Anonim – Binbir Gece Masallari – Cilt 5

Arƨk sabrı kalmamış olan küçük Dünyazat, büzüldüğü halıdan kalkarak Şehrazat’a: ”Kardeşim, senden vaadeƫğin, sadece adını işitmekle bile zevk ve heyecandan Ɵtrediğim öyküyü bize anlatmakta acele etmeni rica ediyoruz” demiş. Şehrazat da kızkardeşine gülmüş ve ona ”Olur! Ancak başlamak için, şahın uygun karşılamasını bekliyorum ” demiş. Bunun üzerine Şah Şehriyar, Şehrazat ile evlilik gereği her zaman yapƨğı şeyi o gece de ivedi tamamlayarak, o da bu öyküyü merakla beklediğinden, kendisine: ”Ey Şehrazat, kuşkusuz, memnunlukla bana, vaadettiğin pericelik 2 öyküye başlayabilirsin!” demiş. Şehrazat da hemen şu öyküyü anlatmış: İşiƫm ki, ey bahƨgüzel şah, eski zamanlarda, Halidan ülkesinde, adı Şehriman olan, kudretli bir orduya ve haƨrı sayılır zenginliklere sahip bir Şah varmış. Ama bu Şah’ın, dıştan bakılınca mutlu görünmesine ve yasal dört karısı dışında yetmiş gözdesi bulunmasına karşın, çocuktan yoksun olduğundan yüreği sızlı-yormuş; çünkü, yaşı epeyce ilerlemiş ve kemiği iliği kurumaya başlamış ve Allah, ona saltanat tahtında ardılı olacak bir oğul vermemiş imiş. Şah bir gün, büyük vezirine gizli acılarını açmaya karar vermiş ve onu çağırtarak kendisine “Ey vezirim, bunca şiddetle acısını çekƟğim bu kısırlığı neye bağlayacağımı bilmiyorum!” demiş. Büyük vezir bir saat kadar düşünmüş; sonra başını kaldırarak Şah’a “Ey Şah, gerçekte, çok ince bir sorun var önümüzde ve bunu ancak tüm güçlerin sahibi Tanrı çözebilir! İyice düşündükten sonra, soruna ancak tek bir yoldan çare bulunduğunu anladım!” demiş. Şah da, ona “Nedir o?” diye sorunca; vezir “Şu: Bu gece, hareme girmeden önce, ibadeƟn gereklerini dikkatle yerine geƟrmeye özen göster. Tutkuyla abtes aldıktan sonra ve yüreğini iyiliksever Tanrı’nın iradesine terk ederek ibadeƟni tamamla! Bunu izleyerek seçeceğin eşlerinden biriyle birleşince, Tan-rı’nın yardımıyla verimlilik sağlarsın!” demiş. Vezirin bu sözlerini işiten Şah Şehriman “Ey bilgelikle konuşan vezir, bu sözlerinle bana hayran olunacak bir çare gösteriyorsun!” demiş. Ve bu önerisinden dolayı büyük vezire çok teşekkürler ederek ona bir onur giysisi armağan etmiş. Akşam olunca, dini görevini dikkatle yerine geƟrdikten sonra, haremde, eşlerinin içinden en gösterişli kalçalı, bakire ve de en genç olanını seçmiş; ve o gece onunla birlikte yatmış. O anda ve o saaƩe birdenbire onu hamile bırakmış. Ve günü gününe dokuzuncu ayın sonunda, eşi ona, büyük sevinçler içinde borular ve fifreler 3 ve ziller çalarken, bir erkek çocuk doğurmuş. Doğan çocuk öylesine güzel bulunmuş ve öylesine aya benziyormuş ki, babası, hayran olarak ona, Kamerüzzaman 4 adını vermiş.


Ve gerçekten bu çocuk, yaraƨlan şeyler içinde en seçkini imiş! Özellikle, delikanlı olup da güzellik tüm çiçeklerini on beş yaşının üstüne serpince, onu gören herkes büyülenmiş. Yaşını aldıkça, gerçekten, eşi bulunmazlığın son sınırlarına ulaşmış; gözleri Harut ve Marut meleklerinkinden daha büyüleyici, bakışları Tagut’unkinden daha baştan çıkarıcı, yanakları da lalelerden daha hoş olmuş. Boyu poşuna gelince, şeker kamışının sapından daha bükülgen ve ipek bir iplikten daha inceymiş. Kalçaları ise, öylesine belirgin biçimde ağırmış ki, kıpırdayan bir kum yığınını andırırmış ve bülbüller onu görünce, ötmeye koyulurlarmış. Bundan dolayı onun, bunca narin olan boyuna karşın onu izleyen bu ağırlıktan dolayı şikâyeƩe bulunmasından ve bu ağırlıktan bıkarak, çoğu zaman, kaba eƟnin yuvarlarına dargın bakmasına şaşmamalıymış. Bununla birlikte, güllerin tüveyci 5 kadar taze ve akşam rüzgârı kadar tatlılığını sürdürüyormuş; Ve zamanın şairleri, gözlerine çarpan güzelliği, uyum içindeki dizelere dökmeye çalışıyorlar; bunların binlercesi arasında aşağıda örneklerini verdiklerimizi besteleyerek şarkıya döküp söylüyorlarmış: İnsanlar onu görünce ”Ah! Ah!” diye haykırırlar; onu gördüklerinde alnında güzelliğin çizdiği “Tek güzelliğin kendisi olduğuna tanıklık ederim!” sözcüklerini okurlar. Dudakları, gülerse, kırmızı akikƟr; tükürüğü erimiş baldır; dişleri bir inci dizisi; saçları, âşıkların yüreğini sokan akrepler gibi şakaklarında siyah kıvrımlar yaparak yuvarlanırlar. Ayın hilali, ƨrnaklarının bir kırpınƨsından oluşur! Ama Ɵtreyen gösterişli kalçası, ama ardındaki yuvarların üstündeki çukurlar; ama boyunun bükülgenliği! Bunlar tüm sözcüklerin üstündedir! Dolayısıyla Şah Şehriman da oğlunu çok severmiş; öylesine ki, ondan bir an bile ayrılamazmış. Ve onun, niteliklerinin ve güzelliğinin fazlalığında dağılıp gitmesinden korkar, bu yüzden daha yaşarken onu evermeyi ve ardından geleceklerin varlığından güven duymayı istermiş. Bu düşünce, günün birinde, her zamankinden fazla zihnini yormuş; ve fikrini açƨğı büyük veziri ona “Üstün bir görüş! Çünkü evlilik, huyu tatlılaşƨrır!” diye yanıt vermiş. Bunun üzerine Şah Şehriman, baş hadımağasına “Git, oğlum Kamerüzzaman’a benimle konuşmaya gelmesini söyle!” demiş. Ve hadımağası buyruğu kendisine ulaşƨrır ulaşƨrmaz Kamerüzzaman, babasının huzuruna gelmiş ve kendisine saygıyla barış diledikten sonra, babasına itaat eden bir çocuğa yaraşır biçimde başını alçakgönüllülükle eğip saygı duruşunda bulunmuş… Anlatısının burasında Şehrazat, sabahın belirdiğini görmüş ve yavaşça susmuş. Ama Yüz Yetmiş Birinci Gece Olunca Demiş ki: Babasına itaat eden bir çocuğa yaraşır biçimde, alçakgönüllükle gözlerini yere eğmiş. Bunun üzerine Şah Şehriman ona, “Ey Kamerüzzaman, oğlum, senin mürüvveƟni görmek ve düğün kurarak yüreğimi ferahlatmak için de seni evlendirmek istiyorum!” demiş. Babasımn bu sözlerini duyunca Kamerüzzamân’ın son kertede rengi atmış ve değişik bir sesle, ona “Bil ki, baba, evlilik için içimde hiçbir eğilim duymuyorum ve ruhum kadınlara hiçbir yakınlık hissetmiyor.

Çünkü, onlara karşı içimden gelen bir nefreƟn ötesinde, bilgelerin kitaplarında kadınların kötülüklerinden ve hainliklerinden söz eden öyle şeyler okudum ki; şimdi, onlara yaklaşmaktansa ölmeyi yeğlerim! Ve zaten, onlar hakkında en değerli şairler de şöyle demiştir: Baht’ın bir kadını kendine bağladığı kişi, ne kadar talihsizdir! İçine girip kapanacağı çelikle perçinlenmiş bin kalesi olan bile yenik düşmüştür! Bu yaraƨğın hileleri onu kamışlar gibi silkip atar! Ah! Ne talihsizdir bu adam! İhaneƟn siyah sürmeyle irileşƟrilmiş güzel gözleri ve ağır örgülerle örülmüş güzel saçları vardır; ama ruhuna, boğazına kadar yükselen o kadar çok acılar yığar ki, nefesi kesilir! Bir diğeri de şöyle demiştir: Kadınlar diye anılan bu yaraƨkları soruyorsunuz benden! Siz beni ne yazık ki onun verdiği zararların bilincinde ve edindiğim tüm deneyleri kullanarak bilgi ve görgü kazanmış görüyorsunuz! Ne söyleyeyim size ey genç kişiler?… Kaçın onlardan! Başıma karlar yağdı, görüyorsunuz! Onların sevdasının bende başarılı olup olmadığını artık kendiniz bulun! Ve bir başkası da şöyle demiştir: Taptaze olduğu söylenen bakireler bile, akbabaların reddettiği bir cesetten başka bir şey değildir! Geceleyin ona sahip olduğunu sanırsın, çünkü narin bir edayla asılsız gizemler ķsıldar sana! Hatadır ona inanman! Ertesi gün kalçaları ve en iyi saklanmış yerleri senden başkasına ait olacaktır! O bir han gibidir, ey dostum, inan bana! Her gelene açıkƨr! İstersen onun içine gir; ama ertesi gün çık ve bir daha dönmeksizin yoluna git! Eğer akılları başlarındaysa, sırası gelince başkaları da orada yer tutup sonra da bırakır giderler! Dolayısıyla baba, davranışımın seni çok üzeceğini bilmeme karşın, beni evlendirmeye zorlarsan, kendimi öldürmekte tereddüt etmem!” demiş. Şah Şehriman, oğlunun bu sözlerini işiƟnce, şaşırıp kalmış ve son kertede üzülmüş; ve gözünün önünde ışık karanlığa dönüşmüş. Ama oğluna karşı büyük bir sevgi beslediğinden ve onun dertlenmesine neden olmak istemediğinden, ona sadece “Kame-rüzzaman, bu konuda asla ısrar etmek istemiyorum, görüyorum ki senin hiç hoşuna gitmedi. Ama sen henüz genç olduğundan, düşünmek ve seni evlenmiş ve çoluk çocuk sahibi olmuş görmenin bende yaratacağı sevinci de gözönüne almak için vaktin var!” demiş. Ve o gün, ona bu konuda arƨk başka şey söylememiş; ama onu pehpehlemiş ve güzel armağanlar vermiş; ve bir yıl süresince böyle davranmış. Ama bir yıl geçƟkten sonra, yeniden oğlunu çağırtmış; ve ilk defasında olduğu gibi ona, “Benim önerimi haƨrlıyor musun, Ka-merüzzaman; ve senden istediğim meseleyi ve evlenerek beni ne denli sevindireceğini düşündün mü?” demiş. Bunu duyan Kame-rüzzaman babasının önünde yerlere kadar eğilmiş ve ona “Baba, senin nasihatlarını nasıl unutur ve Allah bana itaaƟ ve saygıyı emrederken, sana itaat göstermekten nasıl ayrılırım? Ama uygun bir evlilik için, bu sürede uzun boylu düşündüm; ve her zamankinden fazla, eskilerin ve çağdaşların kitaplarının ne olursa olsun kadından sakınılmasını, çünkü onların hilebaz, budala ve nefret uyandırıcı olduklarını açıklayarak sağladıkları destekle bu fikre yakın bulmadım kendimi! Allah, eğer gerekiyorsa, ölüm yoluyla da olsa beni onlardan korusun!” demiş. Bu sözleri duyunca, Şah Şehriman, bu kez de, daha fazla ısrar etmenin ya da çok sevdiği oğlunu itaatsizliğe zorlamanın zararlı olacağını anlamış. Ama duyduğu acı öylesine büyük olmuş ki, kırılmış olarak ayağa kalkmış, büyük vezirini çağırtmış ve ona “Ey vezirim, çocuk sahibi olmak isteyen babalar ne kadar çılgındır! Sadece dert toplarlar ve düş kırıklığına uğrarlar! İşte Kamerüzzaman da, geçen senekinden de fazla, kadınlardan ve evlenmekten kaçmaya kararlı! Başıma gelen ne felakettir benim, ey vezirim! Bunun çaresi var mıdır acaba?” demiş. Bunun üzerine vezir, başını eğmiş ve uzun uzun düşünmüş; sonra başını kaldırıp Şah’a “Ey zamanın Şah’ı, işte başvurulacak çare: Bir sene daha sabret; o zaman, meseleden ona gizlice söz edecek yerde, tüm emirlerini, vezirlerini ve mahkemenin ileri gelenleriyle sarayındaki görevlileri topla! Ve hepsinin önünde, gecikmeksizin onu evlendirmeye karar verdiğini açıkla! O zaman bu saygın topluluk önünde sana itaatsizlik etmeyi göze alamaz; ve işitip itaat ettiği cevabını verir!” Anlatısının burasında Şehrazat, sabahın belirdiğini görmüş ve yavaşça susmuş.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir