Andrey Tarkovski – Mühürlenmiş Zaman

On beş yıl önce bu kitabın ilk taslakları üzerinde çalışırken zaman zaman tereddüde kapılmaktan kendimi alamamıştım: Acaba bunca emeğe değer mi? Üst üste film çekmek ve bu arada ortaya çıkan teorik sorunları kendim için, öylesine, pratikte çözüp geçmek daha iyi olmaz mı? Ne var ki çalışma hayatım, uzun yıllar, yeni bir filme başlamadan önce katlanmak zorunda olduğum, insana eziyet veren bekleyişlerle geçti hep. Çalışmalarımın amacı, sinema sanatını diğer sanatlardan ayıran özellikler ve bu ayrımdan doğan sinemanın kendine özgü imkanları üzerinde düşünecek bol zamanım oldu böylece. Kendi deneylerimi meslektaşlarımın edindikleri bilgilerle karşılaştıracak kadar bol vaktim ve fırsatım vardı. Sinema teorisiyle ilgili sayısız yazı vii Andrey Tarkovski. okudum ve okuduklarım beni çok az tatmin e tti; hatta tam tersine, bütün bu yazılar bende itiraz etme isteği uyandırdı. ltiraz etmeli ve sinema sanatının görevleri, amaçları ve sorunlarıyla ilgili kendi görüşlerimi savunmalıydım. Çalışmalarıma yol gösteren ilkelerin bilincine vardıkça, bildiğim, öğrendiğim sinema teorilerinden uzaklaşıyordum. Öte yandan, bütün benliğimle bağlı olduğum sanatın temel yasalarıyla ilgili görüşlerimi dile getirme arzusu da giderek güçleniyordu içimde. Kaldı ki filmlerimi seyretmiş olan insanlarla giderek daha sık yüz yüze gelmem, beni, mesleğimle ilgili görüşlerimi ve çalışma tarzımı, esaslı ve olabildiğince ayrıntılı biçimde dile getirme. ye zorluyordu. Filmlerimle kendilerine aktardığını olayları kavrama ve sorularına cevap bulma konusunda seyircilerimin gösterdiği ısrarlı çaba, sinema ve genel anlamda sanat hakkındaki çelişki dolu ve düzensiz düşüncelerimi iyi kötü toparlamama sebep oldu. ltiraf etmeliyim ki film çektiğim bütün bu yıllar boyunca seyircilerimden aldığım ve her zaman büyük bir dikkat ve ilgiyle okuduğum mektupların zaman zaman beni öfkelendirdiği oldu. Ama genelde benim için olağanüstü bir ilham kaynağı oluşturduklarını da inkar edemem; her şeyden önce, birbirinden farklı bir yığın soru ve düşünceyle dolu oldukça teşvik edici bir paket. Seyircilerimle aramdaki, zaman zaman yanlış anlamaların ağır bastığı ilişkimi açıklığa kavuşturmak için özellikle tipik bir-iki mektubu örnek göstermek istiyorum. Leningrad’dan inşaat mühendisi bir kadın, bana şöyle yazmıştı örneğin: Filminiz Ayna’yı izledim.


Hem de sonuna kadar. Oysa biraz olsun bir şeyler anlayabilmek, filmdeki kişileri, olayları, anıları bir şekilde birbirine baglayabilmek için samimiyeıle kendimi zorlamakıan daha ilk yarım saatte başıma agrılar girmişti … Biz zavallı seyirciler iyi, kötü, halla genelde çok kötü filmler izleriz; bazen vasat da olabilirler, bazen de tam anlamıyla sıra dışı. Bir biçimde hepsini de anlamak mümkün. Onları ya beğenirsiniz ya da burun kıvırır, unutup gidersiniz. Ama ya bu? … Gene bir mühendis -bu kez Sverdlovsk’dan- filmime duyduğu nefreti saklamaya bile gerek duymuyor: ix Ayna ( 1975) filminden bir görüntü. Ne zevksizlik, ne saçmalık! iğrenç bir şey! Bence filminiz tam bir riyasko. Seyirciye biraz olsun yaklaşamıyor bile, oysa en önemli unsur seyirci degil midir? Mektubun yazarı, işi, sinema dalından sorumlu siyasi komiserden hesap sormaya kadar vardırmış: “Nasıl oluyor da Sovyetler Birliği’mizin sinema sorumluları böyle bir kepazeliğe göz yumabilmişler?” Film piyasasını denetleyen siyasi komiserler adına şunu söyleyebilirim ki bu tür ‘kepazelikler’e son derece seyrek göz yumulur. Ortalama beş yılda bir. Bu tür mektupları okuyunca umutsuzluğa kapılıp, kimin için ve ne adına çalıştığımı sormaktan kendimi alamıyorum. Elbette moralimi düzelten mektuplar almıyor değildim. Gerçi bunlar da çalışmalarımın hiçbir şekilde anlaşılmadığını kanıtlıyorlardı ama, en azından perdede olup bitenlerden bir şeyler anlama gayretini yansıtıyorlardı. Bu seyirciler örneğin şöyle yazıyorlardı: Şuna inanıyorum ki Ayna’nızla baş edemeyip son çare olarak yardımınızı dileyrn ne ilk ne de son kişiyim. Tek tek epizodlar şeklinde ele alındığında film çok güzel. Ama bunlan birbirleriyle nasıl birleştireceğiz? x Veya Leningrad’dan başka bir kadın seyircinin mektubu: Filme nasıl yaklaşacağımı bir türlü bulamadım, hem içerik hem de biçim olarak bana hiçbir şey anlatmıyor. Bunun sebebi nedir? Sinema konusunda hiç de cahil sayılmam … lvan’ın Çocukluğu ve Andrcy Rublov adlı eski filmlerinizi de izledim.

Her şey açıktı . Aynı şey, bu film için kesinlikle söylenemez … Bence her gösteriden önce, seyirci onu bekleyen şeye hazırlanmalı. Yoksa kendini çaresiz ve yetersiz hissetmekten kaynaklanan bir bıkkınlığın o yavan tadı kaplıyor içini. Sayın Andrey! Mektubuma cevap verecek durumda değilseniz, lütfen, sizden rica ediyorum, bu film hakkında bir şeyler okuyabileceğim kaynaklan bildirin, hiç değilse! … Ayna üzerine yazılı hiçbir kaynak olmadığı için mektubu cevaplayamadığımı ve bundan duyduğum üzüntüyü belirtmeliyim. Ayna hakkında hiç yazı yayınlanmadı; Goskino* ve Filmbirliği oturumlarında ‘seçkincilik’ damgası vurarak Ayna’yı reddeden, sonra da bu görüşlerini Ishusstvo hino’da * * yayınlayan meslektaşlarımın resmi suçlamaları dışında tabii. Ancak bu suçlamalar beni pek fazla etkilemedi. Çünkü artık bir seyirci kitlesine sahip olduğuma, filmlerimi seyretmeye gelen ve seven insanların varlığına giderek daha fazla inanmaya başlamıştım. Bilimler Akademisi Fizik Enstitüsü çalışanlarından biri, enstitünün duvar gazetesinde çıkan bir yazıyı göndermişti bana: Tarkovski’nin filmi Ayna, bütün Moskova’da olduğu gibi Bilimler Akademisi Fizik Enstitüsü’nde de büyük ilgi topladı. Filmin yönetmeniyle şahsen tanışma isteğini, ne yazık ki çok az kişi gerçekleştirebildi (maalesef bu notu gönderen de bunu başaramadı). Tarkovski’nin filmsel malzemeyle nasıl olup da felsefi açıdan bu denli derin bir yapıt ortaya çıkarabildiğini kavramakta güçlük çekiyoruz. Sinema seyircisi alışmıştır, gittiği filmde bir öykü, bir eylem, kahramanlar ve genellikle bir ‘mutlu son’la karşılaşmayı bekler. Tarkovski’nin filmlerinde de bu tür unsurlar arıyor, sonra da hayal kınklığı içinde evine dönüyor, çünkü umduklarının hiçbirini bulamamıştır. *) Goshino: Sovyetler Birliği’nde nim işlerinden sorumlu organ; en yüksek karar ve yönetim hakkına sahip bakanlık düzeyinde bir kuruluş. **) lshusstvo hino (Sinema Sanatı): Goskino ve Film Birliği tarı.fından çıkartılan, 1931 ‘de kurulmuş, aylık teorik siıiema dergisi.

Mühürlenmiş Zaınan’ın pek çok bölümü önce burada yayınlanmışur. xi Bu film ne anlatıyor? insanları. Ama off-voice’u lnokenti Smoktunovski’nin* üstlendiği somut bir insanı değil. Hayır. Bu, daha çok senin hakkında, baban ve büyükbaban hakkında bir film. Bu, senden sonra yaşayacak ama yine de ‘sen’ olan insanı anlatan bir film. Dünyanın bu yüzünde yaşayan bir insanı anlatıyor. insan, dünyanın bir parçası, ama dünya da onun bir parçası. Geçmişe ve geleceğe karşı kendi hayatını ortaya koymalı. işte, filmin konusu. Bu filmi hiçbir iddia taşımadan, öylesine izleyin ve kendinizi Bach’ın müziğiyle Arseni Tarkovski’nin** şiirlerine kaptırıp gidin! Tıpkı yıldızları , denizi, güzel bir manzarayı izler gibi… Matematiksel bir mantığa bu ntmde rastlayamazsınız. Zaten matematiksel mantığın insanın ne olduğunu ve hayatımın anlamını açıkladığı nerede görülmüş ki ?! ltiraf etmeliyim ki, profesyonel eleştirmenlerin açıklamaları ve yorumları, övücü nitelikte olsalar bile beni sık sık hayal kırıklığına uğratmıştır. En azından eleştirmenlerin çalışmalarıma eninde sonunda kayıtsız kaldıkları, belki de kendilerini çaresiz hissettikleri duygusunu içimden bir türlü söküp atamam. Kendi gördüklerine ve yaşadıklarına inanmaktansa, sıradan sinema teorilerinin basmakalıp görüşlerine ve tanımlarına bel bağlamaktan nedense pek kurtulamıyorlar. Filmlerimin etkisinden henüz kurtulmamış seyircilere rastladığımda ve yabancı hayatların itiranarla dolu mektuplarını okuduğumda gerçekte niçin çalıştığımı daha iyi kavrıyorum.

Ve işte o zaman, gerçekten onayladığımı hissediyorum. Ama bu insanlara borçlu olduğum -yaygın deyimiyle- görevlerimi ve sorumluluğumu da … Bir sanatçının yalnızca kendisi için bir şeyler yaratabileceği düşüncesini hiçbir zaman kabullenemedim. Bir eserden, sanatçının kendisinden başka hiç kimsenin yararlanmayacağı inancında değilim … Neyse, bu konuya ilerde tekrar döneceğim … Gorki’den bir kadın seyirci şöyle yazmıştı: Ayna için çok teşekkürler. Her şey, aynen çocukluğumdaki gibi … Bunu nasıl ögrenebildiginizi merak ettim dogrusu. O zaman da ııpkı böyle bir rüzgar, böyle bir fırtına esmişti. ‘Galka. kl’ıliyı dışarı at!’ diye bağıran bir büyükanne … Karanlık bir oda.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir