Adalet Agaoglu – Sessizligin Ilk Sesi

İsa doğarken. İsa samanların üstünde. İsa Meryem anasının kucağında. İsa meleklerin kanadında. İsa kutsanıyor. İsa keçisiyle. İsa çatal sopasıyla. İsa’nın anlayışlı bakışları. İsa’nın hoşgörülü yanakları. İsa, sen ey aziz babamız! İsa Baba ve çocukları. Yüce İsa, iyi İsa. Çok yüce İsa, pek iyi İsa. İsa tutuklanıyor. Kötü İsa, pis İsa. İsa yalnız.


İsa çarmıhta. İsa göklerde. İsa kutsal. İsa yerlerde. İsa haç. Haç doğumlarda. Haç düğünlerde. Haç ölümlerde. Mezarlarda haç. Haç Kudüs’te. Haç adsız asker anıtında. Evlerin ocakba-şında, yatakların başucunda haç. Haç Papa’nın göğsünde, göbeğinde, başında ve asasının ucunda. Dul kadının, kızoğlan kızın boynunda haç. Haç tahtacılarda, bakırcılarda.

Haç kuyum cularda, gümüşçülerde. Rahibenin alnında haç. Haç genelevin kapısında, genelevi işletenin iki meme arasında. Hippinin ayak bileğinde haç. Haç Kudüslünün, Cezayirlinin işportasında. Haçlı anahtarlıklar, haçlı künyeler, kibritlikler; haçlı külahlar, kaşıklar; haçlı kitap açacaklar. Renkli taşlardan, boncuklardan, poliüretandan, kâğıttan, kartondan haç. Haçlı kartpostallar. Haçlı PTT pulları, haçlı PTT damgaları. Kokteyl karıştırıcılarının sapında, renkli kürdanların başında haç. Haç biçimi avlular, haç biçimi çatılar, çiçeklikler, salyangoz çatalları; haç biçimi koltuklar, sigara masaları, kültablaları. Kilise mumlarına kakılmış haç; meyve tabaklarına, şarap bardaklarına işlenmiş; oturaklara, tavşan kızların popolarına damgalanmış haç. İsa’nın başında bir tutıım ışık. Alnında, avuçlarında, üst-üste bağlanmış ayaklarının orta yerinde birerden dört delik. İki delik arası yukardan aşağı, iki delik arası soldan sağa.

İsa’nın ruhu gökyüzüne uçtu. İsa’nın gövdesi kalıplara dökülüyor. İsa haçların ortasına geriliyor. Altından, gümüşten, bronzdan, pirinçten, fildişinden, mermerden, camdan, taştan, alçıdan, kilden, çamurdan, fiberglastan… Vatikan’ın önünde binlerce. Kudüs sokaklarında milyonlarca. İsa tek tek satılıyor, çift çift satılıyor. Haçı ayrı, kendi ayrı satılıyor. Haçıyla birlikte satılıyor. Birer frerler için. Birer sörler için. Birer frerlerin kız kardeşleri, birer sörlerin erkek kardeşleri için. Birer çocuklara, birer ana-lara-babalara, dedelere, nenelere… Büyükleri büyük kiliselere. Çok inanmışa çok özenli, az inanmışa az özenli; birerden bir milyar da mezarlara. Sonra birer giriş kapılarına, birer ‘aile’ kiliselerine, birer ‘aile’ otellerine, birer ‘aile’ lokantalarına, birer ‘aile’ barlarına, birer ‘aile’ bankalarına, birer ‘aile’ bankacılarına, birer ‘aile’ şirketlerine, birer ‘aile’ fabrikalarına, birer ‘aile’ kedilerine, birer ‘aile’ köpeklerine … İsa’nın kutsal evine hoşgeldiniz! Bu yepyeni evinde fabrikadan yeni çıkmış bu sütbeyaz İsamız da bu yepyeni yerinizde temiz ruhlarınızın bekçisi olsun. İsa sizi börtüdenböcekten, her türlü kötülükten korusun.

Amin! . Mum Işığı Kutsal su. Öd ağacı. Mum. İsa’ya mum. Küçük boy mum, orta boy mum, büyük boy mum. İnce mum, kalın mum. İkişer kiloluk altı mum. Yirmişer kiloluk iki mum. Her boy mum. Her ağırlıkta mum. Daha çok mum. Günlük mum, aylık mum, yıllık mum, yüz yıllık mum. Yeni kurulan iyi yoksul insanlar mahallesinde, yeni yaptırdığımız kilise için yüz adet birer metrelik, elli adet ikişer metrelik, bin adet yirmi santimlik, üç bin adet de ispermeçet mumlardan istiyoruz. Bu yeni ve iyi insanların Pazar ayinlerinde, evlenme törenlerinde, çocuklarının kutsanmasında, ölülerinin beklenmesinde gerekli bütün mumları istiyoruz.

Karanlık gecelerde kilisemizin bütün kutsal görevlerini yerine getirebilmesini engellemeyecek çoklukta mum istiyoruz. Üç bin adet de ispermeçetti, tamam. Haftaya yükleyiniz. Doğruca şu adrese gönderiniz. Kentin dışında yeni kurulmuş bir mahalledir. Yolları henüz tamamlanmış değil. Işık yok. Ama yakında olur. Karanlığa kalmayınız. Arabanız geçebilir, geçebilir evet. Yollar da ilerde tamamlanır. Siz yine de yağmurlara kalmayınız. Çamurlara saplanmayınız. Hayır, fabrika biraz daha uzakta kalır. Onun yolu ayr’ı.

Fabrikaya giden yola saparsanız kilisemizi bulamazsınız. Siz anayoldan ayrılınız. Sola, toprak yola sapınız. Sonra sağa, yine toprak yola sapınız. Mumlarımızı sarsmayınız. Sağa sapınca kilisemizi görebilirsiniz. İlerleyiniz, ilerleyiniz. Arabanızı gözeterek ilerleyiniz. Yapımları tamamlanmamış barakalar arasından geçerek ilerleyiniz. Çocuklara dikkat ediniz. Anaları babaları işteyken. çocuklar ortalığa dökülürler. Onlara dikkat ediniz. Mumlarımıza dikkat ediniz, kırılmasınlar. Haftaya getiriniz.

Borcumuz nedir? Mumlar yerlerine konuldu. Artanlar depolara kaldırıldı. Papaz efendi çok hoşnutmuş. Kilisenin, açılışı için hemen bir gece ayini düzenlemiş. Mahallenin bütün insanlarını bu ayine çağırmış. Ayin gecesi bu insanlar karanlık evlerinin pencerelerinden baktıklarında çok uzakta fabrika ışıklarının, daha yakınlarında da kilise mumlarının pırıldadığını görmüşler. Gözlerini uzak ve yakın bu iki ışıklı noktaya dikip kalmışlar. «Evlerimiz ne zaman ışıyacak, yollarımız ne zaman düzelecek, ne zaman bizim de çok mumumuz, kandillerimizde yağımız, lambalarımızda gazımız olacak?» diye sormuşlar birbirlerine. İşte ve iş dönüşü kötü yolun engebelerinden çok yorgun oluyorlarmış. Bu nedenle papaz efendinin kiliseye çağrısına da pek istekli gitmemişler. Kadınların aklı evde yıkanacak bulaşıklarda, dikilecek söküklerde, yamanacak çoraplarda, karanlık maranlık, ille ayıklanması gerekli tahılda kalmış. Erkekler evlerine çakılacak çivileri, takılacak camları, kapıları, kurulacak sobaları, kesilecek odunu düşünürlermiş. Geceleri dinlenme, uyuma saatlerinde tükenen iki cılız mumun, tüten yağın ışığında bütün bu işleri yine de yapmaları gerekiyordu çünkü. Kış yaklaşıyor, tüketici iş saatleri ardından bütün bunların da tek tek yoluna konulması için onlara akşamın dar, karanlık saatleri kalıyordu. Kadınlı erkekli hepsi de yola koyulmuş, kilisenin kapısından, pencerelerinden, dışarı taşan büyük aydınlığa doğru ayaklarını sürüyerek yürümüşler.

Akılları başka yerlerde olduğu için İsa’ nın kutsal evine böylesi gönülsüz girişlerinden ötürü «Tanrı günahlarımızı affetsin» demeyi bile unutmuşlar. Papaz efendi yine de hoşnutmuş. Kilisenin bir gece ayiniyle açılmasından doğan kuşkuları dağılıvermiş. «Bu yorgun insanlar, -evlerinde de yapılacak daha yığınla işi olan bu insanlar, işte geceleri bile yorgunluklarını, işlerini güçlerini unutarak kutsal evimize koştular» diyormuş içinden. İnsanlar üçer beşer kilisedeki yerlerini almışlar. Nerdeyse beş yüz mumla aydınlanmış kiliseye girince bol ışıktan ilkin gözleri kamaşıyormuş. Papaz efendinin uzun açış konuşmasını yarı kirpiklerini kırpıştırarak, yan içleri geçmiş, uyuklayarak dinliyorlarmış. Genç anneler, yeni doğmuş çocuklarını evlerinde, soğuk odalarında yalnız bırakmaktan tedirginlermiş. Yine de ılık ve aydınlık kilisenin içi usul usul dinlendiriyormuş herkesi. Papaz efendinin konuşmasının orta yerinde genç annelerden birinin gözü başka bir genç anneye ilişmiş. Onun, oturduğu sırada, dizlerinin üstünde minik bir bebek hırkası ördüğünü görmüş. Hırkayı tanımış. Daha o sabah bu genç anne nicedir mum, yağ alamadıklarından, karanlıkta bebeğin yarım kalmış hırkasını bile bitiremediğinden, bebek üşüyecek diye kaygılandığından söz ediyormuş. Bu annenin o hırkayı şimdi ördüğünü gören kadın yanındakini dürtmüş. Gördüğünü ona da göstermiş.

Yanındaki de kendi yanındakini dürtmüş. O da ya-nındakini. Hepsi birbirlerine yün ören anneyi göstermişler. Genç anne kutsal evde papaz efendiyi dinlemeyip de yün ördüğünün görüldüğünü hemen anlamış. Önce çok ürkmüş. Hırkayı saklamaya kalkmış, ama sonra cayıvermiş. Kendisine bakanlara gülümseyip omuz silkmiş. Derken son sırayı bitirip ilmiği düğümlemiş. İpi dişleriyle kırmış, minik hirkayı dizlerinin üstünden bir karış yukarı kaldırıp ötekilere göstermiş. Hepsine göz kırpmış. Çok sevinçliymiş. Pırıldayan yüzlerce muma usulca küçük bir öpücük göndermiş. Gelen günlerde yeni mahallenin yeni insanları aralarından dört kişi seçmişler. Onları papaz efendiye göndermişler. Bu dört kişi papaz efendiden gece ayinlerinin çoğaltılmasını istemişler.

«Kutsal evimizde geçirdiğimiz her gece ertesi gün için bize yeni bir güç veriyor. Dualarınız ruhumuzu arıtıyor» demişler. Papaz efendi buna daha çok sevinmiş. Evlatlarını kırmamış. Kiliseye daha çok mum ısmarlamış. Gece ayinlerini haftada dörde çıkarmış. Her iyiliğin bir de kötülüğü olur ya, papaz efendi de bu iyiliğin bir kötülüğünü görmüş. Gece ayinlerinde kilise tıklım tıklım doluyor, Pazar ayinlerine ise birkaç titrek adamla birkaç titrek kadından başka gelen giden olmuyormuş. Pazar ayinleri sırasında derinden derine, kapıları takılmamış, çatıları örtülmemiş, sobaları kurulmamış evlerden sürekli çekiç, testere sesleri işitiliyormuş. Kimileri akan damlarına çinko çakıyor, kimileri cama çerçeve biçiyormuş. Bütün bu gürültüler kiliseye, insanların güle oynaya kendilerini uzun bir Pazar eğlencesine kaptırdıkları biçiminde yansıyormuş. Papaz efendi Kutsal İsa’ya, onun evine ve kendisine yürekten bağlı bu insanların Pazar ayinlerine karşı gösterdikleri ilgisizliğin nedenini çözemiyormuş. Gece ayinlerinden birinde kiliseyi dolduranları uyarmak zorunda kalmış: «Ey iyi insanlar! Sizler pek iyi bilirsiniz ki bin gece ayini bir Pazar ayininin yerini tutmaz. Aziz babamız İsa efendimiz sizleri Pazar ayinlerinde de kutsal evinde görmekten mutluluk duyacak, ruhlarınızı nura boğacaktır» demiş. Ania bu, durumu değiştirmemiş.

Papaz efendi kiliseye iki araba yeni mum getirtmiş. Çabuk çabuk tükenen mumların yerleritıe yenileri dikilmiş, artanlar yine depolara kaldırılmış. Yeni mahallede evler hâlâ karanlık. Ama kilise, haftanın dört gecesi yüzlerce mumluk ampullerle aydınlatılıyormuşçasına aydınlık. Şimdi artık insanların ilk ayin gecesi üstlerine çöken uyuşukluktan, uykudan da eser yok. Tam karşıtı, son kerte diri görünüyormuş bu insanlar. Omuzları dik, elleri sıralarının arkasında oturuyor; yalnız başları önlerinde, papaz efendiyi dinli-yorlarmış. Çünkü sıraların ardındaki ellerin hemen hepsi ya düğme dikiyor, ya yama yamıyor, ya ip eğiriyor, ya menteşe onarıyor, çivi düzeltiyormuş. Okumayı seven erkeklerse, fabrikada ellerine geçen ne varsa onları okuyorlar, kimi hesap tutuyor, kimi askerdeki oğluna mektup yazıyormuş. Artık gece ayinlerinden hoşnut olan yalnız papaz efendi değil; ayine gelen bütün insanlar da çok hoşnut ayrılıyormuş kiliseden. Bu insanlardan biri kutsal eve bir gece elinde testere ve iki tahta ile gelince bütün işler bozuluyor. Kiliseye testereyle gelen kimse, en arka sıraya oturmuş. Papaz efendinin öğütlerinin en içten bölümünde gerilerden gelen hırt hırt testere sesi ansızın kiliseyi dolduruvermiş. Papaz efendi ilkin ürkmüş. Kiliseyi kurtlar kemiriyor sanmış.

Duala.rına ara verip dinlemiş. Sesin ner-den geldiğine kulak vermiş. Ansızın: «Orda ne oluyor?» diye sormuş. ^ma testere sesi durmuyor. Tahtayı. testereleyen kimse, testere sesinden papaz efendinin sorusunu duyamamış ki. Papaz efendi testere sesinin geldiği yere doğru ağır ağır yürürken bir de ne görsün? Sıraların altındaki eUer İsa’nın kutsal evini adi bir atölyeye, kendi avlularına, oturma odalarına ya da bunlara benzer bir şeye çevirmişler. O geceden sonra papaz efendi gece ayinlerini kaldırıyor. Bu insanlara, bundan böyle Pazar ayinlerine gelmelerini, gelmezlerse kutsal İsa efendimize çok ayıp olacağını, bu nedenle de kendisinin onların çocuklarını kutsayamayacağını, çiftleri ev-lendiremeyeceğini, ölülerinin ruhuna dua okuyamayacağını, çünkü kendilerinin inançsız olduklarına karar vermek zorunda kalacağını bildiriyor. Durum böyle olunca artık ister istemez Pazar ayinlerine her evden bir kişi temsilci olarak katılmak zorunda kalmış. Böylece kiliseye çok mum artmış. Artan mumlar ötekilerle birlikte depolara konmuş. Geceleri evlerinin karanlığında çivilerini çakamayan, yünlerini öremeyen, tahıllarını ayıklayamayan, mektuplarını yazıp pencere tahtalarını doğrayamayan insanlar, depolardaki bunca mumun ne40lacağını sormuşlar birbirlerine. Düşünüp taşınıp yine aralarında dört kişi seçmişler.

O dört kişi papaz efendiye gitmiş, ondan kutsal evdeki mumlardan birazını evlere dağıtmasını istemişler. Papaz efendi onlara böyle bir dağıtıma yetkisi olmadığını, kutsal evin kutsal mumlarını kutsal olmayan yerlere dağıtmasının kutsal İsa ilkelerine aykırı kaçacağını bildirmiş. Seçilen dört kişi ordan çıkıp Belediye Başkanı’nın yanına giderler. Ona: «Bizleri buraya yerleştirdiniz. İyi ama ışığımız ne zaman gelecek, yollarımız ne zaman yapılacak?» diye sorarlar. Bunun üzerine Belediye Başkanı da onlara vergilerini ödemekte tembellik gösterdiklerini, evlerinin ışımasını, yollarının yapılmasını kendilerinin geciktirdiklerini, bu nedenle vergilerini zamanında ödemedikleri sürece isteklerinin o oranda ağır gerçekleşebileceğini söylemiş. «Ayrıca» demiş, «kiliselerle fabrikalara mum ve yağ yetiştirmekte bile güçlük çekildiği için yöneticilerimiz ülkenin aydınlatılmasında kısıtlama yapmak zorundadırlar.» Bunu da öğrenince o dört kişi,_çamurlu yollardan başları önlerine eğik geçip, kendilerini mum istemek için seçen insanların yanına elleri boş dönmüşler. Onlara, gelecek günler adına da fazla bir umut götürememişler. / Kiliseye testereyle gelip, üstelik de testerenin sesinden papaz efendinin uyarısını zamanında duyamayan kimse, gece ayinlerinin son bulmasına kendisinin neden olduğunu biliyor, bundan ötürü komşularının önünde hep başı eğik geziyormuş. Herkes ona çok kızıyor, kimse onunia konuşmuyormuş. Bu kimse bir gün insanları çevresine toplayıp: «Akılsız davrandım. Hepinizin ışığına, işine gücüne engel oldum. Size yeniden ışık bulmak da şimdi bana düşer!» demiş. Çevresindekiler: «Nasıl?» diye sormuşlar.

«Ben nasıl olacağım biliyorum» demiş, testereyle kilisede kapısız evine kapı yapmaya kalkan kimse. * Papaz efendinin ve zangoçların uykuda oldukları saatlerde üstüste iki gece çalışmış. Kimselerin göremeyeceği bir köşeden kilisenin deposuna girebileceği bir delik açmış. İspermeçet mumlarından başlamış. Artık her gün her eve ikişer ispermeçet mumu dağıtmaya girişmiş. Kimse de ona bu mumları nereden bulduğunu sormamış. Her gün her eve ikişer mum dağıtan kimse Pazar ayinlerini hiç kaçırmaz olmuş ama. Papaz efendi de evlerin bir çeki düzene girdiğini, bu evlerin her birinden her gece ince, güzel ışıklar sızdığını, bunun da insanların Tanrı’ya inançlarının bir sonucu olduğunu düşünüp sevinmiş; hem de kilisede testereyle tahta kesmeye yeltenen kimseyi her Pazar sabahı karşısında görerek onun ‘nedamet’ duyduğuna inanmış. Belediye Başkanının ise başı uzun süre ağrımamış. İki yüz hanelik bir mahalleni*:. her evinde ikişer ispermeçet bir akşamda fükenivermekte. Bu iadenle kilisenin deposundaki ispermeçetler de çabuk tükenmiş. Mum dağıtıcısı o zaman bu insanlara artık mum dağıtamaıyacağım bildirmiş. Ama insanlar, ışıklarına kendisinin engel olduğunu, bl! nedenle de evleri belediyece aydınlatılıncaya ya da onlar mum, gaz, yağ elde edecek durumda olana dek evlerine mum bulması gerektiğini hatırlatmışlar ona. Mum dağıtıcısını linç etmeye bile kararlı gö-rüniiyorlarmış.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir