Osho – Altın gelecek

Beden kendi sessizliğini; kendi esenliğini, sağlıkla dolup taşmasını, kendi sevincini bilir. Zihin de erişebilirsin çünkü sen zihnin değilsin. Zihnin işlevi seninle nesnel dünya arasında bir köprü oluşturmaktır. Yüreğinin işleviyse seninle kendi aranda bir köprü oluşturmaktır. Benim söz ettiğim sessizlik yüreğin sessizliğidir. Bu başlı başına sözcüklerin ve seslerin olmadığı bir şarkıdır. Aşkın çiçekleri yalnızca bu sessizliğin içinden çıkar. Cennet bahçesine dönüşecek olan da bu sessizliktir. Varlığının kapılarını açacak olan anahtar yalnız ve yalnızca meditasyondur. Bana soruyorsun, “Bir süre önce sessizlikle ilgili bir sözünüz uyuklamakta olan beni irkiltti. Ben sessizliği yalnızca bir yokluk, gürültünün yokluğu olarak almıştım. Oysa siz onun olumlu niteliklere sahip olan olumlu bir ses olduğunu söylüyordunuz. Ve meditasyonlarım sırasında bedenimdeki sessizlikle zihnimdeki sessizlik arasında bir fark olduğunu gözlemledim.” Yaşadığın deneyim doğrudur. Beden kendi sessizliğini; kendi esenliği, sağlıkla dolup taşma halini, neşesini bilir.


Zihin de kendi sessizliğini bilir, bu tüm düşüncelerin yok olduğu, gökyüzünün bulutlardan arınıp, bomboş bir alana dönüştüğü haldir. Ancak benim söz ettiğim sessizlik çok daha derindir. Ben varlığının sessizliğinden söz ediyorum. Senin saydığın bu sessizlikler bozulabilir. Hastalık bedeninin sessizliğini bozabilir, ölüm de kesinlikle bu sessizliği bozacaktır. Tek bir düşünce zihninin sessizliğini bozabilir tıpkı sakin bir göle atılan küçük bir taşın binlerce dalgalanma yaratıp gölün sessizliğini bozacağı gibi. Beden ve zihnin sessizliği çok kırılgan ve yüzeyseldir ancak yine de kendi içlerinde iyidirler. Onları deneyimlemek faydalıdır çünkü yüreğin daha derin sessizliklere sahip olabileceğini gösterirler. Ve yüreğin sessizliğini yaşadığın gün bu yine seni daha da derine iten bir özleme dönüşecektir. Varlığının merkezi bir döngünün merkezidir. Çevresinde olup bitenler onu etkilemez çünkü o ebedi sessizliktir. Günler, yıllar, çağlar gelip geçecek, yaşamlar başlayıp son bulacak ama varlığının ebedi sessizliği, aynı sessiz müzik, aynı ilahi koku; aynı fani olan, anlık olan her şeyin ötesinde oluş durumu her zaman tamamıyla aynı kalacak. O senin sessizliğin değil. Sen osun. O sana ait bir şey değil; sen ona aitsin ve onun yüceliği de buradan geliyor.

Sen bile orada değilsin çünkü senin varlığın bile onu bozabilir. Sessizlik öyle derin ki orada kimseye, hatta sana bile yer yok. Ve bu sessizlik sana gerçeği, sevgiyi ve daha binlerce kutsamayı getiriyor. Bu azıcık zekâya sahip olan tüm yüreklerin aradığı, özlemini çektiği şeydir. Ama unutma; ne bedenin, ne zihnin, hatta ne de yüreğin sessizliğinin içinde kaybolmamalısın. Bunların ötesinde bir dördüncüsü mevcuttur. Biz Doğuda ona kısaca ‘dördüncü’ yani turiya dedik. Ona bir isim vermedik. Ona bir isim yerine bir rakam verdik çünkü ondan önce gelen üç adet sessizlik mevcuttur; beden, zihin ve yüreğin sessizliği ve onun ötesinde bulunan hiçbir şey yoktur. Yani yanlış anlama. Birçok insan….örneğin yoga egzersizleri yapanlar vardır. Yoga egzersizleri bedene sessizlik kazandırır ama orada kalırlar. Tüm hayatları, tüm ibadetleri boyunca yalnızca bu en yüzeysel sessizliği bilirler. Bir de Maharishi Mahesh Yogi’nin transandantal meditasyon yöntemleri gibi konsantrasyon uygulaması yapan insanlar vardır.

Bu, kişiye yalnızca zihinsel bir sessizlik verebilir. Yalnızca bir isim veya mantrayı tekrarlayarak…bu tekrarın kendisi zihinde bir sessizliğe neden olur. Ama bu ne meditasyondur ne de transandantaldır. Bazı Sufiler üçüncüyü bilir, ki bu üçünün arasında en derin olanıdır. Ancak yine de amaç, hedef bu değildir; okun yine kısa düşmektedir. Bu çok derinlere iner çünkü Sufiler kalbi herkesten daha iyi bilirler. Yüzyıllardır kalp üzerinde çalışmaktadırlar, tıpkı yogilerin beden üzerinde çalıştığı ve konsantrasyoncuların ve düşünürlerin zihin üzerinde çalıştığı gibi. Sufiler aşkın sonsuz güzelliğini bilirler. Aşk yayarlar ama yine de henüz yuvaya ulaşılamamıştır. Dördüncüyü anımsamak gerekir. Dördüncüye erişememişsen yolculuğa devam etmen gerekir. İnsanlar kolaylıkla yanlış anlayabilirler. Birazcık deneyim yaşayıp vardıklarını sanırlar. Zihin de mantık yürütme konusunda çok kıvraktır. Nasrettin Hoca’yla ilgili bir Sufi öyküsü vardır.

Hoca gecenin bir vakti oturduğu sokakta bir gürültü koptuğunu duyar. Karısı ona çıkıp bakmasını söyler ve o da bir sürü tartışmanın sonucunda sırtına battaniyeyi atıp dışarı çıkar. Sokakta bir sürü insan ve gürültü vardır ve birisi onun battaniyesini çalar. Hoca eve çıplak döner ve karısı, “Dertleri neymiş?” diye sorunca da, “Göründüğüne göre benim battaniyemmiş çünkü onu aldıkları anda herkes yok oldu. Battaniyeyi bekliyorlarmış. Sana beni oraya gitmeye zorlama demiştim. Şimdi battaniyemi yitirdim ve eve çıplak döndüm. Bu işe burnumuzu sokmamamız gerekiyordu” diye yanıt vermiş. O bir akıl yürütüp battaniyeyi alır almaz ortadan kayboldukları gibi mantıklı görünen bir açıklama bulmuştu. Ve zavallı Hoca belki de tüm dertlerinin bu olduğunu düşünüyordu… “Gecenin bir vakti evimin önünde tartışıp, gürültü yaptılar ve benim sersem karım sonunda beni dışarı çıkıp battaniyemi kaybetmeye ikna etti!” Zihin sürekli olarak mantık yürütmektedir ve bazen zihnin söylediği doğru gibi görünebilir çünkü bunu bazı savlarla destekler. Ancak kişi kendi zihnine dikkat etmelidir çünkü bu dünyada kimse seni kendi zihnin kadar kandıramaz. En büyük düşmanın kendi içindedir, tıpkı en iyi dostunun da kendi içinde olduğu gibi. En büyük düşman ilk karşılaştığın, en iyi dostunsa en son karşılaşacağındır; bu yüzden bedenin, kalbin veya zihnin yaşadığı herhangi bir deneyimin seni alıkoymasına izin verme. Her zaman Gautam Buda’nın şu meşhur sözünü anımsa: Buda her gün konuşmasını şu iki sözcükle noktalıyordu, “Charaiveti, charaiveti.” Bu iki basit sözcük; yani iki kere tekrarlanan tek sözcük “Durma, devam et, devam et” anlamına geliyor.

Yolun son bulana dek, gidecek başka hiçbir yer kalmayana dek asla durma; charaiveti, charaiveti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir