Anne McCaffrey – Dragonriders of Pern IV – Beyaz Ejder

Yay Takımyıldızı Bölgesi’ndeki Rukbat, altın renkli G-tipi bir yıldızdı. Beş gezegeni, iki asteroid kuşağı ve yakın binyıllar içinde çekimine kapılıp kalmış bir de başıboş gezegeni vardı. İnsanlar Rukbat’ın üçüncü gezegenine yerleşip ona Pern adını verdiklerinde çılgınca düzensiz eliptik bir yörüngede dolaşan garip gezegeni pek az önemsemişlerdi. İki nesil boyunca koloniciler parlak kırınızı yıldızı fazla umursamadılar -ta ki başıboş gezegenin tehlikeli yolu hadid noktasında onu üvey kardeşinin yakımna getirinceye kadar. Koşulların uygun olduğu ve sistemdeki diğer gezegenlerin kesişmeleri tarafından bozulmadığı zaman, başıboş gezegene özgü canlı türü daha cömert ve ılıman gezegene geçmek için uzay boşluğunda köprüler arardı. Bu zamanlarda Pern’in göklerinden gümüş İplikler yağar ve dokunduğu her şeyi yok ederdi. Kolonicilerin ilk kayıpları sarsıcıydı. Sonuçta, Pern’in ana gezegenle olan zayıf bağlantısı bu tehditle yapılan savaş ve hayatta kalma mücadelesi sırasında kesildi. Korku verici İpliklerin saldırısını kontrol altına almak için -çünkü Pernliler daha başlarda taşıyıcı gemilerinin parçalarını başka işlerde kullanmışlar ve bu pastoral gezegenle bağdaşmayan böylesi teknolojik karmaşıklıkları terk etmişlerdi- yaratıcı insanlar uzun vadeli bir plan hazırladılar. İlk aşama, gezegene özgü aşırı uzmanlaşmış bir canlı türünün üretilmesiydi. Yüksek empati oranına ve doğuştan gelen telepatik yeteneğe sahip olan kadın ve erkekler bu alışılmadık hayvanları kullanmak ve onlara bakmak üzere eğitildiler. İsimlerini Dünya efsanelerindeki benzeri hayvanlardan alan ejderler, son derece yararlı iki özelliğe sahiptiler; bir yerden diğerine anında gidebiliyorlardı ve fosfin içerikli bir taşı çiğnedikten sonra tutu-şucu bir gaz püskürtebiliyorlardı. Ejderler “uçabildikleri” için İplikleri daha havadayken yakabiliyor ve zarar görmeden kaçabiliyorlardı. Bu ejderlerin potansiyelinin tam olarak geliştirilmesi nesiller boyu sürdü. Üreme hücrelerinin saldırısına karşı önerilen savunma planının ikinci aşamasının olgunlaşması daha bile uzun sürecekti.


Çünkü uzayda dolaşan bir kökmantar üreme hücresi olan İplik, organik maddeleri amansız bir açlıkla yiyor, bir kez toprağa düştükten sonra korkunç bir hızla yuvalanıp ürüyordu. Böylelikle, bu parazite karşı koymak için aynı türden bir ortakyaşar geliştirildi ve ortaya çıkan kurtçuklar güney kıtasının topraklarına bırakıldı. Orjinal plan ejderlerin İpliği havadayken küle çeviren, kolonicilerin evlerini, hayvan sürülerini savunan görünür bir koruma olmasıydı. Kurtçuk-ortakyaşar ise ejderlerin ateşinden sıyrılmayı başaran İplikleri yiyip bitirerek bitkileri koruyacaktı. İki aşamalı savunma programını hazırlayanlar, değişiklikleri ya da katı jeolojik gerçekleri hesaba katmamışlardı. Daha zorlu kuzey topraklarından bariz biçimde çekici olan güney kıtası yerleşime uygun çıkmadı ve sonuç olarak tüm koloni İpliklerden kaçmak için kuzeyin kıtasal kaya kalkanındaki doğal mağaralara sığındı. Büyük Batı Sıradağlarının doğu yüzüne inşa edilen köken Kale kısa süre sonra kolonicilere küçük gelmeye başladı. Bir başka yerleşim az daha kuzeyde, mağara dolu sarp kayalıkların yakınına rahatça sokulmuş büyük bir gölün yanında başlatıldı. Ruatha Kalesi diye bilinen bu yerleşim de birkaç nesil sonra fazlasıyla kalabalıklaştı. Kızıl Yıldız doğudan yükseldiği için, uygun yerleşim alanları bulunması şartıyla doğu dağlarında da bir kale yapılmasına karar verildi. Artık uygun yerleşim alanıyla mağaralar kastediliyordu, çünkü sadece kaya ve Pern’in rahatsız edici derecede az sunduğu metal, İpliklerin yakıcı izlerine karşı dayanıklıydı. Yetiştirilen kanatlı, kuyruklu, nefesleri ateşli ejderler artık yalıyar kalelerinin sağlayabildiğinden daha geniş yer isteyen boyutlardaydılar. Biri ilk Kale’nin yukarısında, diğeri de Benden dağlarında olan iki sönmüş volkanın mağara dolu konilerinin yeterli ve sadece birkaç değişiklikle oturulabilir durumda oldukları ortaya çıktı. Ama bu projeler; kayalıkları toptan kazmak için değil, sadece ufak tefek madencilik operasyonları için programlanmış olan büyük taşke-sicilerin son yakıtlarını da tüketti, geri kalan kaleleri ve weyrleri elle kazmak gerekti. Yükseklerdeki ejderler ve sürücüleri ile mağaralarda yaşayan insanlar kendi işlerine yöneldiler, zamanla âdet haline gelen alışkanlıklar edindiler, bunlar daha sonra katılaşarak kanun kadar tartışılmaz geleneklere dönüştüler.

Derken Kızıl Yıldız’ın düzensiz yörüngesinin öbür ucunda donmuş, yalnız bir tutsak olduğu -Pern gezegeninin kendi yörüngesinde iki yüz Devri kadar süren- bir aralık geldi. Pern toprağına hiç İplik düşmedi. Yaşayanlar İpliklerin verdiği hasarı silip ekin ektiler, meyva ağaçları diktiler, İpliklerin çıplak bıraktığı yamaçları yeniden ağaçlandırmayı düşündüler. Hatta soylarının tükenmesi tehditiyle karşı karşıya kaldıklarını bile unutabildiler. Derken İplikler bereketli gezegenin çevresinde bir tur daha atmak için geri döndüler, gökten gelen elli yıl süreli bir saldırıyı da beraberlerinde getirerek. Pernliler dökülen İplikleri havada yakan ejderleri sağladıkları için, çoktan göçmüş olan atalarına bir kez daha minnettar kaldılar. Ejderler de bu arada çoğalmış, geçici savunma planına uygun olarak dört diğer yerde daha konuşlandırılmışlardı. Güney kıtasının -ve kurtçukların- önemi, kuzeyde acilen beliren yeni yerleşim kurma çabaları arasında anlamını yitirdi. Dünya’ya dair hatıralar her geçen nesille Pern tarihinden biraz daha uzaklaştı, ta ki soylarının hatırası önce efsanelere ve mitlere dönüşüp sonunda unutulana kadar. Kızıl Yıldız’ın üçüncü Geçiş’ine kadar, bu tekrarlanan kötülükle başetmek için karmaşık bir sosyo – politik – ekonomik yapı geliştirildi. Weyr adı verilen ve ejder halkının yaşadığı altı eski volkanik yuva, tüm Pern’i korumaya and içti; her bir Weyr, kuzey kıtasının bir parçasının üzerine kelimenin tam anlamıyla kanat gerecekti. Nüfusun geri kalanıysa Weyrleri desteklemek için vergi vereceklerdi, çünkü bu savaşçıların; ejderadamların, volkanik yuvalarında ne ekilip biçilebilir toprakları, ne barış süresince ejdersoyunun bakımını bir kenara bırakıp başka sanatları öğrenecek ya da Geçişler sırasında gezegeni savunmaktan bunlara ayıracak zamanları vardı. Kale adı verilen yerleşimler, doğal mağaralar nerede bulunursa orada kuruldular; tabii ki bazıları diğerlerinden daha geniştiler ya da daha stratejik konumdaydılar. İplik saldırıları sırasında korkmuş ve çılgına dönmüş insanları kontrol altında tutmak için güçlü bir adam; hiçbir şeyin güvenle yetiştirilemediği zamanlarda eldeki gıdayı muhafaza etmek için akıllıca bir yönetim; tehlike geçinceye kadar nüfusu denetleyip edip işe yarar ve sağlıklı duaımda tutmak içinse olağanüstü tedbirler gerekliydi. Metal işçiliğinde, hayvancılıkta, çiftçilikte, balıkçılıkta, madencilikte ve dokumacılıkta özel becerisi olan insanlar tüm büyük Kalelerde Zanaat Salonları kurdular.

Bunlar mesleki bilgilerin öğretildiği, becerilerin bir nesilden diğerine saklanıp korunduğu Zana-atbaşı Salonu’na bağlıydılar. Bu sayede bir Kale Lordu kendi kalesindeki bir Zanaat Salonu’nda üretilen malları gezegendeki diğerlerinden saklayamıyordu, çünkü Zanaatlar Kalelerden bağımsızdılar, her bir Salonun Zanaatustası o mesleğin Zanaatbaşı’na (yeterlilik ve yönetim becerisine göre seçimle belirlenen bir mevki) bağlıydı. Zanaatbaşı Salonlarının üretiminden, bunun yerelden çok gezegen çapında hakça ve önyargısız dağıtımından sorumluydu. Her Kale Liderinin, Zanaatbaşımn ve doğal olarak İplik Düşüşü sırasında tüm Pern’in korumasına sığındığı Ejderbinicilerinin belirlenmiş hak ve ayrıcalıkları vardı. Zaman zaman Rukbat’ın beş doğal uydusunun dizilişi Kızıl Yıldız’ın Pern’e korkutucu üreme hücrelerini dökecek kadar yaklaşmasını engelliyordu. Pernliler için, Uzun Aralıklardı bu zamanlar. Yine böyle bir Aralık sırasında, şükran dolu insanlar zenginleştiler ve çoğaldılar, kıtaya yayılıp, İpliği dönme ihtimaline karşı daha fazla kale oydular sağlam kayalara. Ama günlük uğraşılarına öyle dalmışlardı ki, Kızıl Yıldız’ın artık kendileri için tehlike teşkil etmekten çıktığını düşünmeyi yeğlediler. Hiç kimse gökyüzünde sadece birkaç ejder olduğunu, Pern üzerinde sadece bir Weyrde ejderadam kaldığını fark etmemişti. Madem Kızıl Yıldız uzun, upuzun bir süre -belki de hiç- dönmeyecekti, o zaman endişe etmenin ne gereği vardı? Beş nesil içinde, yiğit ejderadamların torunları gözden düştüler; geçmiş kahramanlıkların efsanelerine ve hatta var o-luş nedenlerine bile itibar edilmez oldu. Pem Serisi’nin ilk cildi; Ejder Uçuşu, Kızıl Yıldız, Pern’e doğal güçlerin etkisiyle dönerek yaklaşıp, hedefi olan eski kurbanına uğursuzca göz kırptığında başlar. Tek bir adam, Bronz ejder Mnementh’in binicisi F’lar, eski masallarda doğruluk payı bulunduğuna inanmaktaydı. F’lar’ın yarı kardeşi, Kahverengi Canth’ın binicisi F’nor, onun gerekçelerini dinledi ve bunlara inandı. Ölmekte olan bir kraliçe ejderin son altın yumurtası Benden Weyri’nin Kuluçka Meyda-nı’nda sertleşirken F’lar ve F’nor bu fırsatı Weyr’in yönetimini ele geçirmek için değerlendirdiler. Yakında yumurtadan çıkacak olan genç kraliçeye binecek güçlü bir kadın Ararken, Ruatha Kalesi nde, Kalenin soylu kanından hayatta kalan tek kişiyi, Lessa’yı buldular.

Lessa yeni kraliçe küçük Ramoth’u Etkiledi ve Benden Weyri’nin Weyrkadını oldu. İlk çiftleşmede F’lar’ın bronz Mnementh’i genç kraliçeyi uçurunca, F’lar Pern’in geriye kalan ejderadamlarının Weyrlide-ri konumuna geldi. Üç binici -F’lar, Lessa ve F’nor- bundan sonra Kale Lordlarını ve Zanaatkarları yaklaşan tehlikeyi tanımaya ve neredeyse savunmasız olan gezegeni İpliklere karşı hazırlamaya zorladılar. Ama Benden Wey-ri’nin iki yüz yetersiz ejderinin yaygın yerleşimleri koruyamayacağı ortadaydı. Eski günlerde iskân edilmiş bölge çok daha azken bile altı dolu Weyre ihtiyaç duyulmuştu. Şimdiye dek çoktan unutulmuş olan güney kıtasını geliştirmek için de yarım kalan bir girişimde bulunuldu. Ama bu, işe yaramadı. Bununla birlikte, Lessa kraliçe ejderini aradan bir yerden öbürüne yönlendirmeyi öğrenirken ejderlerin aradan zamanda da yolculuk yapabildiklerini keşfetti. Hem kendi yaşamını, hem de Pem’in tek kraliçe ejderini tehlikeye atan Lessa, Ramoth ile zamanda dört yüz Devir geriye, Kızıl Yıldız’ın Geçişini tamamlamasından hemen sonraya, diğer beş Weyrin gizemli kayboluşunun öncesine döndü. Eski çağın sadece prestijlerinin azalışını görmekten ve hayat boyu süren heyecan verici bir mücadelenin ardından gelen hareketsizlikten sıkılan beş Weyri, Lessa’nın Weyrine yardım etmeyi kabul ettiler. Bu insanlar geçmişten onun zamanına geldiler ve Pern’i kurtardılar. Pern’in ejder binicilerinin ikinci cildi; Ejder Arayışı, hikâyeyi Kale ve Zanaatlerin ilk şükran ve minnettarlığının sönüp ekşimeye yüz tuttuğu yedi Devir sonrasından ele alır. Eskiçağlılar içinde yaşamakta oldukları geleceğin Pern’inden memnun değildiler. Dört yüz Devir çok fazla zor fark edilir değişiklik getirmişti. Daha itaatkâr ve şükran dolu bir halka alışkın olan Eskiçağlılar, kendilerini Kale Lordları ve Zanaat Sa-lonları’yla -özellikle de Benden Weyri ve liberal liderleriyle karşı karşıya buldular.

İki gaip arasındaki gerginlik, F’nor ile Eskiçağlı bir Kale ejder binicisinin karıştığı, sudan bir nedenle çıkan bir kavgayla donık noktasına vardı. F’nor yarasının iyileşmesi için yeniden yerleşime açılan güney kıtasına gönderildi. Bu sırada F’lar, Eskiçağlı’yla, Kale Weyri’nden T’ron ile ikisi dışında bütün Weyrlider-leri’nin katıldığı bir toplantıda yüzleşti. Toplantıda çok az şey karara bağlandı, ama Eskiçağlıların görevlerine karşı gerekli sorumluluğu duymadıkları ortaya çıktı. F’lar’ın gerekçeleri, ikisi de Eskiçağlı olan Ista w’eyrlideri D’ram ve Igen Weyri’nden G’narish’in, kendi çağdaşlarına başka bir gözle bakmasını sağladı. İplik beklenmedik zamanlarda düşmeye başlamıştı ve F’lar’ın eski Kayıtlar’dan özenle hazırlamış olduğu çizelgeler geçerliliklerini bir ölçüde yitirmişti. Bu noktada Pern’in Arpustası Robinton ve Demirciustası Fan-darel, yeni acil durumla başa çıkabilmek için Benden liderleriyle güçlerini birleştirdiler. Dunıma yardımcı olması için, Fandarel, Kaleler ve Salonlar arasında iletişimi sağlayacağını umduğu bir aygıt geliştirdi. Bu sırada F’nor Güney Weyri’nde, genç bir kraliçe binicisi olan Brekke tarafından iyileştirilirken, daha önce sadece efsane ya da fantezi gözüyle bakılan ateş kertenkelelerinin gerçekten de var olduğunu ve genetik kuzenleri olan ejderler gibi, Kuluçkadan Çı-kış’ta Etkilenebildiklerini kaza eseri keşfetti. Güney’in Weyrkadını olan ateşli, hoşnutsuz Kylara bir ateş kertenkelesi kuluçkası buldu ve Kale Lordları’nın en belalısı olan Nabol Lordu Meron’a götürdü.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir