Ali Şeriati – Hür Düşünce Mektebi

Kendine özgü temel talim ve terbiye sistemi olan mek-tebde eğitim yapmak mecburi değildir. Mekteb eğitiminin şartlan o kadar basit ve doğaldır ki herhangi bir sınıfa, sosyal veya ekonomik gruba -en yoksul sınıflara bile- mensup olan bir insan, resmî belge almak, kanunî ayrıcalıklar kullanmak, zorunlu bir ön eğitim yaptırmak, özel bir sosyal konuma sahip olmak gibi şartlan taşımaksızın, çocuğunu kolaylıkla mektebe gönderebilir. Eğitim ücrete tabidir, fakat çocuğun velîleri, kayıt için sabit ve resmi bir harç yatırmaya zorlanmazlar. Maddî imkanlan ve gelir kaynaklarına göre kolaylıkla mekteb sahibiyle uzlaşabilirler. Para, tahıl, meyve, süt ve yoğurt vererek, hatta fiili hizmetler yaparak çocuklarının eğitim ücretini karşılayabilirler. Mekteb, serbest bir ilköğretim türüdür. Bu tür serbest eğitim kırsal hayat tarzına özgü bir nitelik taşır. Bu uygunluk geçmişte toplumsal işlerle ilgili sorumluluk taşıyanların gü-nümüzdekilerden daha gerçekçi davrandıklarım göstermektedir. Toplumsal kurumlanınız belki bu yüzden geri kalmıştır. Fakat sosyal gerçeklikten kaynaklandığı için canlı bir varlık gibi öz suyumuz, havamız ve beşerî atmosferimizde doğup yeşermiş ve beslenebilmiştir. Mektebin eğitim sistemi ve ilkeleri açısından özellikleri şunlardır a. Hürriyetler 1- Yaş Serbestisi: Mektebde eğitim, genel olarak 6-10 yaş grubuna yöneliktir. Yaş konusunda resmî, kanunî ve değişmez bir sınır yoktur. Adayın doğal gelişimine göre serbestçe belirlenen doğal bir sınır sözkonusudur. Kırsal hayat düzeninde (hayvancılık-tanm) hatta kentsel hayatta, küçük klasik buıjuva, esnaf, pazar esnafı ve el işleriyle uğraşan kesim hayatında bu yaş grubu sonrası yaş gruplan genellikle bir faal unsur olarak kabul edilir ve bağımsız bir şekilde hayat sahnesine atılıp çalışmaya başlarlar.


Kız evlenme çağma yaklaşmıştır. Kendini, ev hanımı olmaya ve evlilik hayatına hazırlamıştır. Çünkü bu düzende, kadın da faal bir işçidir. Hem ev dışı işler (tarımcılık, özellikle hayvancılık) hem de ev içi işler ve sanatsal işlerle (halı dokuma, terzilik, kumaş dokuma, ip eğirme) uğraşır. Bu yüzden, evmekteb arası gidip gelerek kısa bir sürede büyüklerin bildiği şeyleri öğrenmeye ihtiyaç vardır. Özellikle kız çocuğu, 9 yaşındayken doğal olarak evlenme çağımn eşiğine varmış olur. Erkek çocuk, eğitimine devam etmek isterse, mekteb eğitimini tamamladıktan sonra, aynı sistemin içinde yeralan ve yaş sının ile sınırlandırılmamış olan medresede “talebe” olarak öğrenimine başlayabilir. Medreselerde öğrenim başlangıcı yaş sının ile sınırlandınlmadığı için öğrencinin, yaş sınırı nedeniyle medrese eğitiminden yoksun kalması söz konusu değildir. Çünkü genellikle 13 yaşından itibaren medreseye kayıt yapılabilirdi. 13 yaş hatta daha fazla bir yaşa kadar mekteb dönemine devam etmek mümkündü. Yaş serbestisinden dolayı köylü çocuklar, hatta göçebe, kırsal kesim ve hayvancılıkla geçinen topluluklardaki çocuklar, hayat ile eğitimi birlikte yürütme fırsatını elde edebilirlerdi. Her fert, içinde bulunduğu şartlan, özel sorunlan, aile yapısını, yerleşim yerini, mesleğini, ailesinin ve sınıfının ekonomik şartlarım gözönünde bulundurarak ilk öğrenim zamanını seçebilirdi. Çünkü çeşitli sorunlar, tabii veya tabii olmayan şartlar sonucu meydana gelen olaylardan dolayı çocuk resmî ve belirgin bir zamanda okula giremez ve ilk öğrenim yapamaz. Mekteb sisteminde ise, çocuk, normal şartlar ve doğal çevreden dolayı eğitim görmekten yoksun bırakılamazdı. Mekteb felsefesi, öğrenim görmekten ibaretti.

Bu ilkeye göre mekteb, çocuğa şöyle derdi: “İstediğin zaman seni kabul ederim. Çünkü okuma-yazma öğrenmek fırsatı daima mevcuttur.” Hiç bir amil, genci, öğrenim görmekten ve okumaktan yoksun bırakamaz. 2- Başlama Serbestisi: Yaş serbestisi, mektebe girme ve başlama serbestisini tamamlıyordu. Mekteb çocuğa, “İstediğin yaşta bana gelebilirsin” dediği gibi, “yılın hangi döneminde, mevsiminde, ayında, gün ve saatinde gelirsen gel, mektebin kapısını açık bulursun” derdi. Bu hüniyet çok önemliydi. Tarım, avcılık, hayvancılık, toplumunda mevsimlik işler ve bazı mevsimlerdeki işin yoğun ve ağır olması sonucu çocuklar, ailelerinin en iyi yardımcısı sayılırlar. İş yapıp gelir elde etmek için en iyi fırsatı elde etmiş olurlar. Genellikle okul zamanlarında hatta yılın resmî tatil dönemlerinde çalışma yapmalan gerektiği için çaresiz olarak yeni, modern, kalıplaşmış, tekdüze eğitim sisteminde ya eğitim görmeli ya da çalışmalıdırlar. Bunlardan biriyle meşgul olmak diğerinden mahrum kalmak anlamındadır. Sonuç “ekmeksizlik” veya “eğitimsizlik’ ’tir. Böylece, eğitim görmek zengin ve müreffeh sınıfa mensup çocukların tekeline geçmiş olur. Sonuçta sadece bu sınıfın çocuklarının eğitim masrafları karşılanmış olmaktadır. Ancak, mektebe giriş ve derse başlama zamammn serbest oluşuyla, yoksul sınıfların çocukları için de iş ve eğitim imkânı sağlanır. Ülkemizde, köylü ve esnaf (orta-yoksul) sınıfın, halkın çoğunluğunu oluşturduğunu unutmayalım.

Şunu da bilmeliyiz ki, nüfusumuzun 3/4’den fazlasını köylüler ve göçebeler oluşturmaktadır. 7-12 yaş grubu arasındaki 6 çocuktan 5’i çalışmaktadır. Yani yarım bir köylü olarak aile hayatının ağır yükünün yarısını ince ve güçsüz omuzlarıyla yüklenmiştir. Çocuk, hayvancılıkla uğraşan bir aile hayatında tam bir çoban gibidir. Büyük bir hayvan sürüsünü götürüp otlatır. Yılın herhangi bir mevsiminde, ayında ve gününde mektebe girme serbestisinin, halkımızın gerçek hayat tarzıyla ne kadar uyum içinde olduğunu ancak böyle bir durumda görebiliriz. Bunun sonucunda, geleneğin ne kadar doğal ve gerçekçi olduğunu, toplumumuzda ilim adamıyla amel adamının birbirine yabancılaşmadığını, eski entelektüelimizin kitleye ve basit halk kitlesi hayat tarzına yabancı olmadığını, sosyal hayat simgelerimizin birbirinden ayrılmaz bir biçimde kenetlenmiş olduğunu görüyoruz. Bu tür bir hürriyetin değeri, eski, köklü ve asil kültür ve medeniyetimize dayalı halkımızın gerçekçi görüş açısı, coğrafi açıdan geniş olan ülkemizde değişik atmosferlerin, iklimlerin ve havanın varlığı gözönünde bulundurulduğunda daha bir belirginleşir. Ülkemizdeki doğal çevre farklılıkları bazen tamamen tezat noktasına varır. Azerbaycan’dan Huzistan’a dek değişik hava durumu ve farklı bir iklim söz konusudur. İki bölge arasında sanki Rusya’dan Afrika’ya kadar yol katetmişizdir. Nüfusumuzun büyük çoğunluğunu oluşturan geniş halk kitlesi köylerde yaşamaktadır. Dikkate değer bir azınlık da kentsel hayatla içiçe olan fakat çadırda oturan (göçebe), kabi-levi hayat sürdürenlerden oluşmaktadır. Üç milyonluk başkentte (şimdi on milyonun üzerinde -çeviren-) üretim yapısı, alt yapısı geri kalmış olan tarımsal üretim yapısı vardır. Asıl üretim aracı, hayvan ile insandır.

Bununla birlik^,-te, modem sanayi ve burjuva sımfı gelişmiştir. Esnafın, sanayicinin, kapitalistin, bürokratın yaşadığı Nevv York ve Paris’in benzeri sayılan Kuzey Tahran’dan, bakire kızdan çok, dul kadına -çünkü kadın üretim faktörüdür, erkek, ev eşyası ve mal listesinde kadına da yer verir- talip olan Türkmen Sahra’ya kadar; Sibirya havası hakim olan, kışın karın altına gömülüp kalan, yarı tatil hayat sürdüren, yolları kar altında kaybolan Horasan Dergez’inden, okuma-yazma bilenlerin kış mevsimini sadece takvim üzerinde okudukları Fars Körfezi sahillerine kadar; kuzeyin pirinç tarlalarından tutun Kevir’in (Çöl) zire ekenlerine kadar her yerde Mehr ayının birinde (9 Eylül) bütün okullar Tahran’ın Da-rü’l Fünûn Okulu’nun ziliyle açılır ve eğitime başlarlar. “Cah-bahar”ın 15-20 derecelik havasını taklit ederek Go-çan’ın -20 derece havasında yaz tatili ilan edilir. Komşu Rusya ile Türkiye sınırlarındaki bahar havasında, ateş yağdıran Kevir’in Ekvator iklimi, İran’ın güney, güneybatı ve güneydoğusunda taklit ile üç aylık yaz tatilini başlatır! Ülkemizin şartlarına uygun olan sistemde ise, her çocuk, ailevi meslek ve iş türüne, sınıfsal ve iklimi durumuna göre ve özel müşküllerine rağmen yılın her gününde kapısı açık olan mektebe girebilir ve resmen dersine başlayabilir. Eğitime başlamak için zaman sımrı yoktur. Aynca çocuk, doğum tarihi önemsenmeden, mektebe kaydolup ilk öğrenimine başlayabilir. Eğitimin ve öğretimin yaşı yoktur. Yani “öğrenime başlamak için yeterli yaş sınırı” ve okula başlamak için yeterli yaş sınırı sorunu söz konusu değildir. Batıdan aldığımız yeni eğitim sisteminde ise öğretime başlama kıstası, nüfus cüzdanıdır. Hatta binlerce çocuk, bir gün dahi.gecikerek doğsa, bu ufacık gecikmenin cezası, bir yıl dersten mahrum kalmaktır. Elbette son yıllarda bu ağır sınırlama ve kayıtları hafifletmek için kaçamak yollar bulu vermişlerdir. Örneğin; sözüm ona milli okullarda ve halkın doğru tabirine göre paralı okullarda 1 altı ay ile bir yıllık bir gecikme süresine göz yumuyorlar. Özet olarak parası olan -zengin-, kabarık miktarda okul harcı yatırabilenlerin çocukları okula bir yıl erken başlayabilirler. Yoksul halk ise çaresiz olarak çocuğunu devlet okullarına -ki yoksullar okulu, hayır kurumlarına, öksüzler yurduna, ıslah evlerine dönüşmektedir- göndermek mecburiyetindedirler.

Onlar, yoksulluk suçundan milli okulların (özel okullar) eğitim ve öğretim imtiyazından da mahrum kalmalıdırlar. Ayrıca, çocuklarının bir yıllık ömürlerini de bu suçlara karşılık tazminat olarak ödemelidirler. Böyle bir çağda, bin yıllık bedava, serbest eğitim düzeni olan böyle bir ülkede uygulanan bu çözüm yolları gerçekten utanç vericidir. Cambridge’den İran’lı çocuklar için İngilizce dil diploması gönderen bu ana okullar karşısında, köylerimizin o eski mekteblerini övmeye hakkımız vardır. Bütün bu meseleler, bu ülkenin gerçek aydınını, öğretim ve eğitiminin samimi ve bilinçli yetkililerini, düşünce ve kültür hizmetkârlarını, bu eski medeniyet, tarih, kültür, ilim, düşünce, iman, sanat, edebiyat, ahlak ve geleneklerimizin enkazı altında, günümüz medeniyet ve toplumunun yeniden inşası için işe yarayacak defineler olduğuna inandırabilir. Aynı meseleler, kültürümüzün bize öğrettiklerinden dersler ve tecrübeler edinebileceğimizi, medeniyet adına bize sunulanlarda bu tür definelerin olmadığını ve bu medeniyetlerde bunların varolamayacağını öğretebilir. Mekteb, nüfus cüzdanına bakmaz; nüfus cüzdanının sahibine bakar. Eğer çocuğu öğrenime hazır bulursa, ona öğrenme izni verir. Biraz geç bir doğumdan dolayı okul dışında, okul duvarlarının arkasında boş gezen, dünyaya bir / gün gecikme suçundan tam bir yıl boyunca okula alınmayan binlerce yetenekli çocuğun varlığını gözönünde bulundurur ve bu konuda istatistikı veriler toplarsak;^ağımmn eğitim ve öğretim bakanlığının ne kadar suçlu olduğunur 1 bu toplumun genç nesillerinin binlerce hatta milyonlarca yıllık ömrünü boşa çıkardığını; sınıfta oturtmak yerine sokaklara salıverdiğini; sıra üzerinde, kara tahta karşısında kitap okuyarak geçirilmesi gereken yılların, duvar diplerinde, enkazlar çevresinde boş ve kof şeylerle yok olup gittiğini ya da çocuğunun ömrünün kötülükler ve çirkinliklerle bozulup mahvolduğunu görürüz. Diğer bir taraftan ülkemizin tarih, edebiyat, kelâm, fıkıh, ilim ve felsefe büyüklerinin hayatlarına baktığımızda, küçük yaşlarda parladıklarını, hatta günümüzün okula kayıt yaşının altında oldukları halde, üniversite^oğretim üyelerinin bile kıraat edemedikleri metinleri ezbere bildiklerini, delikanlılılTyaşlarm-da içtihad merhalesine ulaşarak ilim ve edebiyatla ün yaptıklarını görüyor ve sadece “nüfus cüzdanı”nı dikkate alarak çocuğun okula girişine izin veren yeni ilkokul eğitim sistemiyle, sadece “insan”a yani “nüfus cüzdanı sahibine” önem veren mekteb eğitim sistemi arasındaki farkın ne kadar önemli ve aradaki mesafenin ne kadar uzak olduğunu tesbit ediyoruz. Yeni ilkokul eğitim sistemi, seçkin ve dâhi çocuğun eğitimini reddediyor ve gecikmiş doğum tarıtu ve uygunsuz nüfus cüzdanından dolayı dersten alıkoyuyor. % Mekteb ise çocuğu serbest bırakıyor; çocuğa yılın herhangi bir zaman diliminde doğma serbestisi veriyor. Çünkü hangi mevsimde doğarsa doğsun eğitim ve öğretimi engelİen-meyecektir. Nüfus cüzdanı suçundan derslerinden mahkum kalmayacaktır. Çocuk, ömrünün herhangi bir yılında, yılın herhangi bir ayında, eğitime elverişli herhangi bir “akıl yaşı”na vardığında ön koşulsuz, eğitim görmeye başlayabilir.

Mekteb sistemine göre, ders okuyabilen çocuğu haksız yere, sırf doğum tarihinden dolayı eğitim görmekten mahrum bırakan bir sistem (Modern Eğitim Sistemi) çirkin bir zulüm ve cehalet sistemidir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir