Angela Nanetti – 100 Şatolu Çocuk

Aydınlığı gökyüzüne yayılan, her yere sızan güneşin, en küçük ışınının bile, ‘İlkbahar geldi!’ diye şen çığlıklar attığı, güzel bir nisan günüydü. Güneş ışınları, gökyüzünün mavisiyle, kırlangıç ve serçelerin kanatlarının siyahı arasında bir zıtlık yaratıyor, insanları başlarını kaldırıp hayranlıkla gökyüzüne bakarak yürümeye zorluyordu. İlkbahar, sonunda geldi! Oysa Viola, yatağında pek mutlu değildi; birkaç gündür, pek ender olduğu gibi, hastaydı ve sık sık olduğu gibi, yine cezalıydı. Cezalı olmak, diğer çocuklar bahçede oynarken, çamaşırhanede bir saat kapalı kalmak demekti. Çamaşırhanede, sanayi tipi iki çamaşır makinesi, kirli dolabı, süpürgeler, deterjanlar ve iki çamaşır askısı vardı. Cezada olmak, kendi sandalyeni oraya götür100 ŞATOLU ÇOCUK 11 mek, oturmak ve düşünmek demekti. Neyi düşünecekti? Rahibe Giustina, “Yaptığın hatayı,” diyordu. Viola yaptığı hatalar hakkında düşünmeyi sevmiyordu, çünkü hemen her zaman, haklı olduğunu düşünüyordu. Düşünmek yerine, hayal kurmayı daha çok seviyordu. Cezada olduğu zamanlar, şatolar hakkında düşlere dalmak hoşuna gidiyordu. Şimdiden doksan dokuz şatosu olmuştu: Birinin altın kaplamalı kulesi, birinin horoz ibiği renginde pervazları vardı; biri kalp biçiminde pencereleri olan yuvarlak bir şatoydu, bir diğeri dağın tepesinde, bulutların arasındaydı; öteki masmaviydi ve sarı renkte, açılır kapanır bir köprüsü vardı… Prenses Viola ve saray halkı için doksan dokuz şato. O gün Viola’nın ateşi çıktığından Rahibe Giustina, hatasını yatağında düşünmesine izin vermişti. “Noemi’nin saçını çektin ve Salvo’yu tırmaladın.” “Bana zıp zıp tavşan diyorlar.” Doğrusunu söylemek gerekirse, durum başta böyle değildi.


Bir yerden sonra Noemi’ye, “Neden bu salak hep peşinde?” dedikten ve Noemi de ona, “Sana ne?” diye cevap verdikten sonra, işler değişmişti. Noemi dolabından bir şey almak için odaya çıkmış, Salvo da peşinden gitmişti. Salvo, Noemi’yi göl12 Angela Nanetti ge gibi izliyordu; ne erkek kardeşi ne de akrabasıydı. Hep yapışıktı ona. Herkes, sevgili olduklarını söylüyordu ve Noemi de dahil, hep beraber gülüyorlardı. Sonra Noemi, aradığı şeyi dolabında bulmuş; paza r günü annesi’nin hediye ettiği, üstünde pembe çiçek olan saç tokasını alıp saçına takmıştı. Salvo’ya, “Nasıl durdu?” diye sormuş; Viola da, “İğrenç,” demişti. İşte o zaman Noemi ona, “Tavşan,” deyip, ağzını burnunu büzerek, tavşan taklidi yapmıştı. Bu başlangıçtı, daha sonra da Rahibe Giustina’ mn söyledikleri olmuştu; Viola yataktan fırlamış, Noemi’nin saçlarından pembe çiçekli tokayı ve doğrusunu söylemek gerekirse, tokayla birlikte bir tutam saçı da çekip koparmıştı. Noemi bağırmaya başlamış; Salvo da, Viola’nın arkasından, bacağını morartacak kadar güçlü bir tekme savurmuştu. “Onlar senden küçük, anlayışlı olman gerekirdi.” Birisi tavşan dediğinde, Viola’da anlayış, sabır kalmıyordu; hele bir de tekme atarlarsa, hiç. Rahibe Giustina bunu çok iyi biliyordu; derin bir nefes almış ve Viola’nın saçlarını okşamıştı. “Bu kez çamaşırhaneye gitmek yok. Hatan hakkında yatağında düşün.

” Ancak o gün, Viola’mn morali bozuktu, bahçeden çocukların sesleri duyuluyor, aklına bir türlü yeni bir şato gelmiyordu. Verilen ceza haksızlıktı, ateşi 100 ŞATOLU ÇOCUK B de haksızlıktı, her şey haksızlıktı. Diğer çocukların hafta sonu anne babalan vardı, hepsi hafta sonlarında Gökkuşağı Evi’nden ayrılıyor, yalnızca Rahibe Giustina’yla o kalıyordu. Neden? Çünkü tavşandudaktı ve kimse onu istemiyordu. Rahibe Giustina, “Hiç de değil. Uslu ve terbiyeli olmuyorsun da ondan,” diyordu. Viola yatağından inmiş ve yalınayak pencerenin kenarına gitmişti. Bahçedekiler saklambaç oynuyordu. Oscar, bir ağaca dayanmış, sayıyordu. Tania onun arkasına saklanmış, kıkırdıyordu. Salak. Oysa en iyi saklanılacak yerleri yalnızca Viola bulurdu, saklanmayı en çok o seviyordu, o… O sırada, sarıkırmızıturuncu renkli bir güneş ışını, bir kılıç gibi, ağaçların zirvelerinden sızmış, dosdoğru ona doğru gelmişti. Hayır hayır, kılıç gibi değil, açılır kapanır köprü gibiydi; burası da Büyük Gökkuşağı Evi değil, Viola’nın doksan dokuzuncu şatosuydu. Bu durumda, şatonun sahibesi Viola olduğuna göre, canı istediği zaman oradan çıkıp gidebilirdi.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir