Anonim – Anu Anlatıyor

Dünyanın sevgili insanları; size selamlar. Ben sizin ebeveyn ırkınız “Pleaidian”ların bir üyesi olan Anu’yum; daha belirgin ifade etmek gerekirse, Pleaidian savaş yıldızı Nibiru’dan olduğumu söyleyebilirim. Bu evrende yalnız olmadığınızı ve gerçekten de sizi seven ve koruyan bir ırk olduğunu anlamanız için size evreninizin ve gezegeninizin tarihini anlatacağım. Size bu tarihi genel hatlarıyla, fazla detaya girmeden aktaracağım. Bunları, Jelaila Starr’ın rehberlik ettiğim araştırması (“12. Gezegenin Dönüşü” kitabı) sonucunda elde ettiğimiz bilgileri toplayarak oluşturdum. Ebeveyn ırkınız olan bizlerin size bıraktığımız İncil adlı kutsal kitabınızda, bütün söyleyeceklerimi kanıtlayan ve sizlere aktaracağım tarihi onaylayan bilgiler bulunmaktadır. Anlatacaklarımın bir noktasında, Jelaila’nın size bazı kitap ve yazar isimleri vermesini sağlayacağım; ama her şeyi başka kaynaklardan kendinizin de araştırmanızı öneririm. Bu ancak kendi kendinize kanıtlayabileceğiniz bir konudur. Öncelikle biraz kendimden ve insanlarımdan, yani atalarınızdan söz ederek başlamak istiyorum. Sümer, Mısır ve Babil kültürlerinize ait tarih metinlerinizde benden sıkça söz edilmektedir. Lyran soyundan gelen safkan bir Pleaidian’ım; diğer bir deyişle, Avyon Kraliyet Soyu’ndan geliyorum. Kraliyet kelimesiyle, İnsan prototipinin DNA sarmalına örnek oluşturması için yaratılmış olan Sananda’nın bir görünümü olan atamız Amelius’tan söz ediyoruz. Irk olarak, sizlere göre çok uzun boyluyuz; boylarımız sizin ölçülerinizle ortalama 3 metre civarındadır. Altın ya da platin sarısı saçlarımız, mavi gözlerimiz, beyaz tenlerimiz vardır.


Ben 2.97 metre boyunda, platin sarısı saçlı ve mavi gözlüyüm. Lyra insanları orijinlerinde platin sarısı saçlı, mavi gözlü ve beyaz tenlidir. Bedenlerimizin ve saçlarımızın etrafındaki altın renkli ışık huzmesi, aslan insanlarla ya da bazılarının onlara verdiği isimle, Feline’ler ile birleşmemiz sırasında ortaya çıkmıştır. Atalarım, Lyran takım yıldızında bulunan Vega yıldız sistemindeki Avyon adlı gezegenden gelmişti. Kurucuların ve Evrensel Ruhsal Hiyerarşi tarafından öngörüldüğü üzere Felineler tarafından tohumlanan ve geliştirilen insan ırkının kökeni Avyon’a dayanır. Aynı zamanda evrenimizin dokuz kurucusundan biri olan Sananda’nın da kendisini Amelius olarak gösterdiği yerdir. Amelius, Avyon gezegenindeki ilk insan bedenindeki ilk ruhtu. Onun soyu, Amelius soyu olarak bilinir; yani Avyon Kraliyet Soyu. Sizin zamanınıza göre milyonlarca yıl önce, Avyon Kraliyet Soyu, Pleaides’e göç etti ve oraya yerleşti. Samanyolu Galaksisi’ndeki diğer yıldız sistemleriyle kıyaslandığında, gezegenler ve yıldızlar arasında, Pleaides en yenilerdendir. Ailenin babası Devin tarafından yönetilen atalarımız, Pleaides’i dokuz Kurucu’nun yeni evi olarak teslim almışlardı; çünkü orijinal gezegenleri Lyran Avyon yaşanmaz hale gelmişti. Bizler bağımsız insanlarız. Ama her zaman öyle değildi. Nibiru’nun yaratılmasından önce, kendilerini sadece dişil özelliklerle ifade eden bir ırktık.

Nibiru’da yaşamaya başladığımızdan beri, bize bağımsızlık eğilimini getiren eril özelliği eneyimliyoruz. Irk olarak, ikisinin arasında bir denge kurmak için çalışıyoruz; buna entegrasyon aşaması diyebilirsiniz. Şimdi biraz da Nibiru’nun kendisinden söz etmek istiyorum.Nibiru kızıl renkli, yüzeysel açıdan zengin, güzel bir gezegendir; yeni bir güneş olarak gelişimini başlatan ama uzun, çok uzun zaman önce yaşanan küresel bir felaket yüzünden bu gelişimi duran Jüpiter’e çok benzer. Güç alanımızdaki altın rengi, ona morumsu bir hale kazandırır. Bizler sizin gibi gezegenin yüzeyinde değil, içinde yaşıyoruz. Gezegenimizin dış yüzeyi, sizinkinde bulunmayan bir tür metalden oluşmuş bir tabakayla kaplı. Gezegen/gemimizin etrafını saran koruyu güç alanları, gezegeninizde yaşamış eski kültürlerin – bunlardan biri de Mısır idi – insanlarının sözünü ettiği parlaklığı yaratır. Gezegenimizin etrafındaki halkalar, uzayda yolculuk yapmamızı sağlayan itici gücü oluşturur ve Nibiru’nun etrafındaki parlaklığı güçlendiren de budur. Nibiru, Galaktik Federasyon tarafından barışı korumakla görevli bir savaş yıldızı/gezegen olarak tasarlanmıştı. Amacı, galaksimizdeki farklı ırklar arasındaki uyumu sağlamaktır. Pleaides, galaksimizdeki tüm insan ırkının asıl vatanıdır ve uzun bir süre önce Vega sistemiyle yer değiştirmiştir. Nibiru, Dünya’dan dört kat daha büyüktür. Kuşaklar boyunca uyum içinde yaşayabilecek birçok ırk ve türü alacak kadar yere sahiptir. Güzel gölleri, denizleri, okyanusları, dağlan ve vadileri vardır; tıpkı Dünya gibi.

Aklmıza gelebilecek her tür ağaç ve bitki yetişir. Nibiru, asıl vatanımız olan Avyon’un bir kopyası olarak tasarlanmıştı. Avyon’un iki güneşi vardı ve bu da gezegeni tropik bir cennete çeviriyordu. Gezegen/gemimizin içindeki ışık yapay olmasına karşın, Nibiru hâlâ yeşil bir cennettir. Gezegenin bizim yaşadığımız iç tarafında yapay gündüz ve gece oluşturulmuştur. Dünya’da gördüğünüz bitkilerin çoğunun tohumları, Nibiru’daki zengin laboratuarlarımızda geliştirilmiştir.Tıpkı sizin gezegeninizde olduğumuz gibi, bizim de şehirlerimiz ve kasabalarımız vardır. Barışı koruyan bir savaş yıldızı olduğumuzdan, savunma ve keşif gemileri için devasa boyutlarda bakım ve depo birimlerimiz vardır. Uzay Yolu adlı dizinizdeki Enterprise adlı gemi, amacı göz önüne alındığında Nibiru’ya çok benzer. Ruhsal açıdan yaklaşırsak, Nibiru’nun dişil eğilimli Pleaidianlar’ın negatifliği deneyimlemesi için büyük bir fırsat sunduğunu söyleyebiliriz. Kolonileri korumak zorunda olmak, bizi negatiflikle karşı karşıya getirdi ve dolayısıyla da korkuyu deneyimleyerek kökenlerini anlamamızı sağladı. Irk olarak, fazla negatiflikle karşılaşmadığımız için durgun bir hale gelmiştik. Negatiftik, ruhsal büyüme açısından büyük önem taşır. Gezegenimizde hiç negatiftik olmadığı için, gelişme de olmuyordu. Bu sorunun çözümü, Nibiru’nun yaratılmasıydı.

Nibiru, evrendeki en üstün teknolojiyle donatılmıştır. Ben henüz çocukken, gezegenin operasyona başlatıldığı o büyük günü anlatmışlardı. Fazlasıyla eğlence, ziyafet ve kutlama vardı. Nibiru, bir savaş yıldızı olmaktan öte önem taşır. Bizim için, ruhsal gelişimimiz için kendimizi fiziksel ortamda ifade edebilmek için bir araçtı. Aynı zamanda yeni evimizdi. Nibiru’nun açılışı, görülmesi gereken bir zamandı. Atam Niestda, Nibiru’nun ilk hakimi ve kumandanıydı. On yedi kuşak sonra, Galaktik Federasyon üvey ağabeyim Alalu’nun görevini bırakmasını isteyince, Nibiru’nun yönetimi bana verildi. Babamın ölümünden sonra yönetimi devralmış ve soylu bir şekilde görevini sürdürmüştü. İyi bir kumandandı ama o zamanlar artık insanların ve pozisyonunun ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. Alalu, Sürüngenlere karşı verilen bir savaşta karısını ve kızını kaybetmişti. Uzaklaşması gerektiğini hissediyordu. Altın araması için Dünya’ya gönderildi. Bu tür yolculuklardan hoşlanırdı ve karısıyla kızının acısını hafifletmesi açısından yardımcı oldu.

Büyük bir savaşta onunla aramda iktidar mücadelesi olduğu konusunda yazılar olduğunu biliyorum ama bu doğru değil. Bunu yapan kişi, torunum Marduk idi. Marduk hakim/kumandan olduktan sonra, tüm yazılı belgeleri değiştirdi. Sizin zamanınızla M.Ö.2200 yılında Marduk güç kullanarak elimden alana kadar, Nibiru’nun hakimiydim. 480,000 yıl önce gezegeninize ilk kez gelmemden uzun zaman önce yönetmeye başlamıştım. Şimdi kardeşim ve eşim Antu, kızım Ninhursag, oğullarım Enlil ve Enki, ayrıca bir grup aile üyesiyle birlikte Pleaidian ana gemisinde yaşıyorum. Şu anda, zengin lâboratuarlarımızın bulunduğu Satürn gezegeninin yörüngesinde 5. boyuttayız. Bu Pleaidian ana gemisinde Nibiru’dan, diğer gezegenlerden ve galaksilerden gelen ırklar, Dünya ile ilgili İlahi Plan’ın yerine getirilmesi için ortak görevlerini sürdürüyorlar. Bunların birçoğu, siz Dünya insanlarının yıldız tohumlarını veren diğer ırklardır. Ayrıca, yıldız tohumlarının ebeveyn ırklarının bazı temsilcileri de bizimle birliktedir; Dünya’da enkarne olmuş çocuklarına rehberlik vermek amacıyla transfer ruhlar da bu gemidedir.Dünya üzerindeki insanlarımız aracılığıyla sizinle çalışmak çok heyecanlı bir iş. Onlar Galaktik Federasyon’un Nibiruan Konseyi’nin elçileri ve aynı zamanda da “Avyonian”lar olarak bilinmektedir.

Aranızda enkarne olmuş bu çok sayıdaki elçiler, gerçek atalarınızla ilgili bilgileri yaymakta, sizler 3. Boyut gerçekliğindeki son sahneyi oynamaya hazırlanırken, bizim getirdiğimizi yardımla ilgili güzel haberi vermektedirler. Yalandan bu büyük oyunu bitirecek ve 5. Boyut gerçekliğine geçerek yeniden bizlere katılacaksınız. Çoğumuz 5. ve daha yüksek boyutlarda yaşamamıza karşın, şimdi Nibiru 4. Boyut’tadır. Pleaidian ana gemisindeki bizler ise 9. Boyut kanalıyla 6. Boyut’tayız ve bu zamanda enkarne olduk. Ben, Galaktik Federasyon’un Nibiruan Konseyi’nin 6. Boyut Bölümü’nün başıyım. Şu anda en önemli görevimiz, adına “DNA Kodlaması ve Yeniden Bağlantı” süreçte insanlığa yardımcı olmaktır ama aynı zamanda evreninizin ve gezegeninizin tarihini öğrenmeniz için de çalışıyoruz. Bu süreçte, Dünya Ruhsal Hiyerarşisi’nin Christos Ofisi ile de çalışıyoruz. Biraz sonra bu konuda biraz daha bilgi vereceğim.

Nibiruan Konseyi, oldukça büyük, çok katmanlıdır ve Dünya’nın yanı sıra gezegeninizdeki diğer gezegenlere de yardım sağlar. Birçok galaksiden ve yıldız sistemlerinden gelen varlıklarla birlikte çalışıyoruz. Şu anda rehber ırkımız olan ve Sirius A’da yaşayan Felineler ile yakın bağlantıdayız. Buna Sirian/Pleaidian İttifakı deniyor. Sözünü ettiğim bu DNA Kodlaması üzerinde birlikte çalışıyoruz. Size ebeveynlik etmemizin dışında, aynı zamanda tarihinizle ilgili yeterince bilgi almanızı da sağlıyoruz. Felineler, astral bedenlerinizdeki DNA implantasyonunu ayarlıyor ve eterik bedenlerinizdeki on iki sarmallı DNA liflerini endokrin sisteminize yerleştiriyorlar. Christos Sirianları Dünya üzerinde Yeniden Kodlama sürecine girmeye hazır olanlara ulaşabilmemiz için bize yardım ediyorlar. Bu kişilerin rehberleriyle birlikte çalışıyor, süreç için temizliğin ve arınmanın sağlanmasına uğraşıyorlar. Şimdi, evreninizin tarihini sizlerle paylaşmak için birlikte bir zaman yolculuğuna çıkmamızı öneriyorum. Başlangıç Evrenimizdeki her şey, Mutlak Yaratıcı’nın bir parçasıdır. Basitleştirmek için “O” şeklinde söz edeceğim Mutlak Yaratıcı, mutlak bir üstünlük ve mutlak bir mükemmellik durumundaydı. Bir süre sonra bu durum O’nun için bir hayli sıkıcı bir hal aldı ve Kendisi’ni daha fazla deneyimlemek istediğine karar verdi. Bunu yapmak için, Kendisi’ni parçalara ayırması gerekiyordu ve bunu yaptı. Kendisi’ni binlerce küçük parçaya ayırdı.

Her birisi birer İlahi Yaratıcı oldu. Her biri O’nun bir kopyasıydı ve onlara “İlk Kaynak Ruhları” adını verdi. Her biri yaratma, kendini ifade etme, mantık yürütme ve her türlü duyguyu hissetme yeteneklerine sahipti. Temel olarak, hepsi tıpkı O’nun gibi Tanrılar idi. İşte size bu yüzden “enkarne olmuş” Tanrılar diyoruz ve biz de öyleyiz. Her biriniz İlahi Yaratıcı’nın bir parçasıyız; tıpkı ben ve diğer herkes gibi. Her birimiz eşitiz, çünkü aynı mantık yürütme, yaratma vs. yeteneklere sahibiz. Kendi gücümüzle yaptığımız şey bu ve bu konuda hissettiklerimiz de eşitsizlik duygusuna neden oluyor. Bu yeni İlk Kaynak Ruhları, melekler ve enkarne ruhlar olmak üzere iki gelişim grubuna bölündüler. Enkarne ruhların gelişim sürecinde on iki boyutu ve meleklerin de kendi gelişimleri için yedi boyutu tamamlamaları gerekiyor. Melekler ve enkarne ruhlar birbirleriyle ayrı ayrı gelişemezler, dolayısıyla gelişmelerini tamamlayabilmek için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Gelişebilmek için, ruhlar gelişim yaratacak bir şeyleri deneyimlemeye ihtiyaç duyarlar; bu yüzden, Mutlak Yaratıcı, adına Kutup Entegrasyonu denen ana Oyun ile birlikte alt oyunlar yaratmıştır.Oyun, Işık ve Karanlık rollerini gerektirir. Amaç, ikisinin de tüm yönlerini öğrenmek ve entegre etmektir; yani Kutup Entegrasyonu.

Ruh buna ulaştığında, Mutlak Yaratıcı’ya geri dönmesi gerekir.Mutlak Yaratıcı, kutup entegrasyonunu kolaylaştıracak araçlar da yaratmıştır. Buna, 13. Boyut Şefkat Formülü denir. Mutlak Yaratıcı sevginin özü olduğundan, amaç oynanan rollere bağlı olmaksızın tüm yaratıklara karşı koşulsuz sevgiyi ve şefkati öğrenmektir. Bu formül, gezegensel Oyun sona ermeden önce bütün ruhlara verilir. Formül, gezegendeki ruhların tamamına herhangi bir ayırım yapılmadan sunulur. Bu formülü kullanarak bedenlerindeki negatif duyguları tamamen salıverir ve böylece aydınlanırlar. Bu işi yeterli sayıda ruh tamamladığında, gezegen bir sonraki boyuta geçer ve böylece onlardan yukarıda bulunan diğer gezegenleri bir adım daha iterek Mutlak Yaratıcı’ya yaklaştırırlar. Bu oyunun yaratılmasından sonra, İlahi Planlar gelmiştir. Her evren, galaksi, yıldız, gezegen ve ruh, bir İlahi Plan’a sahiptir. Hiyerarşilerdeki melekler, bu planları yönetir ve rehberlik eder. Meleklere ait İlahi Planlar da vardır. Bireysel olarak sizler de birer İlahi Plan’a sahipsiniz. Aynı zamanda ruh grubunuzun, gezegeninizin, galaksinizin ve evreninizin İlahi Planları’nda da çalışıyorsunuz.

Bu kadar yoğun olmanıza şaşmamak gerek! Evrensel İlahi Planımız Evrensel İlahi Planımız, yeni organize olmuş Evrensel Ruhsal Hiyerarşi ve Oyun Mühendisleri’nden oluşan Kurucular (90 Feline ve Carian’dan oluşur) tarafından yaratıldı. Kurucular, İlk Kaynak Ruhları’ın bir araya gelmiş küçük bir grubuydu. Gezegeninizdeki birçokları bu Kurucuları “Dokuzlar Konseyi” olarak bilir. Kurucular, Mutlak Yaratıcı’nın Kutup Entegrasyonu Oyunu’nu kurulacak olan evrenlerinin oyunu olarak seçtiler.Aynı oyunu tamamlamış olan başka bir evrenin varlıklarından yardım istediler. Bunlar, Felineler ve Carianlar idi. Kendi evrenlerinde, Felineler Işık Güçleri’ni ve Carianlar ise Karanlık Güçleri’ni temsil ediyorlardı. Evreni oluşturmaları, yaşam formlarını ve ruhları taşıyacak bedenleri, gezegenleri ve yıldızları yaratmaları istendi. Yıldız kapılarının, boyutların, portalların ve ızgaraların da yaratılması gerekiyordu. Feline Evrensel Yapı Mühendisleri gezegenleri yarattılar ve Feline Genetik Mühendisleri de yaşam formlarını oluşturdular; bu arada Carian Manyetik Mühendisleri de yıldız kapılarını, boyutları, portalları (çıkış giriş yerleri) ve ızgaraları yaratma işini üstlendi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir