Anatole France – Tanrılar Susamışlardı

Pont-Neuf bölgesi, devrimden önceki adıyla, Dördüncü Henri bölgesi üyelerinden, David’in öğrencisi ressam Evariste Gamelin, sabah erkenden kalkıp eski Barnabite’ler Kilisesi’ne gitti . Saray duvarl arının yakını ndaki dar ve loş bir meydanda yükselen bu kilise, üç yıldır, yani 21 Mayıs 1790’dan beri bölge genel mecl isinin toplantı ve çalışma merkeziydi. Yapının, zamanın ve insanların yıprattığı önyüzü iki klasik diziden meydana gelmiş, devrik konsollar ve meşalelerle süslenmişti. Di nsel resimler çekiçlerle vurula vurula ezilmiş, kapının üzerine kara haıilerle Cumhuriyet’in ünlü paralosı yazılmıştı: “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ya da Ölüm !” Evariste Gamelin kiliseye girdi. Bir zamanlar papazları n dinsel şarkılarını yansıtan bu taş duvarlar, artık karşıları nda y üksek dereceli belediye memurlarını seçmek ve bölge sorunları nı görüşmek içi n toplanan yurttaşları buluyordu. Duvarlardan, kutsal ların anıtları sökülmüş, yerlerine, Brutus’un, 1 Jean-Jacques’ın,2 Lepeltieri’nin3 anıtları konmuştu. Dinsel tören ve armağan masasının üstüne İnsan Hakları Bildirisi asılmıştı. Bölgenin, akşamın beşinden on birine kadar süren genel toplantıları, haftada iki kez olmak üzere, bu ki lise salonunda yapılıyordu. Tören kürsüsü bayrakla süslenerek söylev kürsüsü yapılmıştı. Epitre’in karşısındaki büyük kerevet, toplantıyı izlemeye gelen kadın ve çocuklara ayrılmıştı. Denetim Komitesi’nin on iki üyesinden biri olan, Thionville Alanı’nın marangozu Dupont yurttaş, kırmızı başlığı ve karmanyol ceketiyle, bu sabah da her zamanki yerinde, kürsü nün dibi ndeki nıasasındaydı . Masada, şişe, bardakl ar, yazı takımı ve yirmi iki gerici üyenin Konvansiyon’dan atı lmasım içeren, defter kalınlığında bir öneri vardı . Evariste Gamelin kalemi al ıp, öneriyi irnzaladı. Marangoz, “Bu dilekçeyi senin de imzalayacağından emindim Gamelin yurttaş. Katıksız bir devrimcisin sen, ama yazı k ki , bölge halkı henüz olgunlaşmadı, erdemden yoksun.


Denetim Komitesi’ne, bu dilekçeyi imzalamayanlara yurttaşl ık belgesi verilmemesini önerdinı” dedi. Gamelin, “Federalist hainleri susturmak için alınacak bütün önlernIeri kanımla imzalamaya hazırım. Murat’nın ölümünü istedi ler: Kahrolsunlar!” diye cevapladı. “Ne çekiyorsak üyelerin kayıtsızlığı, ilgisizliği yüzünden çekiyoruz. Bölgemizde oy hakkı olan dokuz yüz yurttaş var, ama toplantılara elli kişi bile katılmıyor. Dün yirmi sekiz kişiyle toplandık.” “O halde gelmeyenler için para cezası koymak gerekir. O zaman bak nasıl gelirler.” “Ya, ya! Hepsi gelse o. zaman da gerçek yurtseverler azınlıkta kalırdı” dedi kaşlarını çatarak marangoz … “Yurttaş Gamelin, domuzcukların sağlığına bir bardak şarap içmek ister misin? . ” Evangile’in bulunduğu yandaki ki lise duvarı na kara bir el çizilmişti. Elin işaretparmağı Yurttaşlık Komitesi, Denetim Komitesi ve Yardım Komitesi’ne giden geçidi gösteriyordu. Bu komitelere birkaç adım kala, dinsel tören eşyalarının konduğu odanın üstünde Askeri Komite yazılıydı . Gamelin kapıyı itti. Kitaplar, kağıtlar, çelik külçeler, fişekler ve güherçileli toprak örnekleriyle kaplı bir masada yazı yazmakta olan komite yazmanma yaklaştı .

“Selam Trubert yurttaş, nasılsın?” “Ben mi, demir gibiyim !” Askeri Komite’nin yazmanı Fortune Trubert, sağlığıyla ilgilenen herkese, sözü uzatmamak için bu kestirme cevabı veriyordu. Henüz yaşı yirmi yediydi , ama teni solmuş, saçları dökülmüş, elmacık kemikleri kızarmış, sırtı kaınburlaşmıştı . Kuyumcular Rıhtımı’nda gözlükçülük yapan Fortune Trubert, artık kendini tamamen belediye işlerine vermiş, tek sahibi olduğu eski evini de I 79l’de yaşlı bir ticarethane memuruna bırakmıştı . Yirmi yaşında ölen ve dokunakl ı anıları mahalledeki birkaç yaşlının yüreğinde yaşayan annesi , tutkulu, tatlı ve güzel gözlerini oğluna miras bırakmıştı . Sağlam, dürüst ve pratik zekası ise. saraya mal satan, gözlük mühendisi babasından kalmıştı . Aynı dert otuzuna varmadan babası nı da alıp götürmüştü. Başını yazıdan kaldırmadan cevap verdi : “Ya sen yurttaş, nasılsın, iyi misin?” “iyiyi m. Ne var ne yok?” “Hiç, gördüğün gibi ! Hiçbir hareket yok.” “Durum nasıl?” “Durum mu, her zamanki gibi !” Durum korkunçtu. Cumhuriyet’in en gözde ordusu Mayence’da kuşatılmıştı. Valenciennes sarı lmıştı . Vendee’liler Fontenay’yi ele geçirmişti. Lyon başkaldırmıştı. Cevennes’lılar ayaklanmıştı .

Sınır İspanyollara açılmıştı. Bölgelerin üçte ikisi kuşatılmış ya da ayaklanmıştı. Paris aç, yoksul, parasız pulsuz, AVusturyalıların top ateşleriyle dövülüyordu. Fortune Trubert, sakin, önündeki yazıyı yazıyordu. Komün, Vendee’ye on iki bin kişilik bir kuvvet gönderilmesini kararlaştırmıştı. Bölgeler bu kararı yerine getirmekle yükümlüydüler. Fortune Trubert, Pont-Neuf kesiminin, eski adıyla “Dördüncü Henri” bölgesinin silahlandmlması ve silah altına alınması konusundaki önerileri kaleme alıyordu. Tüm savaş tüfekleri görevlilere teslim edilmeli, bölge ulusal muhafızlığı av tüfeği ve kargıyla yetinmeliydi . “Luxembourg’da eritilip top döktürülecek çanlarla ilgili bilgiyi getirdim” dedi Gamelin. Evariste Gamelin, meteliksiz bir insan olmasına rağmen, bölgenin en etkin üyeleri arasına girebilmişti . Yasalar böyle bir ayrıcalığı, üç günlük çalışma bedeline denk bir vergiyi ödeyebilecek zenginlikteki yurttaşiara tanımıştı . Seçmenin, seçilebilmek içinse on günlük çalışma bedeli ödemesi gerekiyordu, ama eşitlik ilkesine candan bağlı, kendi özerkliği üstüne titreyen Pont-Neuf kesimi, seçmek ve seçilebilmek hakkını, ulus’ aı muhafız elbisesini diktirecek kadar parası olan her yurttaşına. tanımıştı . Bölgenin en etkin yurttaşı ve Askeri Komite’nin üyesi Gamelin de, ancak kendi ulusal muhafız elbisesini kendisi diktirebilecek kadar zengin yurttaşlardan biriydi. Fortune Trubert kalemi elinden bıraktı : “Evariste yurttaş, Konvansiyon’a git de toprağı nasıl, neyle kazacağıınızı, biriken toprağı , molozları nası l kaldıracağımızı, güherçi leyi nereden bulacağımızı sor.

Topa sahip olmakla iş bitmiyor, barut da gerek li” dedi. Küçük, kambur bir adam, kulağı nda kalem, elinde kağıtlarl a odaya girdi. Denetim Komitesi ‘nden Beauv isage yurttaştı . “Kötü haberlerim var yurttaş: Custine, Landau’yu düşmana bırakıp çeki lmiş.” “Custine hainin biri !” diye haykırdı Gamelin. “Giyotine veri lecek adam!” dedi Beauvisage. Trubert’in sesi biraz heyecanlıydı , ama o alışılmış dinginliğini bozmamıştı . “Konvansiyon, Halk Esenlik Komitesi’ni elbette iş olsun diye kurmadı. Custine’in durumunu inceleyecek. İster yeteneksiz, ister hain olsun, değiştirilecek, yerine yenıneye kararlı bir general atanacak. Böylece işler yoluna girecek.” Kağıtları karıştırıp yorgun gözlerle baktı: “Askerlerimiz görevlerini yürek rahatlığıyla yeri ne getirebilmek için, geride bıraktıkları ev halkı adına endişe duymamalı. Sen de aynı fıkirdeysen Gamelin yurttaş, gelecek toplantıda, Yardım Komitesi’yle, Askeri Komite’nin, askerde adamı bulunan muhtaç ailelere yardım konusunu görüşmesini önerel im.” “Işler yoluna girecek’4 diye mırıldandı gülerek. Tahtadan masasının önünde, tehlike içindeki yurdun esenliği için her gün on iki, on dört saat çalışan, bir bölge komitesinin bu kendi halindeki yazmanının, devce görevleri bu küçük olanaklarla nasıl yerine getireceğim diye düşündüğü yoktu.

Bütün yurttaşlarını ortak bir çaba için birleşmiş gördükçe kendini daha çok ulusuna veriyor, yaşantısı büyük bir halkın yaşantısının bölünmez bir parçası oluyordu. O da, coşkun, sabırlı, her bozgundan sonra erişilmez olduğu kadar da kesin bir utkuya özlem duyanlardandı. Mutlak kazanmalıydılar. Hiçbir şey olmadıkları halde krallığı yıkan, eski bir dünyayı altüst eden bu insanlar, bu küçük gözlük mühendisi Trubert, bu adı sanı duyulmadık ressam Evariste Gamelin, düşmanlarından elbette teşekkür beklemiyorlardı. Ya kazanacaklar ya da öleceklerdi. Yüreklerindeki ateş, davranışlanndaki açıklık da bundandı.Evariste Gamelin, kiliseden çıktıktan sonr::ı, adını tutsaklık nedir bilmeyen bir kentten alan Thionville Alanı’na, eski adıyla Dauphin Alanı ‘na yöneldi . Paris’in en işlek mahallesindeki bu alan, bir yüzyıldan beri eski güzel görünümünü, düzenini yitirmişti . Dördüncü Henri zamanında yüksek memurlar için yaptırı lmış, kırmızı kiremitli, ak taşlı, üç yüzlü evler şimdi bambaşka bir kıl ığa bürünmüş, o güzelim kayağan taşlı çatı ların yerini, yürekler acısı alçı katlar almıştı. Kimi evler yıkılmış, yerlerine alçıyla baştan savma boyanmış kirli evler kurulmuştu. Evlerin yüzleri düzensiz, yoksul, kirli, pencereleri irili ufaklıydı. Küme küme yığılmış bu daracık yapı ların önlerini, ateşlikler, kuş kafesleri, kurumaya asılmış çamaşırlar süslüyordu artık. Bir yığın zanaatçı oturuyordu bu evlerde. Kuyumcular, maden oymacıları, saatçiler, gözlükçüler, matbaacılar, çamaşır satıcıları, şapkacılar, temizleyiciler ve krallık adaletiyle başı hiçbir zaman derde girmemiş birkaç yaşlı hukukçu. Sabahtı ve ilkyazdı.

Kişiyi tatlı bir şarap gibi esrikleştiren günün ilk ışıkları duvarlarda gülümsüyor, çatılarda kıvançla akıyordu. Giyotin bıçaklan yukarı çekilmişti . Altında saçları karmakarışık hizmetçi kadınlar koşturuyordu. Devrim Mahkemesi yazmanı görevine gitmek için evden çıktı. Geçerken ağaçlar altında oynaşan çocukların yanaklarını okşadı . Bütün Pont-Neuf, alçak Dumouriez’nin ihanetini haykırıyordu. Evariste Gamelin, Saat Rıhtıını’nın layısındaki Dördüncü Henri zamanından kalma bir evde oturuyordu. Bir önceki hükümdar zamanında yapı lmış kiremit tavanlı küçük çatı hesaba katılmazsa, ev, de· nilebitir ki , eski güzelliğini yitirmemişti. Birkaç eski saylavın oturdufru bu evi, içi ndeki burjuva aileleri nin ve zanaatçı ları n arzuları na uydurmak için böl meleri n ve set ieri n sayısı artırılmıştı. Reın acle yurttaş, bu yüzden, eni nden boyundan kırpı la kırpı la daracık kalmış bir asma katta oturuyor , camlı kapıdan bakı ldığı nda , ensesi tavana değel i değecek, tezgaha bağdaş kurmuş, bir ulusal muhafız elbisesi diktiği görül üyordu. Karısı Remacle yurttaş ise, yahni ve kızarmış patates dumanlarıyla kiracılan zehirleyip duruyordu. Kapı nın eşiğinde kızları küçük Josephine, baştan ayağa melasa bulanmış, ama bir ilkyaz günü kadar güzel, marangozun Mouton adlı köpeğiyle oynuyordu. Göğsü ve kalçaları kadar gönlü de bol karısı Remacle yurttaş, Denetim Komitesi’nin on iki üyesinden biri olan komşusu Dupont yurttaşı lütfundan yoksun bırakmıyordu. Kocası fena halde şüphe)j!niyordu ondan. Bu yüzden de karıkoca Remacle’lerin, kavga da etseler, barışsalar da, şamataları eksik olmuyordu evde.

Üst katlarda Saat Rıhtımı ‘nda dükkanı olan kuyumcu Chaperon yurttaşla bir sağl ık memuru, bir hukukçu, bir altın dövücüsü ve birçok saray memur:u oturuyordu. E variste Gamelin, merdivenleri tırmanıp son kat olan dördüncü kata kadar çıktı. Bir resim atölyesi, bir de annesi nin kaldığı oda vardı burda. Du�ara dayalı bir merdivenden tavan arasına çıkılıyordu. Oldukça yaşlı, şişman, pembe tenl i, güzel y üzlü bir adam kocaman balyayı kucaklamış, “Hizmetçimi Yitirdim” şarkısını mınidana mınidana merdivenden iniyordu. Mırıldanmayı kesip çok nazik bir biçimde “günaydın” dedi Gamelin’e. Gamelin adamı kardeşçe selamiayıp elindeki dengi indirmesine yardım etti. İhtiyar, yükünü yeniden kucaklayıp, “Bu kuklalan Yasa Sokağı’ndaki bir oyuncakçıya satmaya götürüyorum. Neler neler var burda, bütün bir halk var. Hepsi de benim eserim, ne kıvanç, ne de hüzün bilmeyen bu ölümlü bedenleri benim ellerim yarattı . İyi yürekli bir Tann olduğum için başlarına hyin koymadım” dedi . Eski soylulardan ve eski kesenekçi Maurice Brotteaux yurttaştı bu. Bir zamanlarki adıyla Bay des Ilettes. Kürsü Sokağı ‘ndaki evinde verdiği akşam yemekleri pek ünlüydü. Bir savcının karısı olan güzel Rochemaure bamfendi de bu yemekli şölenleri ışıl ışıl süsleyen değerli konuklardandı.

Bu kusursuz yetkin hanım, Maurice Brotteaux des llettes’e ticarethaneleri, oteli, toprakları, toprak gelirleri ve unvanı eli nde bulunduğu sürece sadık kaldı . Sonra devrim, varını yoğunu aldı . Hayatını araba kapılan altında, portreler boyayarak, Megisserie Rıhtımı’nda börek ve krep yaparak, halk temsilcilerinin söylevlerini yazarak, genç yurttaşiara dans dersleri vererek kazanmaya başladı . Şimdi merdivenle inip çıktığı ve ancak eğilerek ya da oturarak yaşayabildiği basık tavanlı daracık çatıda, bütün eşyası bir zamk tenekesi, bir bağ sicim, bir kutu suluboya, birkaç kağıt parçası, kuklalar yapıp oyuncak toptancılarına satıyordu. Gezici satıcılar, toptancılardan aldıklan bu kuklaları, küçük çocukların sevdiği diğer göz alıcı oyuncaklarla birlikte Champs-Eiysee Alanı’nda sırıklar ucuna asıp dolaştınyorlardı. Bunca sıkıntılar içinde, bunca yoksulluğa, talihsizliğe rağmen, yine de kendini kapıp koyvermiyor, ceketinin ağzı kuyu gibi açık koca cebinde gezdirdiği Lucrece’ini 1 okuyarak eğlenmeye çalışıyordu. Evariste Gamelin, kapıyı şöyle bir itip açıverdi. Yoksulluğu bir bu işe yarıyor, kapıyı kilitleme zahmetinden kurtuluyordu. Annesi, alışkanlık eseri kapıyı arkadan sürgülediğinde, “Neye yarar be anam, örümcek ağlarını çalacak değiller ya … Benim resimlere gelince, hele onlara kimse dokunmaz, merak etme” diyordu. İşliğinde, kalın bir toz katmanının altında ya da duvara yaslanmış bir yığın tuva! vardı. O da, o zamanlar pek rağbette olan eğlendirici sahneler çizmişti . Düz, parlak ve mahçup bir fırçadan ok atan avcılar, uçan kuşlar, tehlikeli oyunlar, mutluluk düşleri, kaz çobanları, göğüsleri güllerle süslü çoban kızları vurmuştu tuvale. Ama bu tür resimler hiç de ateşli karakteriyle bağdaşmıyordu. İsteksizce çizilmiş olan bu sahneler, ressamın ruh durumunu, yapısını pek iyi belirtiyordu. Gamelin’in asla erotik bir ressam olamayacağını söyleyenler yanılmıyorlardı.

Henüz otuz yaşında bile olmamasına rağmen, bu tür konular, bu tür duygular çoktan unutulup gitmiş eski zamanlardan kalma geliyordu ona. Bu sahnelerde saltanatın o bozuk erdemini, saray. mensuplarının utanç verici reziliikierini buluyordu. Bu iğrenç konuları işlemiş olduğu bayağı şeylerle zaman yitirmiş olduğu için kendini hor görüyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir