Aliza Marcus – Kan ve İnanç

Kan ve İnanç PKK’nın hikâyesi. 1970’lerde Türkiye solundan umudunu kesen ve Ankara’nın Güneydoğu üzerindeki hâkimyetini sona erdirip denetimi ele geçirmek üzere silahlı bir Kürt grup oluşturmaya karar veren Abdullah Öcalan’ın bu girişiminden, 1999’daki yakalanışına, ardından Türkiye’nin PKK’ya karşı zafer ilan etmesine ve Kürt sorununun “çözüm”e kavuştuğunu duyurmasına kadar uzanıyor. Sonraki birkaç yıl boyunca, şiddete dayalı Kürt mücadelesinin sona erdiğine ilişkin düşünceyi yıkacak bir gelişme olmadı. Öcalan’m, yargılanma sürecindeki ifadelerinden dolayı hayal kırıklığına uğrayan PKK militanlan örgütten ayrıldı. Savaştan bitap düşen Kürt siviller, Türk hükümetinin demokratik çözüm arayışına gireceğini umuyorlardı. Ne var ki, 2006 yılı sonlarında, bu kitabın son bölümünü bitirdiğim günlerdeki duruma bakıldığında, isyancı örgütün hâkimiyeti yeniden eline aldığı görülüyordu. Irak Kürdistanı’ndaki saklanmaya elverişli ücra mevzileri kullanan militanlar, giderek artan bir başarıyla, Türk askerî hedeflerini vuruyorlardı. Bir ada hapishanesinde tek hükümlü olarak bulunan Ûcalan, PKK’nın resmî lideri sıfatını hâlâ taşıyordu ve hem internet hem de Türkiye’deki Kürt yanlısı gazete aracı9 lığıyla emirlerini iletiyordu. 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali ve ardından Kuzey Irak’ta, başkanlığını -bir zamanlar Ûcalan’ın düşmanı olan- Mesud Barzani’nin yaptığı Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin oluşumu, Türkiye’deki Kürtlere nelerden yoksun olduklarını anımsattı. Türkiye’deki Kürt sorununu anlayabilmek için, PKK’yı tanımak gerek. Örgüt Türkiye’deki Kürtler ve Kürt siyaseti üzerindeki kontrolünü nasıl sürdürebildi? Genç erkeklerle kadınları sivil hayatlarından vazgeçip bağımsız bir devlet için savaşmak üzere dağlara çıkmaya yönelten ne? Kürtler, yoksul oldukları ve başka bir seçenekleri bulunmadığından mı, yoksa örgüte ve hedeflerine tam manasıyla inandıklarından mı PKK’ya katılıyorlar? Bu sorulan yanıtlayabilmek için, bizzat asilerle konuşmak lazım. İngilizce baskı yayımlandığından bu yana ağırlıklı olarak iki eleştiriyle karşılaştım. PKK’ya yakın olan kimi insanlar, çalışmanın PKK’dan ayrılmış bulunan kişilerle yaptığım görüşmelere dayanmasını eleştirdiler. Bu kişilere güvenilemeyeceğini söylüyorlardı. Bu doğru değil.


Kitabımda, PKK’nın içindeki insanların, eğer konuşma imkânı bulsalardı bugün ne söyleyeceklerini gösterdim… Ama bu imkâna sahip değiller. Sürekli hareket halindeler. Türk askerleriyle savaşıyorlar. Savaşın harareti içinde, PKK’daki tarihleri üzerine düşünecek ne zamanları ne de böylesi bir ilgileri var. Üstelik her şeyin ötesinde, PKK içindeki, yüksek sesle dillendirilmeyen kurallarla bağlılar: Öcalan’ı eleştirmek, ölümle cezalandırılabilecek bir saldın addediliyor. İkinci eleştiri de hikâyenin, Öcalan’ın yakalanışının ardından gelen PKK faaliyetlerini ayrıntılı biçimde ele almaması. Bunu özellikle tercih ettim. PKK, eylemleri, stratejileri ve yaklaşımı 1983-95 yılları arasında biçimlenmiş olan bir örgüt. PKK’yı anlamak için, örgütün nasıl işlediğini, takipçilerini nasıl yönlendirdiğini kavramak gerekiyor. Bunu, hem PKK’nın 1980’ler ve 1990’lar boyunca sürdürdüğü silahlı mücadelesini hem de Türkiye’de Kürt siyaseti ve Kürtlerin ulusal söylemleri üzerinde denetim kurma çabasını ayrıntılarıyla inceleyerek 10 yaptım. Bu unsurlar anlaşıldıktan sonra, geriye kalan olaylar ancak tamamlayıcı sayılabilir. PKK değişmedi. Peki, PKK değişebilir mi? Kolay değil. Nihai olarak bu, Türkiye devletinin yıllardır süren çatışmayı sonlandırmak üzere ilk adımı atmasıyla söz konusu olabilir. Elinizdeki kitap, PKK’nın eski mensuplarıyla yapılan çok sayıda görüşmenin ürünü.

Söz konusu görüşmeler bana, PKK tarihini derinlemesine inceleme, örgütün yürüttüğü gerilla savaşının izini sürme ve Türkiye’de daha radikal bir Kürt ulusalcı hassasiyetin yükselişini kavrama olanağı sundu. Aynı zamanda, eski isyancı ve parti sorumlularıyla konuşmak, grubun iç işleyişine, bu kadar çok Kürt erkek ve kadını -ABD, Türkiye ve Avrupa ülkelerinin çoğu tarafından terörist ilan edilenPKK’ya katılmaya yöneltenin ne olduğuna dair esaslı bir içgörü sağladı. Araştırmam boyunca, yalnızca örgütün nasıl olup da birçok Kürt’ü kendine çekebildiğini değil, aynı zamanda bütün güçlüklere, korkulara ve nihayet PKK lideri Abdullah Ûcalan’m yakalanmasına rağmen insanların mücadeleye devamlarını sağlayanın ne olduğunu da açıklamayı başarabildiğimi sanıyorum. Bu çalışmanın PKK üyelerince sağlanan bilgiye fazlasıyla bel bağladığından yakınanlar olacak. Yasadışı ve şiddete dayalı bir hareketin içinde yer almış insanların sağlayacağı bilginin güvenilmez olduğu söylenecek. Buna yanıt olarak üç noktanın altını çizmeliyim: Birincisi, öyle inanıyorum ki, PKK’yı ya da benzeri herhangi bir örgütü gerçekten anlayabilmek için, 12 o hareketin parçası olmuş insanlarla konuşmak gerekir. (Çeşitli nedenlerle, ama asıl, halen PKK üyesi olanların serbestçe konuşması çok zor olduğundan, görüşmelerimi eski üyelerle sınırladım.) İkincisi, kullandığım bilgiler birden çok kaynağa dayanıyordu: Çapraz-görüşmeler yaptığım gibi -örneğin, eski isyancılar çoğunlukla aynı eğitim kamplannda bulunmuş, aynı saldırılarda rol üstlenmiş ve aynı toplantılara katılmışlardı-, tarihleri ve olayları teyit edebilmek için mümkün olduğunca, yayımlanmış Türkçe ve yabancı kaynaklara da başvurdum. Üçüncüsü, eski PKK üyeleriyle görüşmeler bu kitabın çekirdeğini oluştursa ve asli yapıyı kursa bile, tek veri kaynağım bu görüşmeler değildi. Kitap, PKK’ya muhalefet eden tanınmış Kür derin yanı sıra bağımsız Türk ve Kürt eylemcilerle yapılan görüşmelerden, örgütün eski bağlantıları üzerine bilgi sağlayan bir dizi yabancı kaynaktan elde edilmiş verileri harmanlıyor. Toplamda, 100’e yakın kişiyle görüştüm ya da mülâkat yaptım. Bunun yanı sıra, PKK ve Kürt meselesi üzerine 1989-1996 arasında yoğun bir biçimde tuttuğum notlardan, hazırladığım haber metinlerinden yararlandım. Okuyucunun da fark edeceği gibi, kitapta, çok sayıda ve çok çeşitli kaynaklar kullanıldı. PKK hakkında çok fazla derinlemesine çalışma yayımlanmadı; mevcut olanların hiçbiri de, eski katılımcılarla yapılmış bu denli yoğun görüşmelere dayanmıyor. Fakat bir dizi çalışma, hem Kürt meselesine hem de Türkiye ve uluslararası bağlam üzerine kayda değer ölçüde ışık tuttu.

ABD’li uzmanlar Henri J. Barkey ve Graham E. Fuller’ın “Türkiye’­ nin Kürt Sorunu” (Turkey’s Kurdish Question); Mehmet Ali Birand’ın Apo ve PKK; eski PKK üyesi Selahattin Çelik’in Ağn Dağını Taşımak; İsmet İmset’in PKK (the PKK); Ingiliz uzman David McDowaH’ın Modem Kürt Tarihi (A Modem History of the Kurds) ve Nihat Ali Özcan’ın PKK (Kürdistan İşçi Partisi), Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi’ni bu çalışmalar arasında sayabiliriz. Bu çalışmalara verdiğim referanslar, ne kitabımla uzlaşma içinde oldukları ne de benim bu yazarların kaleme aldığı her şeyi benimsediğim anlamına geliyor; fakat benden önce bu ko13 nuyla uğraşmış olanlara borçlu olduğum fikirlerden bahsetme gereği duyuyorum. Hiç kuşku yok ki, çok sayıda eski PKK üyesi benimle konuşmayı kabul etmeseydi, bu kitap yazılamazdı. Her bir görüşme, günlere yayılarak, genellikle 12 saati buldu, bazıları daha uzun sürdü; kim durumlarda izleme toplantıları yaptık; bu amaçla elektronik posta ya da telefon görüşmelerini kullandığım da oldu. Eski PKK üyeleriyle bağlantıya geçmek her zaman kolay değil; her şey bir yana, telefon numaralarını sık sık değiştiriyorlar. Bu nedenle, anılarım ve telefon defterini benimle cömertçe paylaşan eski militan Selahattin Çelik’e özellikle teşekkür etmeliyim. Çelik, deneyimlerini ayrıntılarıyla tartışma hususunda istekli davranıp, PKK eylem ve kararlarını çarpıcı bir nesnellikle yeniden gözden geçirme yeteneğini de ortaya koyarak, çalışmama çok değerli katkılarda bulundu. Öte yandan, eskiden siyasi faaliyetin içinde bulunan Murat Dağdelen, özel notlarını ve arşivini bana açtı; kurucu üye Hüseyin Topgider, PKK içinde geçirdiği yirmi yıldan fazla süreyi anlatabilmek için yaklaşık yarım düzine toplantıya geldi; PKK’ya muhalif internet sitesi www.nasname.com’u yöneten Şükrü Gülmüş, başlangıç yıllarında PKK muhalifi olan Selim Çürükkaya gibi, PKK’nın işleyişine dair önemli içgörü sağlayacak yeni bağlantılar önerdi; Ayhan Çiftçi, Zeki Öztürk, Neval ve görüşme yaptığım onlarca başka isim sorularımı sabır ve dürüstlükle yanıtladı. Ardı ardına gelen soruları yanıtlamanın ötesinde, aileleriyle birlikte evlerini bana açarak, bu araştırma için Avrupa’da yaptığım yolculuklar sırasında önemli bir kolaylık sağladılar. Bunun gibi, Ala Rızgarî grubundan Hatice Yaşar sayesinde, hem Paris hem de Kürt tarihi içinde fırtınalı bir geziye çıkma imkânı buldum; Kürdistan Sosyalist Partisi kurucusu Kemal Burkay, bana cömertçe zaman ayırdı; yıllar boyunca, Paris’teki Kürt Enstitüsü yöneticisi Kendal Nezan bana hem bağlantılar sağladı hem de beni daima mükemmel ağırladı; bağımsız Kürt siyasetçi Şerafettin Elçi de sorularımı her zaman içtenlikle yanıtladı. 14 MacArthur Vakfı’nın sağladığı 18 aylık bir araştırma bursu sayesinde bu projeye başlayabildim.

Kimi başka isimler, bazı arkadaşlarım ve birkaç profesyonel isim de aynı derecede önemli katkılar sundular. Jim Ron’un fikirlerimi şevkle tartışmaya açık olması sayesinde tezlerimi daha iyi formüle edebildim; kendisi, aynı zamanda iyi bir arkadaştı, projeme inancını da hep korudu. Gülistan Gürbey’in Türkiye’nin Avrupa ve Irak ile ilişkileri konusundaki uzmanlığı paha biçilmezdi; Aram Nigogosyan, PKK üzerine yayınlanan yeni makalelerden beni sürekli olarak haberdar etti, kimi çevirileri gözden geçirdi; Kürtler konusunda uzman bir akademisyen olan Robert Olsen, birçok bölümü okuyup önemli yorumlarda bulundu; 1989’da Türkiye’ye konuyla ilgili ilk haber araştırmamı yapmaya gittiğimde bana eşlik eden Ömer Erzeren, yorumlarıyla belli bölümlere değerli katkılarda bulundu; bağımsız Kürt gazeteci Zeynel Abidin Kızılyaprak, Kürtlere ilişkin daha geniş bir politik çerçevede düşüncelerimi olgunlaştırmama yardım etti ve erişilmesi güç bazı bilgiler sağladı. Ayrıca, 1995 yılında Irak’ta birlikte bulunduğum Faruk Bildirici ile Namık Durukan hem meslektaş hem de arkadaş olarak benim için çok değerliler. Paris ve Berlin’deki, Kürtçe süreli yayınların eski sayılarıyla PKK üzerine kitapların geniş bir koleksiyonunu banndıran Kürt Enstitüsü kütüphanelerinden çok yararlandım. Ayrıca, Berlin Devlet Kütüphanesi’nin mükemmel Türk gazeteleri koleksiyonu olmasaydı araştırma sürecim çok zorlaşacaktı. Yavuz Önen ve Mehmet Ali Birand’la yıllar boyunca önemli fikir alışverişlerinde bulundum. Veli Yılmaz cezaevinden bırakılışının ardından çok kısa bir süre hayatta kaldı; fakat kendisiyle yaptığımız az sayıda konuşmayı değerlendirdim. Emil Galip Sandalcı’nın da çalışmama önemli katkıları oldu. Ayrıca, Wafa Amr, Emma Camatoy, Mitchell Cohen, Belinda Cooper, Caroline Fetscher, Suzy Goldenberg, Andrej Gustincic, Corry Guttstadt, Agnes Heller, Ertuğrul Kürkçü, Ziva Little, Jessica Lutz, Shanna Marcus, Nadire Mater, Judith Matloff, Anya Schiffrin, Hannes Stein, Liane Thompson, Nealy Troll ve Şahi15 ka Yüksel’e teşekkür borçluyum. Türkiye’den anmak istediğim başka isimler de var; lâkin konunun hassasiyeti bu isimleri vermekten beni alıkoyuyor. Son olarak, NYU Press’teki editörüm ilene Kalish, çok uzun olan ilk taslağı inanılmaz bir ustalıkla derledi; John Lister beni sürekli yüreklendirip destekledi; Sharon Moshavi hem yakın bir arkadaş hem de uzman bir editör olarak paha biçilmez bir katkıda bulundu. Yazım tarzıyla ilgili bir not olarak, okuyucunun, yer yer kullandığım Kürdistan ifadesine fazla anlam yüklememesini öneririm. Bu ifade, Kürtlerin çok uzun bir süredir yaşamakta olduğu bölgeyi anlatmak için kullanıldı, mesele edilen coğrafyaya dair politik bir iddiada bulunmak için değil.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir