Ahmet Hamdi Tanpınar – Mahur Beste

Behçet beyefendi, merhum zevcesi Atiye hanımefendinin bundan otuz beş sene evvel, sırf kadın inadını yerine getirmek i çin b irdenbire küçük ve manasız bir hastalık babanesiyle genç ve g üzel hayatına veda ederek tek başına kendisine bıraktığı geniş ve eski yatakta bu gece belki bu otuz beş senenin en sıkıntılı uykularından b irini uyumuştu. B ütün gece kendisini ziyaret eden çeşit çeşit rüya arasında, tıpkı ince ve rahatsız edici b ir d iş ağrısı gibi, _ Behçet bey için bu cins ağrılar uzun zamanlardan beri sadece tatlı b ir hatıradır – hep bu sabahı, bu sabahın hayatına getireceği büyük değişikliği düşünmüştü. Akşam bu sıkıntı içinde Şerife hanıma darılmış, yine ayni sıkıntı yüzünden taşlıktaki büyük saatın ayarını düzelteyim diye zembereğini kırmış, sonra her şeyden, hepsinden kurtulmak i çin yatağına g irmişti. Ne garip bir uyku uyumuştu … Sanki bütün gece hep uyanıktı; bununla beraber, üstüne yatmış olduğu sol kolu yüzünden hep rahatsız olduğu halde 7 MAHUR BESTE bir türlü yerinden kımıldanamamı ş, sıkıntılı bir rüyanın durmadan değişen ve değiştikçe daha bunaltıcı olan bin türlü tuhaflığı ve azabiyle bu saatı etmişti. Doğrusu isteni rse, bu rüyalarda büyük bir değişiklik yoktu; her gece bu geniş yatakta, yalnız onun iç gözleri ve uyuşuk dimağı i çin oynanan o acaip ve şuursuz dram bu sefer yine eskisi gibi ve ayni gölge aktörlerle oynanmıştı. Her akşamki gibi bu gece de, yaşanmı ş, her taraf ı sımsıkı kapalı ömrüne şuradan buradan teker teker girmiş olan bir yığın insan, onun etrafına, kimi her hangi yüzü ve kıyafetiyle, kimi yabancı ve değişik bir çehre ile toplanmışlar, hareket etmişler, gidip gelmişlerdi. Babası merhum İsmail M olla beyefendi, yine duvarda, başucunda asılı duran Hamdullah yazması Kur’anıkerimi alıp göstermeye kalkı şmış, bin zahmetle ve biraz da Şerife hanımın yardımı ile elinden ancak alabilmişti. Bereket versin ki alabilmişti . Yoksa, yoksa sonu fena idi. Yirmi sene evvel geçirdiği büyük bir hastalı kta kurtuluş terlerini dökerken Behçet beyefendi bu rüyay ı görmüş ve onun verdiği sevinçle hayata dönmüştü. Ondan beri hemen her gece, rüyasında bu Kur’anın etrafında Behçet beyefendinin babasına karşı ancak uyanarak muzaffer çıktığı bir mücadele olurdu. Fakat bu gece öyle olmamış; Behçet bey, ağır ve düşünceli uykunun kendisini hapsettiği zindanda, bir “final”i olmasına alı ştığı bu rüyaya rağmen, saatlarca kalmış ve gemi azıya almış bir muhayyelenin bütün acaipliklerini tecrübe etmişti. Bununla beraber, o rüyaların hiç birini yadırgamıyordu. Hatta Atiye hanımefendınin, büyük annesinin o acaip hotozunu giyerek ve beline o zünnar biçimli kemeri taka8 MAHUR BESTE rak karşısına çıkmasında bile büyük b ir değişiklik bulmuyordu. Fena olan şey, bütün bunlar olup biterken, Fatih Camii ‘nde birdenbire kaybettiği merhum babasını bir Cuma kalabalığı arasında ararken, yahut Şerife hanımın geçen g ün kendisine istanbul’dan aldığı o pantuflaların içinden bitmez tükenmez b ir yığın kedi yavrusunu teker teker, tıpkı bir hokkabazın cebinden veya şapkasından bir yığın eşyayı çıkarması gibi, çekip çıkarırken hep o h iss i, bundan böyle istediği gibi yaşıyamıyacağı, hayatının a henginin bozulmuş olduğu h issini kendisin de hazır bulması, nefsine karşı büyük bir hata ve i hmalde bulunanların d uydukları o keskin azabı – Behçet beyefendi bu duygudan bütün ömrünce kurtulamamıştır- d uymasıydı.


içini çekti ve gözlerini açmadan: ” Bugün Cavide gelecek … ” d iye mırıldandı. Neden ve niçin onu davet etmek i htiyacını d uymuştu ? Gerçi genç bir kadının tek başına bir evde yaşaması b iraz garip oluyordu. Aylardan beri kaybolan Sadullah beyin ölümü tahakkuk edince bu yalnız yaşama büsbütün imkansızlaşmıştı . Kendi ailesinden olan bu genç kadına evinde b ir yer g östermesi lazımdı. Sonra genç kadın da yalnızlıktan, bütün pencereleri dar b ir sokağa bakan apartımanında nekadar başka b ir sesle şikayet etmişti. Zavallı yavrucak, elbette ki b ütün yazı orada geçirmekten memnun olmıyacaktı. ister istemez ona köşke gelmesini teklif etm işti. Hatta bununla da kalmamış, “ev sen indir, elbette senindir, muhakkak ki sizin de evinizdir” diye üstüste bir y ığın israrda bulunmuştu. Velhasıl genç kadının ağzından “peki Behçet dayıcığım, pazartesiye inşallah gelirim” cevabını alana kadar elinden gelen her şeyi yapmıştı .• “Ne oluyordu sanki ? … ” d iye tekrarladı. Ş üp9 MAHUR BESTE hesiz ki bu eninde sonunda olacak şeydi; fakat h iç olmazsa iki üç hafta sonra olamaz mıydı? iki üç hafta … Behçet beyefendinin kapalı gözlerinin önünden rahat, yalnız ve kaygısız saatlarla dolu günler, bütün ömrünün günlerine benzeyen, sabah uyanışlarının önünde açtığı aydınlık ve derin uçurumunu bin türlü küçük merakı ile ancak doldurabildiği o mesut günler canlandı. B ununla beraber, olan olmuştu. Ablasının torununu, sonuna kadar tek başına kim olduğunu bilmediği bir ,hizmetçi ile oturtamazdı ya … Behçet bey için bu hizmetçi meselesi çok mühimdi. H izmetçi dediğin öyle rastgele eve alınamazdı; evin rüknü olmalıydı. ” Bak, bizim Şerife hanım? .

” Fakat acaba Cavide ile Şerife hanım biribi riyle geçinebilecekler miydi? Aksi kadın, bu yeni geleni kimbilir ne gözle görecek, ne h uysuzluklar edecekti . Daha onun geleceğini haber verir vermez kaşları çatılmış, put kesilm işti. “Ah mel’un ! nasıl. , tek başına bu koskoca köşke sahip olur musun? ” Birdenbire içinden o eski · kin, ta Atiye hanımla evlendiği günden başlayan ve kırkbeş sene, toprağın altındaki maden yangınları gibi sessiz sedasız, bazı küçük fır!ayışların dışında h iç bir iz göstermeden çoğalan, biriken büyük kin tekrar coştu. Bu kadın bütün hayatını lokma lokma zaptetmiş ve kendisine, Behçet beyefendiye, bazı· küçük meraklarını, – Şerife hanı . ma göre deliliklerini – serbestçe tatmin edebilmekten başka bir hürriyet bırakmamıştı. “Oh, ne iyi oldu ! Elbette gelecek ve evin hanımı olacak . •. ” Ve Şerife hanımın bu yeniden yeniye kurulacak ehli saltanat karşısındaki çeh resini düşünerek adeta memnun oldu. “Kimbilir, belki de … ” Fakat hayır, Şerife hanımın bu ev10 MAHUR BESTE den gitmesi okadar büyük b ir değişiklikti ki, B ehçet beyefendi bunu düşünmeye b ile cesaret edemedi. Sonra, b izzat kendisinin de Cavide ile uyuşa bileceği pek belli değild i. B ehçet bey zavallı, insanlardan kaçan b ir ihtiyardı. Bunu söylerken vaktiyle evlendiği sırada Mısır’dan getirtilmiş olan siyah a banozdan geniş karyolanın içinde, levanta çiçeği kokan beyaz örtülerin arasında, sırmadan yıldızlarla süslü Halep işi yorganın altında, kendisini b irdenbire olduğundan daha küçük, daha b içare buldu. Hakikaten eskisi g ibi m iyd i ya ? … Eskisi okadar uzak, o kadar efsanevi b ir alemdi k i. Behçet bey orada, bu alemin her şeyi değişti ren ve güzelleştiren büyülü ışığı altında kendisini istediği gibi tahayyül edebilirdi.

Birdenbire aklı evlendiği seneye, b iricik aşkına, her ömürde b ir kere açan o bahara g itti. Fakat Behçet beyin hayatı bu c insten seyahatleri zorlaştıran b ir hayattı. Mazi onun için tehlikeli b ir mıntakaydı. Onun için çabukça döndü. insan ömrü zavallı, çok zavallı bir şeydi. ” Darülmihan . ” diye mırıldandı. Bu, Behçet beyin her şeye rağmen sımsıkı bağlı olduğu, bir sarmaşığın dallarına, çengellerine benzeyen b in türlü alaka ile, her zerresine kenetlediği hayatın kendi lügatindeki karşılığı idi. Daha doğrusu, ömrünün tecrü belerini hatırladığı zamanlar, kendisini teselli için bulduğu kelimeydi. Başka türlü olsaydı ne olacaktı sanki? Mademki ş imd i ihtiyar ve b içare b ir şeydi. Fakat acaba geçinebilecekler m iydi ? Bu uzak mazi yolculuğu ·ona emekdar hizmetçisine karşı içinde uyanan kini unutturmuştu. Şimdi Şerife hanımı olduğu gibi, yani hayatının b iricik zarureti olarak görüyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. Böyle değerli bir iş yaptığınız için teşekkür ederim kendi adıma. Dünya insanları bir avuç aptal sitede mahkum kalmış. Sitenizin böyle köşe bucakta kalması üzücü bir durum. Umarım kapatılmaz.