Abdulhamid b. Abdurrahman es-Suheybani – Cinler ve Kotuluklerinden Korunma Yolları

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Allah’ın salât ve selâmı, yarattıklarının en şereflisi, Rasûllerinin en faziletlisi Abdullah oğlu Muhammed’e, onun aile halkına ve bütün ashabına. İmdi: Şüphesiz müslümanın açık ve net bir şekilde bilmesi gereken en önemli konulardan birisi de insanın zıttı bir yaratık olan ve “cin” diye bilinen varlıklara dair bilgidir. Bu hayret verici varlık hakkında Kur’ân-ı Kerim’de pekçok âyet-i kerimeler olduğu gibi, sünnet-i seniyye kitapları da onlara dair bilgilerle dolup taşmaktadır. İslâmın önder ilim adamları da pek çok eserlerinde onları sözkonusu etmişlerdir. Cinler konusunun Kitap ve Sünnette ve İslâmın pekçok kaynaklarında işgal ettiği bu geniş yer dolayısıyla onları tanıtacak, niteliklerini belirtecek, hayır ve şerlerini açıklayacak, kötülüklerinden sakınmaya yardımcı olacak araçları sözkonusu edecek özlü, ayrı bir eser kaleme almanın oldukça önemli olduğunu gördüm. Özellikle cahilliğin yaygınlaştığı, sapmak ve saptırmak için cinlerin kâfirlerinden birtakım bilgiler alan büyücü ve kâhinlerle ilişkinin çoğaldığı böyle bir zamanda bunun önemi daha da artmaktadır. Aynı şekilde onların sözkonusu edilmesi, günümüzde kâfir cinlerin sar’a türü birtakım tasallutları musibeti ile karşı karşıya kalanlara bir irşad ve bir uyarı da bulunmaktadır. Böylelikle bu musibete düçar olanlar, bunun bir deneme ve sınama olduğunu, böyle bir musibete uğrayıp sabreden kimsenin mükafâtının cennet olduğunu bilmiş olacaklar. Nitekim bu husus (Peygamber döneminde) sar’aya düşen kadın ile ilgili kıssada böylece vârid olmuştur. Konunun çeşitli kitaplarda dağınık bir şekilde bulunan pekçok incelikleri ve gizli noktası vardır. Bunlar ancak uzun boylu inceleme ve tetkik yoluyla bilinebilir. Ben gücüm yettiği kadarıyla bunları bu küçük eserde ortaya koymaya çalıştım. Konuyu dört temel başlık altında ele aldım. Bu temel başlıkların herbirisinin altında İslâm alimlerinin çeşitli eserlerinde dağınık bir şekilde bulunan ulaşabildiğim bilgileri kaydettim.


Sözkonusu temel başlıklar şunlardır: 1. Belli bir açıklama ile birlikte cinlerin tanımı 2. Niteliklerinin sözkonusu edilmesi 3. Cinlerin insanlara eziyet vermeleri ve bunun keyfiyeti 4. Kötülüklerinden korunma yolları Bu hususta sahip olabildiğim gücümü ve vaktimi harcadım. Yüce Allah’tan kıyamet gününde bunu iyiliklerimle birlikte tartmasını, bununla bütün müslümanlara fayda sağlamasını niyaz ederim. Başarım ancak Allah’tandır. Ona tevekkül eder, Ondan yardım dilerim. Allah, emin ve kerim peygamberine, bütün ashab ve tabiîne, kıyamet gününe kadar onlara uyacak olanlar, salât ve selâm eylesin. Abdu’l-Hamid b. Abdu’r-Rahman es-Suheybânî 28/8/1420 H. 02. Sözlük Ve Terim Anlamıyla Cin Sözlükte cin çoğul bir cins isimdir, tekili “cinnî” diye gelir. Bu (gizlenmek) demek olan “el-ictinân” kökünden gelmektedir ki; bu da örtü ile örtülmek, gizlenip saklanmak demektir. Onlara bu ismin veriliş sebebi insanlara karşı örtülü olmaları ve görünmeyişleridir.

[1] Çoğulu “cennân” diye geldiği gibi; çoğul olarak onlardan “el-cinne” diye de sözedilir. [2] Kendimizi kendisi ile koruduğumuz ve onunla örtündüğümüz herbir şey “cünne (kalkan)”dır. Buhârî’nin oruç bahsinde rivayet ettiği Nebi Sallallahu aleyhi vesellem’in “oruç bir cünnedir (kalkandır)” yani bir koruyucudur, hadisinde de bu lafız kullanılmıştır. Çünkü oruç kişiyi masiyetlerden korur. “Cenin”e bu ismin veriliş sebebi annesinin karnında gizli ve örtülü oluşundan dolayıdır. Yüce Allah’ın: “Ve analarınızın karnında ceninler halinde iken.” (en-Necm, 53/32) buyruğunda da bu lafız kullanılmıştır. [3] “Cennet”e bu adın veriliş sebebi ise, bir kısmı diğerini örtecek şekilde ağaçlarının çok oluşundan dolayıdır. [4] Terim olarak “cinn”e gelince: Onlar insanların mükellefiyetlerine benzer şekilde mükellef kılınmış, irade ve akıl sahibi, maddeden soyutlanmış, duyu organlarından saklanıp perdelenmiş, gerçek tabiat ve suretlerinde görülmeyen yiyip içen, evlenen, zürriyetleri bulunan ve âhirette amellerinden sorumlu tutulacak olan ruhlardan bir çeşittirler. [5] Bir kimse: Cin ile şeytanlar arasındaki fark nedir, diye sorarsa, cevap şudur: Şeytanlar cinlerin azgınlarıdır. Yüce Allah’ın şu buyruğu bunu anlatmaktadır: “(Yahudiler) şeytanların Süleyman’ın mülkü (nübuvvet ve hükümdarlığı) aleyhine uydurdukları şeylere uydular. Halbuki Süleyman (büyü yaparak) kâfir olmadı… Fakat o şeytanlar kâfir oldular. İnsanlara büyüyü ve Bâbil’deki iki meleğe Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek: ‘Biz ancak imtihan (için)iz. Sakın (büyü yapıp da) küfre girme’ demedikçe kimseye büyü öğretmezlerdi…” (el-Bakara, 2/102) Çoğul olan (ve şeytanlar demek olan): “Şeyâtîn”in tekili “şeytân”dır.

Bu da uzak oldu anlamında “şetana”den alınmıştır. Ancak bu lafız sadece cinlerin azgın olanları hakkında kullanılmakla kalmayıp, aynı şekilde cin ve insanlardan taşkınlık yapan ve eziyet veren herbir varlık hakkında da kullanılabilir. Nitekim yüce Allah: “İnsan ve cin şeytanları…” (el-En’âm, 6/112) diye buyurmaktadır. Münafıklar hakkında da: “Ama kendi şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında: ‘Biz sizinle beraberiz…’ derler.” (el-Bakara, 2/14) diye buyurulmaktadır ki, onların cin ve insanlardan olan arkadaşları kastedilmektedir. [6] 03. Cinlerin Varlığına İman Etmenin Hükmü Cinlerin varlığına inanmanın ve varlıklarını kabul etmenin hükmü nedir? Onların varlıklarını kabul etmeyen için günah sözkonusu mudur? diye sorulursa şöyle cevap verilir: Kitab-ı aziz ve pâk sünnet -ileride geleceği üzere- varlıklarına delil teşkil etmekte olduğu gibi, icmâ’ da onların varlıklarına delâlet etmektedir. Buna göre herhangi bir kimsenin varlıklarını inkâr etmesi caiz olamaz. İbn Hazm’ın “el-Fısal fi’l-Mileli ve’l-Ahvâi ve’n-Nihal” adlı eserinde şöyle denilmektedir: [7] “Bütün müslümanlar bu hususu icmâ’ ile kabul etmişlerdir. -Yani cinlerin varlığını ve onların Allah tarafından yaratılmış olduklarını ittifakla kabul etmişlerdir.- Hatta hristiyanlar, mecusiler, sabiîler ve -yalnızca Samiralılar müstesnâyahudilerin çoğunluğu da var olduklarını ittifakla kabul etmişlerdir. Dolayısıyla bir kimse cinleri inkâr etse yahutta onlar hakkında bu açık hüküm ve ifadenin dışına çıkaracak şekilde bir tevilde bulunsa kanı ve malı helâl kafir bir müşriktir.” Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye de şöyle demektedir: “Cinlerin varlığı hususunda müslüman mezheplere mensup hiçbir kimsenin muhalefeti yoktur. Yüce Allah’ın onlara Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem’i peygamber olarak gönderdiğinde de. Kâfirlerin çeşitli fırkalarının büyük çoğunluğu da cinleri kabul eder.

Kitap ehli olan yahudilerle hristiyanlar da müslümanların kabul ettikleri gibi cinleri kabul ederler. Bazı müslüman taifeleri arasında -Cehmiye ve Mutezile gibi- bunu inkâr edenler bulunduğu gibi; kitap ehli mensupları arasında da inkâr eden küçük bir kesim bulunmuştur. Bununla birlikte bu taifelerin de çoğunluğu ve önderleri bunu kabul etmektedirler. Çünkü cinlerin varlığı ile ilgili peygamberlerin bildirdikleri haberler kesin bir bilgi ifade edecek şekilde tevâtür ile gelmiştir. Yine kesin olarak bilinen şu ki, onlar diri, akıllı, irade ile iş yapan varlıklardır. Hatta onlara emirler ve yasaklar dahi verilmiştir. Cinler bazı inkârcıların ileri sürdükleri gibi, varlıkları insana yahut başka varlıklara bağlı sıfat ve araz türünden değildir. Cinlerin varlıkları peygamberlerden açık ve kesin bir tevâtür ile gelmiş olduğuna göre, avam ve havas da bunu bu şekilde bildiği için, peygamberlere iman eden taifelerden büyük sayılabilecek herhangi bir taife için onları inkâr etmeye imkân yoktur. Tıpkı peygamberlere iman eden taifelerden büyük herhangi bir taifenin melekleri, bedenlerin ölümden sonra dirilişini, bir, tek ve ortaksız olarak sadece Allah’a ibadeti, yüce Allah’ın insanlardan yarattıklarına bir rasûlü peygamber olarak gönderdiğini ve buna benzer peygamberlerden tevatür yoluyla gelen avamın da, havasın da bildiği bütün haberleri inkâr etmeye imkan bulunmadığı gibi ve tıpkı avamın da, havasın da tevatür yoluyla bildiği Musa Aleyhisselam’ın Firavun’a peygamber olarak geldiği, Firavun’un suda boğulduğu, Mesih Aleyhisselam’ın yahudilere geldiği, onların ona düşmanlık ettikleri, Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem’in Mekke’de peygamber olarak ortaya çıkıp, Medine’ye hicret ettiği, Kur’ân’ı ve apaçık şer’î hükümleri getirdiği, az miktardaki yemeği ve içeceği arttırmak, ancak yüce Allah’ın bildirmesiyle müstesna hiçbir insanın bilmesine imkân bulunmayan geçmiş ve gelecek gaybe haber vermesine dair bilgilerin ve başkalarının tevatür yoluyla ulaştığı gibi. [8] 04. Cinlerin Nitelikleri Pek büyük cin âlemine bakan bir kimse, Kitab-ı Aziz’de ve sahih sünnette vârid olmuş bulunan niteliklerini incelemeden onları iyi bir şekilde tanımasına imkân yoktur. Bundan dolayı onların niteliklerini açık bir şekilde sözkonusu etmek gerekir. Ben bu hususları aşağıdaki şekilde açıklamak isterim: 1. Cinler ateşten yaratılmışlardır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Cinleri de daha önceden (deri gözeneklerinden) içeriye giren yakıcı ateşten yarattık.

” (el-Hicr, 15/27) Yine yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: “Cinni de dumansız ateşten yarattık.” (er-Rahmân, 55/15) [9] Muslim, Sahih’inde Zühd bahsinde, Âişe Radıyallahu anha’dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Melekler nurdan yaratıldı. Cinler de dumansız ateşten yaratıldı. Âdem de size anlatılan şeyden yaratıldı.” 2. Cinler insanlardan daha önce yaratılmışlardır. Alusî, Ruhu’l-Meân’i adlı tefsirinde [10] yüce Allah’ın: “Andolsun ki biz cehennem için cin ve insanlardan çok kimseler yaratmışızdır.” (el-A’raf, 7/179) buyruğunu açıklarken şunları söylemektedir: “Cinlerin önce sözkonusu edilmesi, insanlara göre daha çok tanınmaları, sayıca daha çok olmaları ve yaratılışları itibariyle daha önceden yaratılmış olmaları dolayısıyladır.” 3. Cinler yerler, içerler. Buna delil de Muslim’in Sahih’inde Eşribe (içecekler) bölümünde İbn Ömer Radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadistir. Buna göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurur: “Sizden herhangi bir kimse yediğinde sağ eliyle yesin, içtiğinde de sağ eliyle içsin. Çünkü şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer.” Ebû Dâvûd’un Sünen’inde Tahare bölümünde İbn Mesud Radıyallahu anh’dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Cinlerden bir heyet Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gelerek şöyle dediler: “Ey Muhammed! Sen ümmetine kemik, tezek yahutta kömür ile istincâ yapmalarını (pisliklerini temizlemelerini) yasakla! Çünkü yüce Allah onlarda bizim için bir rızık var etmiştir.” Bunun üzerine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu işi yasakladı.

Cinlerin iman edenlerinin yiyeceklerinin üzerinde Allah’ın adı anılan şeyler olduğu, kâfir olanlarının, üzerinde Allah adı anılmayan şeyler olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İmadu’d-Din el-Âmirî “Behcetu’l-Mehâfil” adlı eserinde yapmıştır. Cinlerin yiyeceklerinin kemik ve tezek, içeceklerinin ise köpük olduğuna dair sünnette sözkonusu edilen malumat ile ilgili olarak İbn Abdi’l-Berr şunları söylemektedir: “Bu gibi şeyler akıl ile idrâk edilemeyen ve herhangi bir esasa göre kıyası yapılamayan şeylerdir. Bunlarda yüce Allah’ın bize vermediği bilgileri kendisine verdiği peygamberimize teslimiyet sözkonusudur.” Yine İbn Abdi’l-Berr şunları söylemektedir: “Cinlerin hepsinin yemek yiyen ve içen varlıklar olma ihtimali olduğu gibi, bazılarının böyle olmama ihtimali de vardır.” [11] ez-Zerkânî’nin (Muvatta) Şerhinde şu ifadeler yer almaktadır: İbnu’l-Arabi dedi ki: “Cinlerin yemek yemediklerini, içmediklerini söyleyen bir kimse, inkârcılığın tuzağına ve doğru olmayan bir yola düşmüş olur. Hatta bütün şeytanlar ve bütün cinler yerler, içerler, evlenirler ve çocukları olur, ölürler. Bu aklen mümkün olabilen bir şeydir. Ayrıca bu hususta şer’i deliller de vârid olmuş, haberler birbirlerini pekiştirir durumdadır. Dolayısıyla bu muhtevanın dışına ancak akılsızlar çıkar. Onların yemeklerinin koklamak olduğunu söyleyen bir kimse, ilmin kokusunu dahi almamıştır. Âkâmu’l-Mercan adlı eserin müellifi de şöyle demektedir: “Genel deliller bütün cin türlerinin yediklerini, içtiklerini ortaya koymaktadır.” 4. Cinler evlenirler, nesilleri çoğalır, zürriyetleri vardır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Onlar sizin düşmanınızken, siz beni bırakıp da onu ve onun soyunu veliler (dostlar) mi ediniyorsunuz?” (el-Kehf, 18/50) İmam İbn Cerir et-Taberî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- diyor ki: “İblisin zürriyeti (soyu), Âdemoğullarına hücum eden şeytanlardır.

” [12] Ayrıca senedini zikrederek Mücahid’den: “Onu ve soyunu veliler mi ediniyorsunuz?” (el-Kehf, 18/50) buyruğu hakkında onun zürriyetini demek olup, onlar da şeytanlardır dediğini rivayet etmektedir. [13]

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir