Seyyid Muradi – Gazavat-ı Hayrettin Paşa – Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları – 2

Büyüklerinin kıymetini bilmeyen milletlerden büyük adamlar yetişmez olur. Genç nesiller ve halk, daima hatırlanan ve rağbet gören isimleri kendine örnek edinmektedirler. Süfli ve günlük, birer eğlence vasıtası olan kimselerden, geçlci, yalancı ve zararlı şöhretlerden, milletin gerçek büyüklerine yeri kalmayan yayın organlanmız, büyük şahsiyetlerden mahrum günlerin, bu yakın ve uğursuz gelceğin işaretini veriyorlar. Halbuki biliyoruz ki, geçmişimiz, çocuklarımıza numunei imtisal olacak binlerce büyük adamla doludur. Bu ilim ve hayat kahramanları, cehalet semanuzda arada bir pariayıp kayboluyorlar. Biz onların varlığını sadece hissediyoruz ve yol gösterici parlak güneşler halinde hayat yolumuza getirmemiz icap ederken, uzak hayalleri ile faydasız övünüp duruyoruz. Yeni nesiller ise -gözlerine tutulan- yabancı ışıkların peşinde, sürüklenip gidiyorlar. Örnek milli şahsiyetlerin, hayat hikâyeleri, eser ve fikirleri ile yeni nesillerin önüne konması zaruri bir ihtiyaçtır. Yükselmek ve milletine faydalı olmak isteyen ferd kendi mizaç ve meyillerinin sevki ile bu muhterem örneklerden bir veyabirkaçını seçer, öğrenir, ibret alır ve onları geçmeye gayret eder. Bu büyük adamlarda tecelli etmiş bulunan milletin müşterek ahlak ve ideali, yeni nesillerce bir gelenekolarak kolayca benimsenir. “Milli Birlik” denen “sevgili”ye “vuslat”ın en tabii yolu da budur. Mllletimin hizmetine koyduğum aciz kalemimle bu yolda gayret sarfetmekteyim. Daha önce de Muallim Naci merhumun “Ömer’in Çocukluğu”nu, Mizancı Mehmet Murat Bey’in «Turfanda mı Yoksa Turfa mı» adlı milli romanını (Mansur Bey adıyla) ve «Şeyhulislam Ebussuud Efendi Fetvaları ışığında 16. Asır Türk Hayatı»nı yeni nesillerin istifadesine sunmuş idim. Bu serinin dokuz numaralı kitabında da, yirminci asırda yaşamış İslamcı bir fikir ve devlet adamını, Said Halim Paşa merhumu hayat ve eserleri ile tanıtmaya çalışmıştım.


Elinizdeki kitapla ise, onaltıncı asırda yaşamış İslamcı bir clhad ve devlet adamını, Barbaros Hayreddin Paşa merhumu gerçek hayatı, savaşlan ve kendi dünyası ile tanıtabilmek ümidini taşıyorum. Neşre hazırladığım eser, “Gazavat-ı Hayreddin Paşa”dır. Büyük denizcinin zamanında ve yanında, reisierinden Seyyid Muradi tarafından kaleme alınmıştır. Eserin aslı el yazması olarak Üniversite Kütüphanesi’ndedir. Kitabımızın sonuna bu yazmadan birkaç yaprak örnek olarak konmuştur. Eseri, bugün zevkle okunacak bir hale getirebilmek maksadiyle, hatıra şeklinde tertip ederek dilini sadeleştirdim ve fasıllara ayırdım. Sadeleştirmede aşırı gitmedim. Hatta o günlerin havasını taşıyan bazı kelime ve deyimleri aynen bıraktım. Bunları da kitabın sonuna eklediğim “Lügat” kısmında açıkladım. Baş tarafa, eserin takip ve anlaşılmasını kolaylaştırmak maksadıyla Hayreddin Paşa’nın hayatı ile Türk denizcllik tarihi ve gemi çeşitlerine dair bir «Giriş» koydum. Bu kısımları ve metni hazırlarken faydalandığım kaynaklar kitabın sonundadır. Eserin mert ve vakur üslubunu bllhassa muhafaza etmeye çalıştım. Ama bu üslup ancak cihangir bir imparatorluk mensubunun karı idi. Ne yazık ki, biz bugün onu, ne his, ne de ifade edebilmeye muktediriz. Bu kitap, gelecekteki büyük ve geniş Türkiye’nin mutlu çocuklarına armağan olsun.

M. ERTUĞRUL DÜZDAĞ BARBAROS HAYREDDiN PAŞA’NIN HAYATI Büyük Osmanlı Türk denizcisi, korsanı ve amirali Hızı Hayreddin Paşa Midilli’de doğdu. Babası Midilli’nin fethi üzerine kale muhafızı olarak buraya gelmiş, aslen Vardar Yenicesi’nden Yakup Ağa idi. Doğum tarihi kesin olarak belli değildir. 1466-1483 arasında çeşitli rivayetler vardır. Hızır’ın İshak ve Oruç adında iki ağabeyi ve İlyas adında bir kardeşi vardı. İshak Midilli’de çalışıyordu. Oruç ve Hızır deniz ticareti yapmakta idiler. Küçük kardeşleri İlyas’ı da yanına alarak Şam Trablusu’na sefer eden Oruç Reis’in gemisi Rodos şövalyeleri tarafından tutuldu. İlyas şehit oldu. Oruç esir edilerek Rodos’da zindana atıldı. Oruç’u fidye vererek kurtamaya çalışan Hızır buna muvaffak olamadı ise de Oruç bir fırsatını bularak kaçtı. Bu hadiseden sonra Oruç Reis korsanlığa başlamıştır. Geleceğin Hayreddin Paşa’sı olan Hızır Reis ise daha bir zaman ticarete devam etti. Ama sonunda o da ağabeyinin yanına gitti.

Beraberce Tunus Beyi’ne müracaat ederek ganimetlerin beşte birini ona vermek şartıyla Halk-ül Vâd kalesinde barınmak için anlaştılar (1512) Bundan sonra Akdeniz’de geniş bir korsanlık hareketine giriştiler. Ceneviz, Venedik, Fransız, İspanyol ticaret ve harp gemilerine karşı kazandıkları başarı üzerine hem kuvvetleri arttı, hem de servet ve şöhretleri. Bazı Arap kabile ve şehirlerinin ileri gelenleri kendilerini yardıma çağırdılar. Bunlar, gerek zâlim Arap beylerine ve gerekse İspanyol veya Cenevizli müstevlilere karşı yardım istiyorlardı. Bu davetler Hızır ve Oruç Reis’in Kuzey Afrika’da bir devlet kurmalarıyla neticelendi. Becâye, Cicel (1513), Şirşel (1514) ve Cezayir (1516) ellerine geçti. Cezayir’i geri almak için işbirliği yapan Bir İspanyol donanması ile bir arap ordusunu mağlup ettiler. İspanyollarla işbirliği yapan Tenes ve Tlemsen’i de aldılar. Fakat düşmana sığınan Tlemsen beyi, İspanyol kuvvetleriyle tekrar hücuma geçti. Bu savaşta Oruç Reis şehit oldu. Oruç’un ölümü üzerine Cezayir şehri dışındaki arazi Hızır Reis’in elinden çıktı. Ayrıca Cezayir’i almak üzere gelen bir İspanyol donanması ile savaşmak zorunda kaldı. Donanma perişan olarak geri çekildi. Daha önce Yavuz Sultan Selim’e bir elçi gönderek zapt ettiği toprakların Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti olarak kabul olunmasını dilemişti (1518) İsteği kabul edildi. Padişah, Hızır Reis’e beylerbeyiliği pâyesi ve Anadolu’dan asker toplama izni verdi.

Ayrıca yardımlarda bulundu. Barbaros Hayreddin’in bu şekilde Osmanlı Devleti’nin bir paşası olarak valilik etmesi düşmanlarını telâşa düşürdü. Önce Tunus ve Tlemsen beyleri birleşerek büyük bir ordu ile Cezayir’e yürüdüler. Cezayir’in içinden elde ettikleri adamları da Türkler aleyhine ayaklandırdılar. Fakat Hayreddin Paşa ayaklanmayı bastırdığı gibi, Tunus ve Tlemsen beylerini de durdurdu. Az sonra ise İspanyollar kırk gemilik bir donanma ve binlerce askerle hücuma geçtiler (1519) Bunlar da mağlup oldular ve pek azı kurtulup kaçabildi. Fakat Hayreddin Paşa birçok düşmanlıklarla karşılaşması ve Tunus Beyi’nin ordusu ile yapılan savaşın iyi bir netice vermemiş olması üzerine gemileri ve kendine bağlı reisleriyle Cicel’e çekildi. Cezayir’i kendiliğinden terk etti. 1520’den sonraki yıllarda, bütün hristiyanlık dünyasını şaşırtan fevkalâde zaferler kazandı. Akedenzideki bütün Türk ve öteki Müslüman korsanlar onun emrine girmek için Cicel’e koştular. Kısa zamanda kırk teknelik bir donanma kuruldu. Bütün meşhur deniz kurtları Hızır Hayreddin Paşa’nın emri altında bulunuyorlardı. Kâfi derecede kuvvetlenince Cezayir üzerine yürüdü. Kendisine taraftar olan ileri gelen Cezayir’lilerden de yardım görerek şehri tekrar zapt etti. Hayreddin Paşa’ya vaktiyle ihanet etmiş olan Cezayir Beyi İbn-i Kadı öldürüldü.

Şirşel ve Tenes tekrar alındı. Tlemsen hakimi Abdullah vergş vermeyi reddedince üzerine asker sevk edilerek vergiye bağlandı (1523) Cezayir’in zapt u rapta alınmasından sonra, şehrin yalısından kurşun atımı mesafede bulunan bir adadaki Penon (Sen Pavlo) kalesini almaya teşebbüs etti. Bu kale İspanyolların elinde bulunuyor ve Müslümanlara zülm edip sevap kazanmak için pazar günleri şehri topa tutuyorlardı. Barbaros gelmeden önce ise Cezayir’i haraca bağlamış idiler.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir