Hasan Latif Sarıyüce – Türk Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Ansiklopedisi 1

‘Var mı, yok mu, gerekli mi, gereksiz mi’ tartışmaları hâlâ sürüp giden bir çocuk edebiyatımız var. Yüz yıl önce üç beş yazar çocuklar için kırık dökük bir şeyler yazarken bugün bine yakın yaşlı/genç yazar, çocuklar için üretiyorlar. Demek ki bir çocuk edebiyatı, bir çocuk kitapları pazarı var bu ülkede. Yazılanlar, okunmasa, satılmasa niçin basılsın bunca çocuk kitabı? “Bunca kitap” sözüne belki dudak bükenler olacaktır. Hiç dudak bükmesinler, bu sözün gerçekliğinden de hiç kuşku duymasınlar. Aslında ülkede kitap yayıncılığında yalnız çocuk kitapları var. Çocuklar için basılan kitapların baskı toplamları yanında, büyüklere seslenen kitapların toplamı devede kulak kalır. Her ne kadar kimi yayınevleri çocuk kitabı yazarlarıyla yaptıkları sözleşmelerde baskı adedini iki bine bağlasalar da; ve onlara yıllarca “İlk baskıyı bitiremedik daha” deseler de; gerçekte iyi yazılmış, iyi basılmış bir çocuk kitabı, ilk baskısında kırk binden aşağı piyasaya sürülmez. Çünkü bu pazar çok işlek bir pazardır. Türkiye’de 18 milyon çocuk ve genç var. Bunlar sandığımızın aksine harıl harıl okuyorlar. Şu yadsınmaz bir gerçektir ki Türki-ye’de yalnız çocuklar okumaktadırlar. O da tüm çocuklar değil. İlköğretim çağındaki çocuklar okuyorlar. Bunlar liseye, üniversiteye geçtiklerinde daha az okuyan insanlar haline dönüşüyorlar.


Bu duruma, salt uygulanan eğitim sistemleri, ailelerin ilgisizliği ve kültür düzeyleri mi neden olmaktadır? Yoksa büyükler için yaratılan ürünlerin çekici nitelikler taşamamasının da bir katkısı var mıdır? Nüfusumuzun büyüklüğü göz önünde tutulursa ülkede yalınız çocuk edebiyatı vardır yargısına ulaşılmaktadır. Ne denli görmezlikten gelinirse gelinsin, Türkiye’de en etkin ve yaygın edebiyat türü çocuk edebiyatıdır, çocuklar için yazılanlardır. Bugün bine yakın yayınevi çocuk kitabı yayınlıyor. Çocuklar için yayınlanan dergiler yüz binlere varan baskılar yaparken büyüklere özgü dergilerin pek azı birkaç bine ulaşabiliyor. “Türk çocuk edebiyatı bu kadar işlek ve sürümlü bir edebiyat ise, neden ortada bir varlığı, ne bileyim, sözü edilen kitapları görülmüyor?” diye sorulabilir. Nasıl görülsün ki; çocuk edebiyatı ‘gariban’ bir edebiyattır. Çocuk kitapları hiçbir eleştirmen tarafından okunmaz, eleştirilmez. Bir kıyı edebiyatı yerine konulur. Hatta edebiyat da sayılmaz, tavukçuluk, arıcılık, sebzecilik üzerine yazılan kitaplarla bir tutulur. Aslında en has edebiyat çocuklar için yapılandır. Eğer bir kitabı çocuklar kanıksamadan sonuna kadar okuyorlarsa o kitap çocuk kitabı olduğu kadar has bir edebiyat ürünüdür de. Çocuk çok güç okuyan okur tipidir. Ona kimse zorla okutamaz. Elbette bir kitabın salt okunabilirlik niteliği taşıması dört başı mamur bir eser olduğu anlamına gelmez. Büyükler için yazılanlarda hangi nitelikler aranıyorsa çocukların kitaplarında da onlar bulunmalıdır.

Örneğin bir çocuk romanında canlı, kıvrak, akıcı bir dil, usta bir kurgu, çocuğun ilgi alanı dışına taşmayan çekici bir konu yer almalıdır. Edebiyatta değerlendirme kıstası, yazılanların kimlere seslendiği değil, nasıl yazıldığı, yazınsal bir değer taşıyıp taşımadığı olmalıdır. Çocuk edebiyatına ‘çocukça bir edebiyat’ gözüyle bakmak, yok saymak, sanırım salt bize özgü bir davranıştır. Çocuk edebiyatı önemli bir edebiyattır. Çocuk edebiyatsız büyümez. Ona edebiyat yapılmasa da kendisi üretir edebiyatını. Cıvıl cıvıl canlılık, renk, düş ve şiir dolu bunca bilmeceyi, tekerlemeyi onlar yaratmışlardır. Çocuklar hiçbir dönemde edebiyatsız kalmadılar. Analar çocukları için öyküler anlatmışlar, masallar düzüp koşmuşlardır. Türk çocuk edebiyatının 1858 yılında Kayserili Dr. Rüştü Bey’in taş basması Nuhbetü’l Etfâl adlı alfabesiyle başladığı tarihlenmiştir. Bu saptama yazılı Türk çocuk edebiyatının başlangıcıdır belki. Nuhbetü’l Etfâl’den önce de çocuklar edebiyatsız yaşamıyorlardı. Masallar, bilmeceler, ninniler söyleyen analar her zaman vardı, kendileri için yazılmış kitapları çocuklarına da okuyan, açıklayıp anlatan babalar, amcalar, komşular, öğretmenler vardı. Hele hele destancı ozanlar vardı.

Anadolu’da ta Hitit döneminden başlayarak bugün de soylarının devam ettiğini gördüğümüz âşıkların anlattığı destan ve halk öykülerini yalnız büyükler değil çocuklar da dinliyorlardı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. daha yeni okuyorum sonra cevap veririm