Eugen Herrigel – Yay ile Ok Atış Sanatında Zen

Bir Japon, yay ile ok atmayı, sanat olarak dikkate alan ve bir miras olarak ona saygı besleyen geçmişten kalmış anlamda bir spor diye anlamaz, tersine, söyleyeceklerimiz kulağa ne denli tuhaf gelse de, ona bir tapınma, dinî bir ayin gözüyle bakar. O böylece, yay ile ok atma sanatı denilince, özellikle bir vücut antrenmanı, az ya da çok bir spor yeteneği görmemekte, aksine, kökeninin manevî alıştırmalarda aranması gereken ve manevî bir hedefi tutturmadan ibaret bir yetenek anlamaktadır. (Şu hâlde nişancı, esas itibarıyla kendine nişan almakta ve belki de kendi kendine rastlatmayı başarmaktadır.) Zen’i -ondan ne anlaşılırsa anlaşılsın- yay ile ok atma ile ilişkili olarak düşünmek, ilk bakışta, kişiye katlanılmaz bir aşağılama gibi görünecektir. Hatta yay ile ok atışını cömertçe bir hoşgörüyle “sanat” olarak değerlendirmeyi çok isabetli bulan bir görüşle birleşilse bile, o, bu sanatın ardında tamamen bir spor yeteneğinden daha başkasını aramaya yanaşmayacaktır. Buna göre okuyucu, bu saygıdeğer ve asla tam bir kesintiye uğramamış olan yayı ve oku kullanma geleneğine dönmek gibi bir avantajı sağlayan Japon sanatçı nişancılarının şaşırtıcı gösterilerinin üzerine bir şeyler öğrenmeye hazır olmalıdır; çünkü Uzak Doğu’da eski savaş gereçlerinin ciddî bir durum için bile olsa, modern silâhlar tarafından saf dışı edilmelerinden ve onların yerine geçmelerinden beri birkaç kuşak gelip geçmiştir. Fakat sonuçta, bu silâhlarla uğraşmak, hiçbir zaman yasaklanmamıştır, tersine kuşaktan kuşağa geçmiştir ve o zamandan beri daha geniş çevrelerde özen görmüştür. Bu yüzden, yay ile ok atışın Japonya’da bugün ulusal spor olarak çalışıldığı özel tarz ve biçimin açıklanması, acaba beklenen bir şey değil midir? Bu olasılık kadar yanlış bir düşünce hiçbir şeyde yoktur. Bir Japon, yay ile ok atmayı, sanat olarak dikkate alan ve bir miras olarak ona saygı besleyen geçmişten kalmış anlamda bir spor diye anlamaz, tersine, söyleyeceklerimiz kulağa ne denli tuhaf gelse de, ona bir tapınma, dinî bir ayin gözüyle bakar. O böylece, yay ile ok atma sanatı denilince, özellikle bir vücut antrenmanı, az ya da çok bir spor yeteneği görmemekte, aksine, kökeninin manevî alıştırmalarda aranması gereken ve manevî bir hedefi tutturmadan ibaret bir yetenek anlamaktadır. Şu hâlde nişancı, esas itibarıyla kendine nişan almakta ve belki kendi kendine rastlatmayı başarmaktadır. Bu açıklamamız, hiç kuşkusuz karanlıktır. Nasıl, diye soracaksınız. Bir zamanlar ölüm ve kalım savaşında yararlanılan yay ile ok atma, elle tutulur bir spor hâlinde sürdürülmüş olmayıp, manevî bir egzersiz mi olmuştur? Peki, o hâlde bunun için yaya, oka ve hedef tahtasına ne gerek var? Böyle yapmakla, erkekliğe özgü eski sanat ve yay ile ok atmanın dürüst anlamı yadsınmış olmuyor mu? Ve onun yerine, hemen hemen hayalî denilmese bile, belirsiz bir şey konulmuş olmuyor mu? Bu arada düşünülmesi gereken nokta, bu sanatın ruhunun, kanlı bir savaşta değerini kanıtlamasının artık akla gelmediği çağlardan beri kendine özgü olarak, sadece yolundan bir daha döndürülemez ve çok daha inandırıcı olarak ortaya çıkmış bulunmasıdır. Onun, onlara daima bağlı olduğundan yeniden yay ve ok ile haşır neşir olmak gibi bir yoruma gerek göstermeyen bir anlam kazanmış olmasıdır.


.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir