Anne McCaffrey – Dragonriders of Pern III – Ejder Sarkisi

Davulcu, vur; gaydacı, üfle; Vur, arpçi; asker, git; Ateşi özgür bırakın ve otları dağlayın, Doğan Kızıl Yıldız geçinceye dek. Sanki doğa unsurları da yaşlı, nazik Arpçı’nın ölümüne yas tutuyormuş gibiydiler, üç gündür esen lodos, cenaze mavnasını bile Liman Mağarasının güvenliğine hapsetmişti. Fırtına, Reis Yanus’a kafasındaki açmazı enine boyuna düşünmek için fazlasıyla zaman sağlamıştı. Fırtına ona ritim duygusu ve müzik kulağı olan her erkekle konuşma fırsatı vermişti ve hepsinin de yanıtı aynıydı. Yaşlı Arpçiyı Cenaze Ezgisiyle gerektiği gibi onurlandıramazlardı, ama Menolly bunu yapabilirdi. Yanus bu yanıt karşısında homurdanıp ayağını yere vurmuştu. Bu yanıt karşısındaki memnuniyetsizliğini ve hüsranım dile getiremeyecek oluşu aklından çıkmıyordu. Menolly sadece bir kızdı: üstelik doğru düzgün bir kız olamayacak kadar da uzun boylu ve sıskaydı. Menolly’nin ne yazık ki tüm Yarıçember Deniz Kalesinde herhangi bir çalgıyı yaşlı Arpçı kadar iyi çalabilecek tek kişi olduğunu kabullenmek onun sinirlerini tepesine çıkarıyordu. Kızın sesi kusursuzdu, tellerdeki, tokmaktaki ya da kavaldaki parmakları becerikliydi ve Cenaze Ezgisini de biliyordu. Ya-nus emindi ki, bu sinir bozucu çocuk, yaşlı Peti-ron ölümcül bir ateşle yanmaya başladığından beri bu şarkıyı prova edip duruyordu. Fırtınanın hızını kaybetmeye başladığı akşam karısı Mavi ona, “Onun şereflendirmesi gerek, Yanus,” demişti. “Önemli olan Petiron’un uygun şekilde istirahata ezgiyle uğurlanması. Kimse şarkıyı kimin söylediğini kaydetmek zorunda değil.” “Yaşlı adam öleceğini biliyordu.


Neden erkeklerden birine öğretmedi ki?” “Çünkü,” diye cevapladı Mavi sesinde hafifçe bir sertlikle, “balık varken ona ayıracak bir tek adamın bile yoktu.” “Genç Tranilty vardı…” “Ista Deniz Kalesi’ne evlatlık gönderdiğin.” “Ya Forolt’un küçük oğlu…” “Onun sesi değişiyor. Hadi Yanus, şarkıyı söyleyen Menolly olmak zorunda.” Yanus uyku postlarına sarınırken kaçınılmaza karşı öfkeyle söylendi. “Herkesin de sana söylediği bu değil mi? O zaman bir mecburiyet olan bu şeyi neden bu kadar büyütüyorsun ki?” Yanus gevşedi ve boyun eğdi. “Yarın iyi balık çıkacak,” dedi karısı esneyerek. Mavi onun zorunlu hareketsizlikten dolayı öfke dolu ve kusur bulmaya hazır şekilde Kale’de ge-zinmesindense, balık avında olmasını yeğlerdi. Onun Yarıçember’in şimdiye dek gördüğü en iyi Reis olduğunu biliyordu: Kale zenginleşiyordu, depo mağaralarında takas için depolanmış bol miktarda mal vardı; birkaç Devirdir hiç adam ya da gemi kaybetmemişlerdi ki, bu onun havadan ne kadar iyi anladığını gösteriyordu. Ama kötü havada suya batıp çıkan bir güvertede evindeymişçesine rahat olan Yanus, karada beklenmedik olaylar karşısında zorlandığında sürüklenip gidiyordu. Mavi, Yanus’un en küçük çocuklarından hoşnut olmadığının fazlasıyla bilincindeydi. Mavi de kızı çileden çıkartıcı buluyordu. Menolly çalışkandı ve parmakları becerikliydi, özellikle de sıra Arpçı Zanaatındaki herhangi bir müzik aletini çalmaya gelince iki kat daha becerikliydi. Belki, diye düşündü Mavi, kızın öğrenmesi gereken tüm Eğitim Şarkılarını ezberledikten sonra devamlı yaşlı Arpçı’nın yanında takılıp kalmasına göz yummakla iyi etmemişti. Ama Menolly’nin yaşlı Arpçı’ya bakıcılık etmesi, düşünecek soranların sayısının bir eksilmesi anlamına geliyordu ve Petiron’un arzusu da buydu.

Hiç kimse bir Arpçı’nın isteklerini ona çok görmezdi. Ah, neyse, diye düşündü Mavi, geçmişi bir yana bırakarak, yakında yeni bir Arpçı gelecekti ve Menolly bir genç kıza yakışır işlere koşulabilecekti. Eıtesi sabah fırtına dinmişti: gökyüzü bulutsuzdu, deniz çarşaf gibiydi. Cenaze mavnası, Liman Ejder Şarkısı Mağarası’nda donanmıştı, Petiron’un kaydırma tahtası üstündeki bedeni, Arpçı mavisine sarılmıştı. Tüm Filo ve Deniz Kalesi halkının çoğu, kürekli mavnanın peşi sıra, Nerat Derinliğinin üzerindeki akıntıya doğru gidiyorlardı. Mavnanın pruvasındaki Menolly, ağıtı söylüyordu: güçlü, berrak sesi Yarıçember Filosıı’na ulaşıyor; erkekler mavnanın küreklerine asılırken hararetle şarkıya eşlik ediyorlardı. En son akorda, Petiron ebedi istirahata uğurlandı. Menolly başını eğdi ve davul ile tokmağın pannaklarından kayıp denize düşmesine izin verdi. Petiron’un son şarkısını çalmışken, bir daha nasıl kullanabilirdi onları? Arpçı öldüğünden beri gözyaşlarını tutmuştu, çünkü onun ağıdını yakabilecek durumda olması gerektiğini biliyordu ve ağlamaktan şişmiş bir gırtlakla şarkı söylenmezdi. Artık gözyaşları yanaklarından süzülüyordu deniz suyuyla karışmış bir şekilde: işe koyulan dümencinin yumuşak mırıldanmalan, onun hıçkırıklarına bir son verdi. Petiron onun dostu, müttefiki ve akıl hocası olmuştu. Onun öğrettiği gibi kalbinden okumuştu şarkıyı, kalbinden ve içinden yükselerek. Acaba Petiron gittiği yerden duymuş muydu onun şarkısını? Gözlerini kıyıdaki kayalıklara, Yarıçember Kalesinin iki kolu arasındaki beyaz kumlu kumsala doğru kaldırdı. Geçen üç gün boyunca gökyüzü ağlayarak içini dökmüştü: yerinde bir övgüydü bu. Hava soğuktu.

Kalın wher derisi ceketinin içinde titriyordu. Eğer alt güverteye, kürekçilerin yanına inerse rüzgârdan biraz korunabilirdi. Ama kıpırdayamıyordu. Onura daima sorumluluk eşlik ederdi ve cenaze mavnası Liman Mağarası’ nın taşlarına değinceye kadar Menolly’nin olduğu yerde kalması uygundu. Altık Yarıçember Kalesi onun için her zamankinden daha boş bir yer olacaktı. Petiron, yerini alacak kişi gelinceye dek yaşamak için çok çabalamıştı. Menolly’ye bu kışı çıkartamayacağını söylemişti. Arpustası Robinton’a mümkün olabildiğince çabuk yeni bir Arpçı göndermesi için haber yollamıştı. Menolly’ye aynı zamanda onun iki şarkısını Arpustası’na gönderdiğinden de bahsetmişti. “Kadınlar arpçı olamaz,” demişti Menolly Peti-ron’a, şaşırmış ve dehşete düşmüş bir şekilde. Petiron her zamanki kaçamak cevaplarından biriyle, “Sadece bin kadından birinin mükemmel bir sesi vardır,” demişti. “Sadece on binde biri manalı sözlerle kabul edilebilir bir melodi yaratabilir. Sen bir erkek çocuğu olsaydın hiç sorun olmazdı.” “Demek benim bir kız olmama takılıp kaldık.” “Senden sağlam, kocaman, güçlü bir oğlan olurdu,” diye yanıtlamıştı Petiron öfkelenerek.

“Ya sağlam, kocaman, güçlü bir kız olmanın nesi yanlış?” Menolly şakayla karışık öfkeliydi. “Hiçbir şeyi, kesinlikle hiçbir şeyi.” Petiron gülümseyerek onun ellerine hafifçe vurmuştu. Menolly onun yemek yemesine yardımcı oluyordu. Petiron’un elleri öylesine zarar görmüştü ki, en hafif tahta kaşık bile şişmiş ellerinde korkunç izler bırakıyorlardı. “Arpustası Robinton adil bir adamdır. Pern üzerinde hiç kimse aksini iddia edemez. Ve o beni dinleyecektir. Görevini biliyor ve zaten ben, Zanaat Salonu’nun kıdemli bir üyesi olarak Zana-at’ta ondan önce yetiştirildim. Onun seni dinlemesini sağlayacağım.” “Bana tahta üzerine balmumuyla yazdırdığın o şarkıları gerçekten ona yolladın mı?” “Öyle yaptım. Kesinlikle senin için bu kadarını yaptım, sevgili çocuğum.” Öylesine empatikti ki, Menolly onun yaptığını söylediğine inanmak zorundaydı. Zavallı, ihtiyar Petiron. Son aylarda bir önceki gün ne yaptığını hatırlamak şöyle dursun, hangi Devirde olduğunu bile bilemiyordu.

Artık onun için zaman kavramı yok, dedi Menolly kendi kendine, soğuk yanaklarına işliyordu ve onu asla unutmayacağını söyledi. Yançember‘in kollarındaki kayalıkların gölgesi yüzüne düştü. Mavna asıl bannağına giriyordu. Menolly başını kaldırdı. Çok yükseklerde, gökte bir ejderin küçücük hatlarını gördü. Ne kadar da güzeldi! Benden Weyri nasıl haberdar olmuştu? Hayır, ejder binicisi sadece rutin bir devriye geziyordu. İplikler düzensiz yağarken ejderler sık sık Nerat Koyundan bataklıklarla tecrit edilmiş olan Yarıçember‘in üzerinden uçuyorlardı. Ne olursa olsun, ejder bu önemli anda Yarıçember Kalesi’nin üzerinde havadaydı ve Menolly’ye göre bu, Arpçı Petiron’a en son hediyeydi. Adamlar ağır kürekleri sudan çıkardılar ve mavna Liman’ın öbür ucundaki palamarlara doğru yavaşça süzüldü. Kale ve Tillek en eski Deniz Kaleleri olmakla övünebilirlerdi, ama sadece Yarıçember tüm balıkçı filosunu içine alabilecek ve hava koşullarıyla İplik Düşüşü’nden koruyabilecek kadar büyük bir mağaraya sahipti. Liman Mağarası’nda otuz tekneyi bağlayacak palamarlar; tüm ağlar, tuzaklar ve misinalar için yer; yelkenleri havalandırmak için raflar ve tekne gövdelerindeki deniz canlılarının kazınabileceği, tamiratın yapılabileceği sığ bir çıkıntı vardı. Devasa Mağaranın en ucundaysa Kale’nin gemi ustalarının yeni bir gövde için yeterince kereste olduğu vakit çalıştıkları, kayadan bir kızak bulunuyordu. Daha ötede değer biçilemeyen tahtanın saklandığı, yüksek bölmelerde kurutulduğu ve çerçevelerde büküldüğü küçük iç mağara mevcuttu. Cenaze mavnası yavaşça rıhtıma dokundu. “Menolly?” diye baş kürekçi bir elini ona uzattı.

Kendi yaşındaki bir kıza gösterilen alışılmadık nezaket karşısında şaşkına dönen Menolly, adamın gözlerinde kendisi için duyulan saygıyı gördüğünde aşağı atlamak üzereydi. Ve adamın Menolly’ninkinin üzerine kapanan eli, Arpçı’ya ağıtı söyleyenin o oluşunu sessizce onayladı. Diğer adamlar da durarak önce onun inmesini beklediler. Boğazı sanki daha fazla gözyaşı dökecekmişçesine daralmış olmasına rağmen, omuzlannı dikleştirdi ve gururla sert kayaya adim attı. Mağaranın kara tarafına doğnı yürümek için dönerken diğer teknelerin de sessizce ve çabukça yolcularını boşalttıklarını gördü. Yarıçember filosunun en büyüğü olan babasının teknesi daha şimdiden tiramola ederek limana açılıyordu. Yanus’un sesi suyun üzerinden, gıcırdayan teknelerin ve kısılmış seslerin arasından duyuluyordu. “Çabuk olun, beyler. İyi bir meltem esiyor ve üç günlük fırtınanın ardından balıklar oltaya atlıyor olacaklar.” Kürekçiler kararlaştırılmış balıkçı teknelerine çıkmak için hızla onun yanından geçtiler. Yarı-çember Kalesi’ne adanmış uzun bir ömürden sonra Petiron’un herkesin zihninden bu kadar çabuk silinmiş olması Menoily’ye adaletsizlik gibi geliyordu. Ama yine de… hayat devam ediyordu. Aç geçen kış ayları için balık tutulmalıydı. Devrin soğuk aylarında havanın güzel olduğu günler boşa harcanmamalıydı. Adımlarını hızlandırdı.

Liman Mağarası’nın kenarı boyunca gideceği çok yol vardı ve üşüyordu. Menolly, aynı zamanda annesi artık onun davulu olmadığını fark etmeden önce, Kale’ye girmek istiyordu. Yanus’un aylak aylak gezmeyi onaylamadığı gibi, Mavi de israfı hoş karşılamaz-dı. Bu önemli bir olay olmasına karşın, üzücüydü de ve kadınlar, çocuklar ve balığa çıkamayacak kadar yaşlı erkekler Yarıçember’in koruyucu kayalıklarının güneydeki kavisine doğru küçük gruplar halinde görgü kurallarına uygun bir hızda Mağara’dan çıkıyorlardı. Menolly Mavi’nin çocukları çalışma gruplarına böldüğünü gördü. Onlara Eğitim Şarkılarını ve baladlan gösterecek bir Arpçı olmadığından, çocuklar fırtınanın beyaz kumlu kıyılara attığı döküntüleri temizleyerek meşgul edileceklerdi. Güneş gökte olabilirdi ve ejder binicisi hâlâ kahverengisinin sırtında tur atıyordu, ama rüzgâr dondurucuydu ve Menolly şiddetle titremeye başladı. Büyük Kale’nin mutfak ocağında yanan ateşin ve gövdesinde bir fincan sıcak klalıın sıcaklığını hissetmek istedi. Ablası Sella’nın meltemin ona kadar taşıdığı sesini duydu. “Onun artık yapacağı bir şey yok Mavi, neden ben yapmak zorundayım?…” Menolly annesinin arayan bakışlarından sakınarak bir grup büyüğün arkasında eğildi. Sel-la’nın, Menolly‘nin artık hasta Arpçı gerekçesi olmadığını hatırlatacağı kesindi. İlerisinde yaşlı teyzelerinden birisi tökezledi, şikayetçi sesi bir yardım çığlığı şeklinde yükseldi. Menolly süratle onun yanına koştu, ona destek oldu ve yüksek sesle minnettarlık dolu itirazlar işitti. “Sadece Petiron için yaşlı kemiklerimi bu sabah soğuk denize sürükleyebilirdim. Huzur içinde yatsın,” diye sürdürdü konuşmasını yaşlı kadın Menolly’ye beklenmedik bir kuvvetle sanlarak.

“Sen iyi bir çocuksun Menolly, öylesin. Adın Menolly idi, değil mi?” Yaşlı kadın başını kaldırıp ona baktı. “Şimdi bana Yaşlı Amca’nm yanına kadar yardım et de ona olup biteni anlatayım, bacaklarında yataktan çıkacak mecali yok.” Böylelikle Sella çocuklarla ilgilenmek zorunda kaldı ve Menolly ateşin başına geçti, en azından titremesini durduracak kadar. Derken Yaşlı Teyze, Amca’nın biraz klaha müteşekkir kalacağını söyledi ve Mavi, en küçük kızını arayan gözlerle mutfağına girdiğinde Menolly’yi görevine sadık bir şekilde büyüklerine hizmet ederken buldu. “Çok güzel Menolly, hazır oradayken yaşlı adamı rahat ettir. Sonra da ışıllarla ilgilenebilirsin.” Menolly içini ısıtan bir fincan klahını Yaşlı Am-ca’nın yanında içti; onu bıraktığında, Teyze’yle birbirlerine kederli bir biçimde eski cenazelerin hikâyelerini anlatıyorlardı. Işıllara göz kulak olmak, boy atıp Sella’yı geçtiğinden beri onun ödeviydi. Bu, koca Deniz Kalesi’nin iç ve dış katmanlarının alt ve üst seviyelerine tırmanmak demekti, ama Menolly işi en çabuk şekilde bitinne-nin yolunu ayarlamıştı ve böylelikle Mavi onu aramaya başlamadan önce kendine ayıracak biraz boş vakti kalacaktı. Kazandığı bu dakikaları Arpçıyla pratik yaparak geçirmeye alışmıştı. Bu yüzden kendini en sonunda Petiron’un kapısının dışında bulduğu zaman şaşırmadı. Ama Petiron’un odasından gelen sesleri duyduğuna şaşırmıştı. Yarı açık kapıdan içeriye dalıp hesap sormak üzereydi ki, net bir şekilde annesinin sesini duydu. “Odanın yeni Arpçı için çok tamir görmesine gerek yok, bu yüzden tamirat gerekmeyecek.

” Menolly koridorun gölgelerine çekildi. Yeni Arpçı mı? “Benim bilmek istediğim, Mavi, o gelinceye kadar çocukların eğitimini kim sürdürecek?” Bu ses, İlk Kaleli’nin karısı ve dolayısıyla Reis’in karısı Mavi’ye karşı Kale kadınlarının sözcüsü olan So-reel’e aitti. “Bu sabah işi yeterince iyi becerdi. Bunu teslim etmek zorundasın, Mavi.” “Yanus mesaj gemisini gönderecek.” “Ne bugün, ne de yarın bunu yapmayacak. Re-is’i suçlamıyorum Mavi, ama teknelerin balık avlaması ve şalopanın ayrılacak tayfasının olmaması doğal. Bu demektir ki, haberci Igen Kalesi’ne ulaşmadan önce dört veya beş gün geçecek. Igen Kalesi’nden, eğer ki bir ejder binicisi mesajı götürmeyi kabullenirse -ama hepimiz Igen Kalesindeki Eskiçağlıların nasıl olduklarını biliyoruz; bu yüzden diyelim ki Arpçı, mesajı Kale Kalesindeki Arpustası Salonıfna davulla iki üç gün içinde iletir. Arpustası Robinton‘un bir adamı seçmesi ve hem kara hem deniz yoluyla göndermesi gerekir. Ve İplik cam istediği zaman yağarken hiç kimse hızlı veya uzağa yolculuk edemez. Biz başka bir Arpçı görmeden bahar gelecek. Çocuklar eğitimsiz mi kalacak aylar boyunca?”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir