Afet İnan – Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti

Umumiyetle, dünya üzerindeki kara parçalarını, tabiî sanılan bazı vaziyetlere göre ayırmak ve bir kıta halinde mütalea etmek âdet olmuştur. Onun içindir ki bu ayrılmış olan parçalara hususî birer isim de verilmiştir. Avrupa, Asya, Afrika, Avusturalya gibi. Kıtaların bu ayrılışı ekseriya bir çok noktalardan doğru değildir. Çünkü bazen öyle bölgeler vardır ki, coğrafî bakımdan bağlı olduğu kıtadan ziyade, bir çok yön ­ lerden diğer kıtalarla ilgilidir. Hatta bazen kendi adını taşıdığı kıtatan ayrı hususiyetler de gösterir. Bilhassa tarihî bağları başka kıtalarla daha çok ilgilidir. İşte eski tarihini göreceğimiz Mısır, bu durumda olan bir yerdir. Mısır, Afrika kıtasındadır. Bu kıta bir üçgen şeklinde olup 37 kuzey enlem derecesi ile 35 güney enlem derecesi aralarındadır. Büyük Okyanus’ larla Amerika’dan ve Avusturalya’dan ayrılır. Fakat buna mukabil güney Avrupa ve batı Asya ile çok sıkı bağlılıkları vardır. Cebelüttarık boğazı Afrika’yı (16 km.), Avrupa’ ya, Süveyş ise Nil memleketini A sy a ’ya yaklaştırır. Akdeniz, bütün kıyıları arasında daima kolay bir ulaştırma vasıtasıdır.


Onun için üç kıta arasında bir engel değil, bir birlik temin eder. Esasen üç kıtanın da Akdeniz kıyıları, şekil, iklim ve nebat hususiyetleri itibariyle hemen hemen birbirine benzer. Afrika kıtasında bir çok büyük nehirler olduğu halde Nil vadisinden başka hiç bir mıntaka, Eski çağlarda ileri bir m edeniyete sahne olmamıştır. Nil vadisi yani Mısır, dünyanın en eski medeniyetine sahip olduğu gibi, en mütekâmil kültür izlerini de çok iyi olarak muhafaza etmiştir. Bunun sebebi şu iki nokta ile izah edilebilir: 1. Mısır’ın münbit ve ikliminin müsait oluşu, Nil’in muntazam taşmalariyle ziı’aat hayatının doğuşu ve ona göre inkişafı. 2. ö n Asya kültür merkezlerine yakınlığı ve buralardan Batıya olan akınlarda, Mısır’ın bu yol üzerinde bulunuşu. işte Mısır bu iki sebepten dolayı Ön A sy a ’da, en eski kiiltür merkezlerinden biri olarak yer almıştır. Yontma taş devri, dünyanın hemen her tarafında aynı karakter ve hususiyetlerle meydana gelmiştir. Eskilik ve üstünlük bakımından her hangi bir mıntaka diğerine tercih edilemez. Ancak cilâlı taş ve maden devirlerine geçiş ve bu medeniyetlerde ilerleme, dünyanın bazı mıntakalarında daha önce olmuştur. Ön Asya Coğrafi sahası, bu hususiyeti kendinde toplıyan bir mıntakadır. Doğudan gelen göçlerin yol uğrakları olan bu nehir vadilerinde iklimin de büyük tesiri olmuş ve en eski medeniyetlere merkezlik etmişlerdir. Mezopotamya, Anadolu, Suriye, Mısır bu eski medeniyetlerin topluluğunu teşkil ederler.

Mısır Afrika kıtasında olduğu halde bu Ön Asya tarihî camiasına dahildir. 2. Mısır’ın coğrafî durumu Mısır’ın coğrafyası, Nil’in hususiyetlerine göre izah edilebilir. IV üncü jeolojik zaman başlarında Nil bu günkü seviyesinden çok yüksekti. Her sene taşma devrinden sonra bir rusup tabakası bırakıyordu. Bu tabakalar, muayyen bir kalınlık bırakarak nehrin iki tarafındaki, ekilebilen araziyi teşkil etmiş ve eski bir körfez olan Deltayı da bu rüsupla doldurmuştur. Mısır Buzul devrinin doğrudan doğruya olan tesirinden masun kalmıştır, fakat buzulların yaptığı çok mühim iklim değişikliklerinden dolayısiyle müteessir olmuştur. IV üncü zamanın başlarında Mısır iklimi sıcak ve rutubetli idi. Kuraklık tedrici olarak güneyden kuzeye doğru olmuş ve o zamandan beri Mısır, iki çöl arasında bu günkü dar ve feyizli vadi olarak kalmıştır. Nil’in uzunluğu 6500 kilometre kadardır. Fakat hakiki Mısır denizden Asuvana kadar uzanan vadidir ki 24-31 Kuzey enlem derecesi arasındadır *. 1 İ s k e n d e r i y e — K a h i r e a ra sı 2 09 K m . u z un l u k , 9 0 0 K m . g e n i ş l i k t e d i r . Kahire’den Asuvan ise 886 Km.

uzunluk, 10-20 Km. genişliktedir. Birinci Kuzey’de Akdeniz, doğu da çöl ve Kızıldeııiz, batıda Libya çölü, güneyde Nil şelâlesi, Mısırı her taraftan tabiî olarak sınırlandırmıştır. Bu sahada coğrafî bakımdan iki esaslı bölge vardır. Aşağı ve Yukarı Mısır. Bu iki bölgenin hududu Deltanın başladığı noktada, Memfısten veyahut Kahire’nin biraz güneyinden geçer. Eski Mısır’lılar da buna iki isim veriyorlardı : Vâdi ve Delta. Nübya ve Sudan ancak yeni İmparatorlukta Mısır arazisine katılmıştır. Yukarı Mısır veya Vadi çıplak ve kayalık bir arazi ortasındadır. Buna rağmen Nil kıyılarında yeşil bir arazi görülür, burada nehir suyunun ve kızgın güneşin temin ettiği hayat verici bir hava hâkimdir. Memfisin kuzeyinde başlıyan aşağı Mısır’da yani Delta’da ise coğrafî durum büsbütün değişiktir. Burada iki çöl arası genişler, eski körfez bir yelpaze gibi yaygındır. Dar bir vadi görmeğe alışmış olan gözler birden bire ufkun genişlediğini ve münbit sahanın göz alabildiğine uzadığını müşahede eder. Her türlü tabiî ârızadan ârî olan bu bölgede, kanallar, toprak parçaları ve deniz kıyıları birbirine karışır. Burada berrak sema yerine sisli bir gök görünür, sıcaklık, rutubetle karışık bir serinlik arzeder.

Yani Aşağı Mısır’da tamamen bir Akdeniz iklimi hâkimdir. Akdeniz’in bir yol uğrağıdır. Görülüyor ki tabiat iki Mısır yaratmıştır: Biri Akdeniz Mısırı, diğeri Afrika Mısırı’dır. işte bu tabiî şartların, Mısır tarihi üzerinde mühim tesirleri olmuştur. Bu iki bölge arasında müvazene o suretle temin edilmiştir ki Yukarı Mısır’da Vadi uzunluğuna, Aşağı Mısır’da ise Delta genişliğine aynı arazi büyüklüğüne, aynı ekonomik duruma, ve aynı iskân şartlarına sahiptir. Umumiyetle bu iki Mısır bölgesi için hayatî unsur N il ve Güneş’tir. H erodot’un Mısır rahiplerine atfen naklettiği gibi “ lyiısır, Nil nehrinin bir vergisidir,, (res. 1). Hakikaten bu nehir, Habeş dağlarından sürükleyip getirdiği rusup ile, Mısır’ ın toprağını m eydana getirmiştir. Taşlık arazinin üstünde uzun asırların devamınca biriken Nil’in alüvşelâle ile deniz s evi yes i arasında 90 metre, M e m f i s ’te 12 me tr e bir fark vardır. yonlıı arazisinin kalınlığı 10-12 metreyi bulmakta, Deltada ise bu kalınlık 25- 30 metreye çıkmaktadır. Bu toprak potas cihetinden çok zengin olduğundan her nerede bu taşmanın rusubıı bulunursa, orası münbit ve mahsuldar olur. Bu toprağa eski Mısırlılar da “ kem. t kara toprak,, Libya’nın toprağına ise “ kırmızı toprak,, diyorlardı. Fakat Nil yalnız Mısıra has olan bu siRe a.

1 — E b u S i m b e l d e n Nil’ in g ö r ü n ü ş ü yah toprağı getirmekle kalmaz, aynı zamanda bu araziyi sular. Bütün nehir boyunca vukubulan su sızmaları (infiltration) diğer bir taraftan tekrar toprak üstüne çıkarak Nil’e katılır (Fayum ile Tebai arasındaki Bahr-Yusuf gibi). Nil’den 100 – 200 kilometre uzaklıkta bulunan Libya’daki beş vahada bu tarz yeraltı cereyanları 150 – 200 metreye kadar indikten sonra, tekrar tabiî menba imiş gibi yer yüzüne çıkmakta veyahut da sun’i olarak çıkartılmakta ve çölde bir hayat kaynağı olmaktadır. Fakat Nil’in asıl mucizesi mevsime göre taşmasıdır. İşte bunun sayesindedir ki nehir, münbit toprağı muhafaza etmekte ve yağmurun yokluğunu giderecek rutubeti vermektedir. Eski Mısıı’ lılar acaba Nil’in bıı taşma sebeplerini izah edebilmişler vı- bu nelırin kaynaklarının nerede olduğunu anlıyabilmişler midir ? Hayır. Fakat bunun hakkındaki bilgiler daha bir asır evveline kadar noksan bir halde idi. Nil’in hakikî menbaı çok yeni sayılabilecek bir tarihte malûm olmuştur. Eski Mısır’lılar, bu mukaddes suyun gökten geldiğini ve yahutta yeraltı dünyasından gizli yollarla Mısır memleketine ulaştığını sanarak onu ilâhlaştırmışlar ve “ Hapi„ ismini verip insan şeklinde tasvir etmişlerdir. Nil ismine ilk defa “ Hesiodes,, te tesadüf edilir. Fakat bu kelimenin menşei bilinmemektedir. Nil’in muntazam taşmalarını Eski Mısır’lılar iyice tesbit etmişlerdir, yalnız onun sebebi hakkında kesin bir hüküm verememişlerdir. Grek yazarları bu konu için bazı sebepler göstermek istemişlerdir. Bunlardan bir kısmına göre, kuzey rüzgârları, Nil’in denize dökülmesine engel olarak nehrin taşmasını sağlıyordu, bazılarına göre ise, arzı çevreliyen büyük Okyanus’ un, yani Nil’in çıktığı kaynağın çoğalmasiyle hasıl oluyor sanılıyordu. Bir üçüncü izaha göre ise, yukarı vadide karların erimesinden dolayı Nil taşıyordu.

Fakat bu kadar sıcak ve kızgın olan güneş altında karın mevcudiyeti nasıl tahayyül edilebilirdi? Çünkü Nil’in kaynaklarına doğru kayıkla çıkılsa, tam dört ay daima çöl sıcaklığının hâkim olduğu görülür. Binaenaleyh eski zamanlarda Nil’in bu muntazam taşma hadisesinin izahı insanı memnun ve ikna edidei bir mahiyette değildi. Bu gün taşma hadisesinin sebepleri şu suretle bilinmektedir. Nil’in kaynak sahasını teşkil eden Büyük göller mıntakasiyle Habeş yaylasına muayyen devirde muntazam (periodique) yağmurlar yağmaktadır. Yağmurların en fazla düştüğü zamanlar, güneşin ekvatordan en uzak olduğu günlerdir. Bu yağmurlar esnasında A k Nil yavaş yavaş kabaran suyunu çok uzun olan vadisinde ilerletmeğe başlar. Nisan başlarında Hartum’dan geçer, Haziranın ilk günlerinde Elefantin’de bulunur ve yeşil bir dalga, nebat kırıntılarıyle dolu olarak taşmanın başlangıcını haber verir. Bir ay içinde Mavi Nil kırmızı suyunu gönderir. Bu su Habeş arazisinden getirdiği topraktan dolayı kırmızıdır ve şiddetli olarak sel halinde akar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir