Adem Ozbay – Krizleri Fırsata Ceviren Başarı Oykuleri

DAHA HIZLI KOÞMAK Afrika’da her sabah bir aslan uyanýr, en yavaþ ceylandan daha hýzlý koþmasý gerektiðini, yoksa yok olacaðýný bilir. Afrika’da her sabah bir ceylan uyanýr, en hýzlý aslandan daha hýzlý koþmasý gerektiðini yoksa yok olacaðýný bilir. Aslan ya da ceylan olmanýzýn önemi yok. Yeter ki her sabah kalktýðýnýzda daha hýzlý koþmanýz gerektiðini bilin. SERÇENÝN AZMÝ Oldukça serin bir sonbahar günü, bir çiftçi, tarlasýnda yerde sýrtüstü yatmakta olan bir serçe görmüþ. Tarlasýný sürmeyi býrakmýþ, eðilip tüylü, narin yaratýða bakmýþ ve sormuþ: – Neden böyle sýrtüstü yatýyorsun?” Serçe çiftçiye: – Bugün gökyüzünün yere düþeceðini iþittim, demiþ. Yaþlý çiftçi gülmüþ: – Sanýrým minik bacaklarýnla gökyüzünü tutmaya çalýþýyorsun öyle deðil mi? – Herkes sadece elinden geleni yapar, demiþ. KOMÞUM SÝFTAH ETMEDÝ Fatih, fetih öncesinde sýk sýk yaptýðý üzere bir sabah yine kýlýk deðiþtirip esnafý teftiþe çýkar. Dükkaný yeni açmýþ, temizliðiyle uðraþan satýcýya selam verip birkaç sipariþ verir. Dükkan sahibi istediklerinin yarýsýný fazlasýyla tarttýktan sonra kalanlarýný yandaki komþusundan almasýný ister. Fatih ayný mallarýn onda da olduðunu, neden komþu dükkandan almasý gerektiðini sorunca satýcý ‘komþu dükkanýn henüz siftah yapmadýðýný’ söyler. b b 6 DEVEMÝ GERÝ ALAYIM Ölmek üzere olan yaþlý bir baba, yataðýnýn baþýna üç oðlunu çaðýrarak onlara vasiyette bulunur: “Oðullarým, ben ölünce birbirinize düþmemeniz için, size sahibi olduðum; 17 deveyi paylaþtýrmak istiyorum. Miras olarak develerin yarýsýný büyük oðluma, üçte birini ortancaya, dokuzda birini ise küçük oðluma býrakýyorum.” Babalarýnýn ölümünden sonra, mirasý babalarýnýn vasiyeti uyarýnca paylaþmak üzere kardeþler bir araya gelirler. Fakat bir türlü iþin içinden çýkamazlar.


Mirasý babalarýnýn istediði gibi pay edemezler. Çünkü 17 sayýsý ne 2’ye, ne 3’e, ne de 9’a bölünebilir. “Bu iþin üstesinden ancak bizim bilgi gelebilir.” diye düþünüp ona gidip danýþýrlar. Bilge; “Benim bir devem var, onu da alýp, yeniden hesap yapýn” der. Bu cömertliðe çok þaþýran oðullar, 18 deveyi pay etmeye giriþirler. Önce 2’ye bölerler, büyük oðul 9 develik payýný alýr. Sonra 3’e bölerler, çýkan 6 deveyi de ortanca oðul alýr. Daha sonra 9’a böldüklerinde 2 deveyi de küçük oðul alýr. Ama bütün develeri paylaþtýktan sonra ortada fazladan bir deve kalýr yine… Oðullar bu duruma da bir çözüm getirmesi için yeniden bilgeye baþvururlar. Bilge güler ve: “Ýyi öyleyse” der. “Sorununuz çözümlendiðine göre ben de devemi geri alabilirim artýk.” HERKES AYAKTA ALKIÞLADI Mozart, bulunduðu yerden uzakta bir konser verecekti. Tüm hazýrlýklar tamamlanmýþtý ve konser baþlamak üzereydi. Mozart konser salonuna girdiðinde salonda sadece on kiþi vardý.

b b 7 Salondakiler konserin iptal edilip edilmeyeceðini birbirlerine soruyorlardý. Mozart piyanosunun baþýna geçti ve tuþlara dokunmaya baþladý. Mozart salonda kaç kiþi olduðunu deðil, yalnýzca vereceði konseri düþünüyordu. Düþüncesi yalnýzca piyano çalma üzerinde yoðunlaþmýþtý. Bu yüzden iç durumu ve vücut etkinliði mükemmeldi. Tüm vücudu müziðin ahengi ile yoðrulmuþtu. O sanatýn üstün gücüne inanýyordu. Kendini ve onu dinlemeye gelen insanlarý adeta tedavi ediyordu. O sýrada Mozart’a salonda kaç kiþi olduðunu sorsalar, her halde söyleyemezdi. Konserini bitirdiðinde salondaki on kiþinin alkýþý bütün salonu dolduruyordu. Mozart ve onu dinleyenler müstesna bir gün yaþamýþlardý. Mozart, akþam eþine yazdýðý mektupta þöyle diyordu: “Burada harika bir konser verdim ve herkes ayakta alkýþladý.” SEN GELME NAMIN GELSÝN Daðlarýn namlý eþkýyasý Köroðlu günün birinde, bir dað baþýnda koyunlarýný otlatan bir çobana rast gelir. Günlerdir aç olduðunu ve bir kuzuyu kendisine getirmesini ister. Çoban karþý çýkýnca aralarýnda tartýþma baþlar, daha sonra da bu tartýþma kavgaya dönüþür.

Çoban Köroðlu’nu tuttuðu gibi yere serince Köroðlu: “Sen benim kim olduðumu biliyor musun? Ben Köroðlu’yum. Ne yapýyorsun?” der. Çoban biraz mahcup edayla Köroðlu’nu hürmetle yerden kaldýrýrken: “Caným Köroðlu, sen git namýn gelsin…” der. MUTLU YAÞAMAK Bir sahil kasabasýna yolu düþen Amerikalý iþ adamý, kayýðýnýn içinde birkaç ton balýðý bulunan balýkçýya ‘balýklarý ne kadar sürede yakaladýðýný’ sorar: “Fazla sürmedi, senyör.” Amerikalý hayretle sorar: “Öyleyse neden daha çok balýk tutmadýn?” “Bu bugünlük bana ve aileme kafi, senyör.” b b 8 Ýþ adamý bu durumu son derece verimsiz bulur. “Ben Harvard mezunuyum, sana yardýmým dokunabilir.” der. “Her þeyden önce daha fazla balýk tutmalýsýn.” Balýkçý hayretle sorar: “Niçin senyör?” “Artan balýklarý satar, daha çok kazanýrsýn. Sonra daha büyük bir tekne alýrsýn, daha çok balýk tutarsýn. Sonra baþka tekneler alýr, filo kurarsýn. Sonra balýklarý iþlemek için kendi konserve tesisleri kurarsýn. Bu arada Los Angeles veya New York gibi büyük bir kente taþýnmýþ olursun.” “Sonra senyör.

” “Büyüyünce halka açýlýr, hisse senetlerini satarsýn. Zengin olursun milyonlarca dolarýn olur.” “Milyonlar mý dediniz, senyör? Peki, sonra.” “Bu kadar paran olduktan sonra çalýþmana gerek kalmaz. Emekliye ayrýlýr, bir sahil kasabasýnda kafaný dinlersin. Sabahlarý geç saatlere kadar uyursun. Biraz balýk tutar, çocuklarla oynar, öðlen eþinle þekerleme yapar, akþam bir þeyler içip amigolarýnla gitar çalarsýn. Hayatýný mutlu bir þekilde sürdürürsün!” Balýkçý kendini tutamaz, güler: “Senyör zaten ben de burada böyle yapýyorum.” KERTENKELEYÝ DOYURAN DOSTLUK Salonu geniþletmek için, çiftlik evindeki bir duvarý yýkmak isteyen yaþlý çiftçi çekiçle iþe baþlar. Birkaç tuðla parçasýný yerinden kopardýktan sonra gözleri, hareket eden bir nesneye takýlýr. Etrafýný temizledikten sonra bunun bir kertenkele olduðunu anlar. Fakat kertenkele kaçamaz. Çünkü ayaðýndan bir çiviyle tuðlaya çakýlmýþtýr. Dikkatlice bakýnca tablo asmak için çakýlmýþ bir çivinin kertenkeleyi duvara hapsettiðini görür. Ýþin inanýlmaz tarafý bu çivi en az 3-4 yýl önce oraya çakýlmýþtýr.

Nasýl olur da bir kertenkele o kadar süre tuðlanýn içinde hareket etmeden beslenebilir ve yaþayabilir? Cevabý, bir süre bekledikten sonra görür yaþlý adam. Bir baþka kertenkele ürkek tavýrlarla, tuðlanýn içinden aðzýnda kýrýntýlarla çýkagelir. b 9 BÜLBÜL ÝLE BAÐCI Gül bahçesi… Kýrmýzý, pembe, sarý güller… Çevreyi gül kokusuna boðan, rengarenk güllerin yetiþtiricisi ihtiyar bir baðcýydý. Geçimini saðlamak bir yana, bir gülün açmasýyla sanki bayram ederdi. Bahçede deðil de sanki kalbinde büyütüyordu tomurcuklarý. Gül mevsiminde baðcý kendisini kaybederdi adeta. Bu yýl yeni bir gülün aþýsýný yapmýþtý. Açýlmasýný sabýrsýzlýkla bekliyordu. Onu veren bahçývan, “Bu gül, güllerin sultanýdýr. Rengi, kokusu çok farklýdýr. Diðer güllere benzemez.” demiþti. Baðcý, gülü özenle büyütüyordu. Daldaki tomurcuklarý gözü gibi koruyordu. Sonunda tomurcuklar goncaya dönüþtü.

Gonca patladý ve bahçeyi güzelliðe boðan bir gül çýkýverdi ortaya. Baðcýnýn içi içine sýðmýyordu sevinçten. O günü akþama dek baðda geçirdi. Gece uzadý da uzadý. Baðcýnýn gözüne bir türlü uyku girmedi. Sabahý zor etti. Þafaktan sonra, günün ilk ýþýklarýyla birlikte baða gitti. Baktý ki ne görsün! Bir bülbül, güle konmuþ, hoyratça yapraklarýný yoluyor. Baðcý dehþet içinde olup biteni seyretti bir süre. Bülbülü yakalamak için çok uðraþtý. Fakat kaçýrdý. Ertesi gün, bülbül yine ayný güle konmuþ, kalan yapraklarýný yolmuþtu. Baðcý bu kez de bülbülü kaçýrdý. Artýk kararýný vermiþti. Bir tuzak kuracaktý bülbüle.

Ustaca hazýrladý tuzaðý. Bülbül geldi yine aðaca konmak için, bir güzel tuzaða düþtü, baðcý alýp eve götürdü, kafese hapsetti. b 10 Baðcý ertesi gün bülbülü kafeste býrakarak baðýna gitti. Akþam dönüp geldiðinde bülbül aðlýyordu. – Ben sana ne yaptým da beni buraya hapsediyorsun? Sesimi beðendiysen kafese koymana gerek yok, ben, zaten senin bahçenin bülbülüydüm… Baðcý kýzgýn kýzgýn: – Sen benim en güzel gülümü yoldun. – Nasýl olsa, birkaç gün sonra kendisi solacaktý, yapraðýný dökecekti, dedi bülbül. Baðcý baktý, doðru söylüyor bülbül… Kýzgýnlýðý geçti, acýyarak serbest býraktý onu. Bülbül, pencereye kondu. Uçmadan önce: – Beni özgür býraktýn… Çok teþekkür ederim. Ben de buna karþýlýk sana bir sýr söyleyeceðim. Baðýnýn kuzey ucunda, o büyük dut aðacýnýn yanýnda bir hazine gizli, dedi. Sonra kanatlanarak gözden kayboldu. Baðcý, baþlangýçta inanmadý kuþun söylediðine. Sonra, içine bir kuþkudur düþtü, “belki doðrudur” diyerek kazdý bülbülün sözünü ettiði yeri. Kazdý ki ne görsün… Büyük bir küp, içi dolu altýn.

Ertesi gün bülbül yine baðdaydý. Baðcý, bülbüle: – Bir þeyi çok merak ediyorum. – Neyi? – Sen, hazinenin yerini bildin de, tuzaðý nasýl fark edemedin? – Kurduðun tuzak, kaza ve kaderin önüme sürdüðü bir araçtý. Bu gibi durumlarda hikmet gözü kapanýr, görmez olur… Ne kadar gözü açýk olsa da farkýna varamaz…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir