösterir. Odžrneğin, Isǚ met Demir’in anılarının esas bölümünü kapsayan 1960-71 arası sarı sendikacılar, polis, patronlar vs. Isǚ met Demir’i işçiden tecrit etmek için onun komünist olduğunu söylerler. Bugün aynı sarı sendikacılar, aynı ajanlar işçiyi kontrol altında tutabilmek için kendilerinin en has “komünist” ya da “devrimci” olduğu propagandasını yapıyorlar. Nereden nereye… Ve bu yol, Isǚ met Demir gibi insanların, göze görülmez sabırlı çalışmalarıyla kat edilmiştir. Bugün, en kenarda köşede kalmış proleterler bile sendikalar hakkında bir ϐikir sahibidir. Gücü yetmezse bile, sendikalaşma gereğine inanır, onun yararlarını bilir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir