Bülent Somay – Şarkı Okuma Kitabı

BİR BAHAR GÜNÜYDÜ. Parkta dolaşıyordum. Âşıktım; sevgilim beni terk etmişti. Falcı kadın yanından geçerken “bakayım falına, söy-leyim kısmetini,” dedi. Reddetme şansım yoktu. Elimi açtım, kadın baktı. Açıkçası ben falcının yüzümdeki mutsuz ve kendine acıyan ifadeden durumumu tahmin edeceğini, bu tahmininden hareketle “şu kadar zamanda sevgilin sana dönecek/’ filan gibi bir şeyler söyleyeceğini umuyordum. Böyle zamanlarda insan ümitlenmek için her bahaneyi kullanabilir. Ama kadın önce adımı sordu, sonra elime baktı, baktı ve “Bülent, sen ses ya da sözle ilgili bir iş yapıyorsun,” dedi. Eğer “şarkıcısın, müzikle uğraşıyorsun,” dese, uzun saçlarıma bakıp tahmin yürüttü diyecektim. “Yazarsın,” dese, kılık kıyafetimden bir “entel” sanatçı olduğuma hükmetti, resim/sinema/yazı arasında (o saçlarla tiyatroculuk pek yapılamaz) üçte bir ihtimalle atış yaptı diye düşünecektim. Ama kadının seçtiği kelimeler beni o anda tavlayıverdi. Falcı ikide iki tutturmuştu daha ilk anda: Gerçekten de ben hem sesle, hem sözle uğraşıyorum. Falın gerisi ise kimseyi ilgilendirmez. Çok küçük yaştan beri şarkı söylüyorum; neredeyse otuz yıldan beri.


Yakın zamanlara kadar kötü bir şarkıcı olduğumu vehmederdim, şimdilerde ise iyi bir şarkıcı olduğumu vehmediyorum, içerik değişse de bu “ses” işinde insan hep vehimlere mahkûm: Kitabî tanımına pek uygun bir Oidipus kompleksim vardır. Babam küçük yaştan beri beni iyi bir şarkıcı olmadığıma inandırmaya gayret etmişti, ben de inanmıştım. Son zamanlarda o bile beğeniyor şarkı söylememi. Söz işine gelince: İlkokulda kompozisyonumun pek harika olduğunu sanmıyorum. Ama yaşım ilerledikçe, konuşmayı pek sevmeme rağmen bazı şeylerin konuşarak, yüksek sesle anlatılamayacağım öğrendim, yazmaya başladım. Barthes’m tabiriyle “yazı’nın büyüsüne” kapılmam üniversiteye başladığım yıllara dayanır. O zamandan beri “sÖz”le de uğraşıyorum. Bu iki uğraşı (ses ve sözü) birleştirmeye kalkınca insan şarkı yazarı olabiliyor mesela. Ancak bu kitapta derdim, şarkı yazmaktan ziyade şarkı okumakla ilgili: “okuma”nm her iki anlamında da. Eskiden “şarkı okumadın klasik Türk müziğine özgü bir faaliyet olduğunu zannederdim. Biz “Batılı” müzik yapanlar “şarkı söylerdik”; örneğin, Zeki Müren ya da Müzeyyen Senar “şarkı okurdu”. Modernleşmeci, Batıcı geleneğe uygun olarak, bu “şarkı okuma” ifadesi, içinde hafif bir aşağılama dozu da barındırırdı mutlaka. Şimdi “şarkı söyleme” ve “şarkı okuma 11 kavramlarını birbirinden ayırmakta güçlük çekiyorum artık. Galiba ben de “şarkı okuyorum” ve bu yüzden de daha banal hissetmiyorum kendimi. “Söylemek” daha ziyade sözle ilgili bir fiil: Söz söylenir.

“Okumak” ise daha çokanlamlı: Kitap okunur, şiir okunur (yüksek sesle), masal okunur (yüksek sesle), şarkı okunur, hatta insanın canına okunur. Artık şarkılarımı okuyorum.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir