Alain Touraine – Demokrasi Nedir

Yüzyıllardır demokrasiyi; bilgisizliğin, bağımlılığın, geleneğin ve tanrısal hukukun zindanlarından us, ekonomik kalkınma ve halk egemenliği sayesinde kurtulmamızla bağdaştırdık. Toplumu ekonomik, siyasal ve kültürel bakımdan harekete geçirmek ve yalnızca gerçeğe ve bilginin gerekliliklerine boyun eğsin diye mutlaklardan, dinlerden ve devlet ideolojilerinden kurtarmak istiyorduk. Teknik başarıyı, siyasal özgürlüğü, kültürel hoşgörüyü ve kişisel mutluluğu birleştiriyormuş gibi görünen bağlara güveniyorduk. Ama çok geçmeden kaygıların ve korkuların zamanı geldi: Zayıflıklarından kurtulmuş toplum kendi gücünün, kendi tekniklerinin ve özellikle kendi siyasal, ekonomik ve askeri güç çarklarının kölesine dönüşmedi mi? Taylorcu yöntemlere bağlı işçiler, sınai ussallaştırmada usun utkusunun onları teknik başarı kılığına bürünmüş bir toplumsal gücün ağırlığı altına soktuğunu görebiliyorlar mıydı? Kamu yönetimleri ve özel yönetimler özel yaşamı denetleyip ona istediği gibi biçim verirken, üstelik aynı anda bu biçimi kendi çıkarlarını işletme görevlerinin üstünde tutarken, bürokrasi bütünüyle ussal-yasal yetki olarak tanımlanabilir miydi? Halk devrimleri her yerde emekçi sınıfın ya da bir ulusun üzerinde kurulan diktatörlüklerle son bulmamış mıdır ve devrim bayrağı ayaklanmış işçilerin gösterilerinden çok halk ayaklanmalarını bastıran tankların üzerinde dalgalanmaz mı? Devrimlerle doğan büyük umutlar totaliter karabasanlara ya da devlet bürokrasilerine dönüştü. Devrim ve demokrasi, biri öbürüne yol açacağı yerde, birbirlerine düşman olarak belirdiler. Seferberliğe çağrılardan tükenmiş dünya da özgürlüğü otoritarizme ve keyfe bağlılığa karşı bir korunma aracına indirgeyerek barışla, hoşgörüyle ve rahatlıkla yetinecekti seve seve. XX. yüzyılda modern demokrasinin doğduğu Avrupa kıtasında yaşanan en büyük felaket yoksulluk değil, totalitarizm olduğundan, yöneticilerin çoğunluğun isteğine karşı iktidara gelmesine ya da iktidarda kalmasına karşı bir güvenceler bütünü olarak tanımlanan demokrasinin ölçülü bir anlayışına döndük. Düş kırıklığımız öylesine derin oldu ve öylesine uzun sürdü ki, çoğumuz daha uzun zaman demokrasinin tanımında önceliği bu iktidar sınırlanmasına vereceğiz. Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Fransa’da XVIII. yüzyılın sonunda başlatıldıktan sonra çabucak ve tüm ülkelerde susturulmuş olan insan haklarına çağrıya gelince, halk egemenliğinin üstünde bir gerçekliğin temsilcisi olmak isteyen tüm devletlere karşı yeniden duyuluyor. Yine de devletin bu zorunlu sınırlanmasını daha açık tanımlamak gerek, çünkü bu sınırlanma, sonuçta paranın efendilerini ve bilgi toplama uzmanlarını tek başına iktidara getirebilir. Yalnızca siyasal gücün sınırlanması bile siyasal toplumun ve siyasal tartışmanın birbirinden ayrılmasına yol açabilir, bu ayrılma da uluslararası nitelik kazanmış bir pazarla kendi içine kapanmış kimlikleri, arada hiçbir aracı olmadan karşı karşıya bırakır. Büyük Britanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa’da yaratıldığı biçimiyle ve özellikle yasanın ya da bilimin birliğiyle kültürlerin çeşitliliği arasında bir aracılıklar bütünü olan ulusal devlet pazarda erir, ya da tersine, etnik temizlik skandalına varan ve azınlıkları ölüme, kampa, sürgüne mahkûm eden ya da onların ırzına geçen hoşgörüsüz kimlikçi bir ulusçuluğa (nasyonalizm) dönüşür. Dünya çapında işleyen ekonomiyle saldırganca içine kapanmış ve başkasını geri çevirmeyi görev edinmiş salt çok-kültürlülüğü haykıran kültürler arasında siyasal alan parçalanır, demokrasi de değerini yitirir; en iyi koşulda, göreli olarak açık bir siyasal pazara dönüşür, ama hiçbir düşünsel ve duygusal yatırıma yol açmadığından kimse bu pazarı koruma yürekliliğini göstermeyecektir.


Savaşçı ve çok küstah olan devleti yadsıma ile fazla tehlikeli bir iş olan pazarların ve kabilelerin birbirleriyle yüzleştirilmesini yadsımayı içeren bir çift yadsımanın getirdiği sorgulamaya bir yanıt önerir bu kitap. Otoriter güce karşı bir güvenceler bütününe indirgenemeyecek demokratik bir düşünceye hangi gerçekçi içeriği verebiliriz? Bu sorgulama, siyasal felsefede olduğu gibi, çoğunluğun yasasını azınlıklara saygıyla birleştirmeye, göçmenleri nüfusa katmayı başarmaya, kadınların siyasal karara normal yollardan erişimini sağlamaya ve Kuzeyle Güney arasındaki kopukluğu gidermeye çabaladığında en somut eylemde de kaçınılmaz olur. Aradığımız yanıt öncelikle, bizi en yakın tehlikeden, yani pazarın ve teknik dünyanın araçsallığıyla kültürel kimliklerin kapalı evreni arasında giderek artan ayrımın yol açacağı tehlikeden korumalıdır. Nasıl bağdaştırmalı ilkinin birliğiyle ikincisinin bölünmesini, bolluklarla anlamı, nesnellikle özneli? Nasıl yeniden oluşturmalı coğrafi ve ekonomik bakımdan olduğu ölçüde toplumsal ve siyasal bakımdan da parçalara ayrılan bir dünyayı? Bir yeniden oluşum, teknikler ve değiş tokuşlar dünyasında kaçınılmaz olan araçsal us ile belleğin ya da yaratıcı düş gücünün –bu iki olgu ortadan kalktığında tarihi üreten aktörler silinip yerlerine kendi içine kapalı bir düzeni katlayarak çoğaltan basit memurlar geçmektedir– bireyde ya da toplulukta bağdaşması için, öncelikle somut toplumsal aktör düzeyinde bağdaşması gerekir. İşte bu yüzden konuyu toplumsal eylemin bu iki yüzünün birleşme çabası olarak tanımladım. Ama bu çaba toplumsal bir boşlukta biçimlenmez. Egemen gereçlerin mantığına karşı bir savaşıma dayanır; demokrasinin tanımını oluşturan kurumsal koşullar getirir ve kültürel çeşitliliğin, herkesin başvuracağı yasa, bilim ve insan hakları birliğiyle bağdaşmasına varır. Mesele, farklılıklarımızla birlikte yaşamayı, gitgide daha çok açılan, ama aynı zamanda da olası en büyük çeşitliliği içeren bir dünya kurmayı öğrenmektir. Ne iletişimi olanaklı kılan birlik, ne de yaşamın ölümden değerli olmasının nedeni olan çeşitlilik birbiri uğrunda harcanmalıdır. Demokrasiyi, evrenselin yerel özelliklere karşı utkusu olarak değil, araçsal usun birliğiyle belleklerin çeşitliliğini, değiş tokuşla özgürlüğü birleştirmeyi sağlayan kurumsal güvenceler bütünü olarak tanımlamak gerekir. Demokrasi ötekini kabul etmenin bir yoludur, der Charles Taylor. Demokrasi iki cephede savaşmalı: bir yandan, yine en güçlülerin hizmetinde bir ideoloji olarak belirme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir; öte yandan adı canının istediğini yapan baskıcı bir iktidarın hizmetinde kullanılabilir. Bu kitabın amacı, bu iki tehlikeye karşı savaşarak siyasal alanın yeniden kurulmasına ve demokratik düşüncelerin yeniden doğmasına yardım etmektir. Not Önceki yapıtım Modernliğin Eleştirisi’nde başlayan düşüncenin uzantısıdır bu kitap. Orada demokrasiye ayrılmış son bölümün konularını yeniden ele alıp onlara çok daha büyük bir yer verme gereksinimi duydum.

Günümüz düşüncesinde ahlak felsefesiyle siyasal felsefe nasıl birbirine sıkı sıkıya bağlıysa, demokratik kültür de zorunlu olarak özne düşüncesine aynı biçimde bağlanır; bunu göstermek istedim. 1989’da Unesco’nun Genel Müdürü Federico Mayor Zaragoza, 1991’de Prag’da kendisinin ve Başkan Václav Havel’in başkanlığında gerçekleşecek demokrasi üzerine uluslararası bir kolokyumun düşünsel sorumluluğunu almamı istemişti benden. Prag’da sunduğum giriş ve sonuç raporları bu kitabın başlangıç noktası oldu. Sayın Federico Mayor Zaragoza’ya, çalışmama gösterdiği büyük ilgiden ve beni bu kitabı yazmaya özendirmesinden ötürü teşekkür etmek isterim. François Dubet ve Michel Wieviorka yayımlanmadan önce bu kitabı okuma kibarlığını gösterdiler, ama daha da önemlisi, yıllardır birlikte yapageldiğimiz ve benim için ne ölçüde önem taşıdığını kendilerinin de bildikleri aralıksız düşünce alışverişleri için çok şey borçluyum onlara. Bu kitabın hazırlanmasında Simonetta Tabboni de yardım etti bana. Jacqueline Blayac, bu yapıtın üstün düzenleme ve iletişim nitelikleriyle hazırlanmasını olanaklı kıldı. Ona kendisinin bile bilmediği ölçüde borçluyum. Okuma Önerisi Okur, ilk kısımın ilk bölümünü okuyup bitirdikten sonra doğrudan bu kitabın temel düşüncelerini bulabileceği üçüncü kısıma geçebilir; kitabın ikinci kısımı, çözümleyici bir yaklaşımdan tarihsel bir yaklaşıma geçerek, birinci kısımı tamamlayıcı niteliktedir. Dördüncü kısımsa, demokrasi ve gelişme arasındaki ilişkilerden çıkacak zor sorulara bir yanıt önerir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir