Anonim – Dünyanın En Güzel Hikayeleri

Genç Rockvvall kütüphaneden içeriye girince, yaĢlı adam elindeki gazeteyi kenara bıraktı. Sert hatlı ablak yüzünde sevgi dolu bir ifadeyle oğluna baktı; bir eliyle beyaz yele gibi saçlarını sıvazlarken diğer eliyle cebindeki anahtarlarını Ģıngırdattı. Anthony Rockvvall, “Richard, kullandığın sabunu kaça alıyorsun?” diye sordu. Kolejden eve altı ay önce dönen Richard bu soruya biraz ĢaĢırdı. Ġlk kez partiye giden bir genç kız gibi tutarsız davranıĢları olan babasının garipliklerine henüz alıĢamamıĢtı. “Sanırım düzinesini altı dolara alıyorum, baba.” “Peki giysilerine kaç para harcıyorsun?” “Prensip olarak altmıĢ dolar.” Anthony, “Sen bir beyefendisin,” diye kararını açıkladı. “Bazı delikanlıların bir düzine sabuna yirmi dört dolar, giysilerine de yüz dolardan fazla harcadıklarını duydum. Sen de onlar kadar para harcayabilirsin, ama sen makul fiyatlı iyi Ģeylere değer veriyorsun. Ben eski Eureka sabunu kullanıyorum, bunu duygusallıktan değil, saf sabun olduğu için yapıyorum. Bir kalıp sabuna on sentten fazla para ödersen, sadece kötü parfümlü bir etiket satın alırsın, bunu unutma. Ama senin durumuna ve olanaklarına sahip gençlerin elli sentlik sabun kullanmaları çok doğal. Dediğim gibi, sen bir beyefendisin. Dediklerine göre, beyefendi yetiĢtirebilmek için aradan üç kuĢak geçmesi gerekiyormuĢ.


Bence doğru değil. Sabun yağı nasıl temizlerse, para da insanı cilalayıp parlatır. ĠĢte para sayesinde sen de beyefendi oldun. ġu veya bu Ģekilde, ben de bir beyefendi sayılırım! Her ne kadar aralarına girdim diye gece uykuları kaçsa da, ben de yandaki iki komĢumdan daha fazla kaba, terbiyesiz ve uyumsuz değilim.” Genç Rockvvall biraz karamsarca, “Bazı Ģeyler para sayesinde bile elde edilemiyor,” diye düĢüncesini açıkladı. — 10 — YaĢlı Anthony ĢaĢkınlık içinde, “Aman, böyle söyleme!” dedi. “Ben daima paranın satın alamayacağı Ģey yoktur diye iddia ederim. Bütün ansiklopedileri Y harfine kadar karıĢtırıp paranın satın alamayacağı bir Ģey bulmaya çalıĢtım, ama bulamadım; gelecek hafta da bütün ansiklopedilerin dizinlerini inceleyeceğim. Ben paranın tarafını tutuyorum. Bana paranın satın alamayacağı bir Ģey söyle.” Richard biraz kurumla, “Birincisi, para sayesinde yüksek sosyete çevresine giremezsin,” dedi. Dalaveracılar kralı, “Aha! Yüksek sosyeteye giremez misin?” diye gürledi. “Eğer ilk Astor’un bir gemi bileti alacak parası olmasaydı, Ģimdi senin yüksek sosyete mensupları dediğin kiĢiler nerede olurlardı söyler misin?” Richard esefle içini çekti. YaĢlı adam sesini biraz alçalttı. “Ben de tam bu konuya değinecektim.

Seni bunun için çağırdım. Oğlum, iki haftadır seni bir Ģeyin rahatsız ettiğinin farkındayım. ġunu açıkça söyle. TaĢınmaz malların yanısıra, yirmi dört saat içinde on bir milyon nakit parayı avucunun içine sayabilirim. Eğer karaciğerinden ra-hatsızsan, Rambler yatı limanda hazır seni bekliyor. Ġki gün sonra Bahamalara ulaĢırsın.” “Baba, iyi tahmin etmiĢsin; gözünden hiçbir Ģey kaçmıyor.” Anthony muzipçe, “Ah, kızın ismi ne bakalım?” dedi. Richard kütüphanede bir aĢağı bir yukarı dolaĢmaya baĢladı. YaĢlı babası yeterince dostluk ve anlayıĢ gösteriyordu. Ona sırlarını açabilirdi. YaĢlı Anthony, “Neden duygularını ona açıklamıyorsun?,” diye sordu. “Teklifini hemen kabul edecektir. Paran var, yakıĢıklısın, ayrıca namuslu bir gençsin. Ellerine sabun iĢi bulaĢmamıĢ.

Kdej eğitimin var, ama kız buna fazla değer vermez.” 4 ÛÜAJl/AAJIM EM GÜZEL HĠKÂYELERĠ 0. HENR\I Richard, “Ona duygularımdan söz etmeye fırsat bulamadım,” dedi. Anthony, “Öyleyse fırsat yarat,” dedi. “Parkta yürüyüĢe veya araba gezisine davet et ya da kiliseden evine götür. FırsatmıĢ! Püff!” “Baba, sosyete çarkının nasıl döndüğünü bilmiyorsun. O çarkı döndürenlerden biri o. Bir dakika boĢ vakti yok. Günlerce önceden randevu almak gerek. Baba, o kız benim olmalı, yoksa bu kentte yaĢam bana zehir olacak. Karanlık bir bataklığa saplanacağım. Mektup da yazamıyorum… bunu yapamam.” YaĢlı adam, “Tüh!” dedi. “Yani bunca servetime rağmen, bir kızın sana bir iki saat ayıracak vakti yok mu demek istiyorsun?” “Ona duygularımı açıklamakta geciktim. Öbür gün öğleden sonra gemiyle yola çıkacak.

Avrupa’ya gidiyor. Ġki yıl dönmeyecek. Yarın akĢamüstü onunla birkaç dakika baĢ baĢa kalabileceğim. ġimdi Larchmont’a halasını ziyarete gitti. Ben oraya gidemem. Ama yarın akĢam sekiz otuz treniyle dönüyor. Onu Grand Central Ġstasyonu’ndan arabayla almama izin verdi. Sonra birlikte Broadway’deki VVallack Tiyatrosu’na gideceğiz. Annesi bizi lobide bekleyecek, kızının Ģerefine localarında bir parti veriyor. Bu Ģartlar altında yedi sekiz dakikalık bir beraberlikte benim duygularımı açıklamamı dinler mi dersin? Hayır, dinlemez. Tiyatroda veya daha sonra ne gibi Ģansım olabilir? Hiçbir Ģansım olamaz. Hayır, babacığım, paran bile bu karmaĢık düğümü çözemez. Zamanın bir dakikasını parayla satın alamayız; eğer alabilseydik zenginler çok uzun yaĢarlardı. Bayan Lantry gemiye binene kadar duygularımı açıklayabileceğimi sanmıyorum.” YaĢlı Anthony neĢeyle, “Pekâlâ, Richard, oğlum, Ģimdi kulübüne gidebilirsin.

Karaciğerinden rahatsız olmadığına sevindim. Ama arada sırada Çin Tapınağı’na uğrayıp ulu tanrı Mazu- — 12 — ma onuruna bir iki mum yakmayı unutma. Demek parayla zamanı satın alamayız, öyle mi? Tabii, ebediyetin bedelini ödeyip paket edilmiĢ olarak evine teslim edilmesini isteyemezsin. Ama altın madenlerinde Zaman Baba’nın kafasına yediği taĢlardan büyük yaralar aldığına tanık oldum.” O gece Anthony akĢam gazetesini okurken, servet içinde yüzen, yaĢlı ve duygusal bir kadın olan kız kardeĢi, Ellen odaya girdi ve içini çekerek aĢkın acılarından söz etmeye baĢladı. Erkek kardeĢi Anthony sıkıntıyla esnedi. “Oğlum acı çektiğini bana anlattı. Bankadaki paralarımı onun emrine verebileceğimi söyleyince, para aleyhinde atıp tuttu. Paranın ona yararı dokunmayacağını, sosyete kurallarının beĢ on milyonun karĢısında boyun eğmeyeceğini açıkladı.” Ellen Hala, “Ah, Anthony,” diyerek içini çekti. “KeĢke paraya bu kadar değer vermesen. Gerçek sevginin olduğu yerde paranın sözü bile edilmez. AĢk paradan daha güçlüdür. KeĢke kıza duygularını daha önce açabilseydi! Richard’a hayır diyemezdi. Ama korkarım, Ģimdi çok geç kaldı.

Duygularını ona açıklayacak fırsatı yakalayamayacak. Servetin oğlumuza mutluluğu satın alamayacak.” Ertesi akĢam Ellen Hala güve yeniği kutusundan çıkardığı antika altın yüzüğünü Richard’a verdi. “Sevgili yeğenim, bu gece bu yüzüğü parmağına tak. Bunu bana annen vermiĢti. AĢkta Ģans getirdiğini söylemiĢti. Sevdiğin kızı bulunca yüzüğü sana vermemi istemiĢti.” Genç Rockvvall saygıyla yüzüğü aldı ve serçe parmağına takmaya çalıĢtı, ama parmağının ikinci boğumundan ileriye gitmedi. Richard yüzüğü parmağından çıkarıp kibar bir tavırla yeleğinin cebine koydu, sonra telefon edip arabayı çağırdı. Bayan Lantry’i kalabalık istasyondan çıkardığı zaman saat sekiz otuz ikiyi gösteriyordu. ?—13 — OÜJVyAMIM EN GÜZEL HÎKAYELER) O. HENRH Kız, “Annemi ve diğer davetlileri bekletmeyelim,” dedi. Richard onun isteğine boyun eğdi. “Son hızla VVallack Ti-yatrosu’na götür bizi!” diye arabacıya seslendi. Kırk Ġkinci Sokak’tan Broadvvay’e saptılar, sonra batan güneĢin solgun ıĢıklarının aydınlattığı beyaz çizgili yolda ilerlediler.

Otuz Dördüncü Sokak’ta genç Richard aradaki bölmeyi açıp arabacıya durmasını emretti. Arabadan inerken, “Yüzüğümü düĢürdüm,” diye özür diledi. “Bana annemden hatıra kalmıĢtı, kaybedersem çok üzülürüm. Bir dakikadan fazla sürrmtz, nereye düĢtüğünü gördüm,” dedi. Bir dakika sonra yüzükle arabaya geri döndü. O bir dakika içinde kentin bir ucundan diğer ucuna yolcu taĢıyan araba onların arabasının önünde durdu. Arabacı sol taraftan geçmeye çalıĢtı, ama bu kez de kocaman bir yük arabası yolu kesti. Arabacı sağ taraftan geçmeyi denediyse de, orada hiç iĢi olmayan eĢya yüklü baĢka bir arabayla karĢılaĢınca geri gitmek zorunda kaldı. Trafik kargaĢasının arasından sıyrılmaya çabalayan arabacı yuları elinden bırakıp küfür etmeye baĢladı. Birbirine adeta kördüğüm olan arabaların ve atların arasına sıkıĢıp kalmıĢtı. Büyük kentlerde hiç beklenmedik anlarda bu tür trafik sıkıĢıklığı meydana gelir ve yaĢamın akıĢını birdenbire değiĢtirirdi. Bayan Lantry sabırsızca, “Neden yola devam etmiyoruz? ” diye sordu. “Geç kalacağız.” Richard arabanın içinde ayağa kalkıp etrafına baktı. Yük arabalarından, kamyonlardan, arabalardan, tramvaylardan oluĢan bir trafik selinin, Altıncı Cadde ve Otuz Dördüncü Sokağın Broadvvay’le kesiĢtiği geniĢ meydanı tıkadığını gördü.

Tüm yan sokaklardan trafik son hızla meydana doğru akmaya devam ediyordu. Sanki Manhattan’ın tüm trafiği onların etrafında birbirine girmiĢti. Binlerce izleyicinin arasında New York’un en eski yerlileri bile böyle bir sahneye Ģimdiye dek tanık olmamıĢlardı. Richard yerine oturdu. “Özür dilerim, ama buraya çakılıp kaldık. Bu keĢmekeĢin düzelmesi bir saat sürer. Bütün suç ben de. Eğer yüzüğü düĢürmeseydim Ģimdi…” Bayan Lantry, “Yüzüğü göstersene,” dedi. ” Bizim yapabileceğimiz bir Ģey yok. Zaten umurumda bile değil, bana göre tiyatro çok aptalca bir Ģey.” O gece saat on birde Anthony Rockvvall’ın kapısını birisi usulca çaldı. Anthony kırmızı sabahlığını giymiĢ, korsan hikâyeleri okuyordu. Kapı çalınca, “Gir,” diye seslendi. Kapıyı çalan Ellen Hala’dan baĢkası değildi. Kır saçlarıyla sanki yanlıĢlıkla yeryüzüne bırakılan iyilik meleğine benziyordu.

Usulca, “Anthony, niĢanlanmıĢlar,” dedi. “Kız bizim Ric-hard’la evlenmeye söz vermiĢ. Tiyatroya giderlerken, birdenbire trafik tıkanmıĢ ve bindikleri araba ancak iki saat sonra o kargaĢadan kurtulabilmiĢ. “Ah, sevgili kardeĢim Anthony, bundan sonra sakın paranın gücüyle övünme. Gerçek aĢkın küçük bir simgesi, sonsuz sevginin sembolü küçük yüzük sayesinde oğlumuz Richard mutluluğu yakaladı. Yolda yüzüğü düĢürmüĢ ve arabadan inip onu aramıĢ. Tekrar yola çıktıkları zaman trafik karıĢmıĢ. Arabanın içinde keĢmekeĢin dağılmasını beklerlerken kızı sevdiğini açıklayıp onun kalbini kazanmıĢ. Anthony, gerçek aĢkla kıyaslanınca paranın hiçbir değeri yok.” YaĢlı Anthony, “Pekâlâ,” dedi. “Oğlanın istediğini elde etmesine sevindim. Eğer gerekirse hiçbir masraftan kaçınmayacağımı ona söylemiĢtim…” “Ama, Anthony, senin paranın ne yararı olabilirdi?” Anthony Rockvvall, “Sevgili kardeĢim,” dedi. “Benim korsanın gemisi karaya oturdu. Paranın değerini bilen bir adam gemisinin batmasına razı değil. Beni rahat bırak da kitabımı okuyayım.

” — 14 — — 15 — DÜNYANIN EN GÜZEL HIKAVELER] Hikâyenin burada sona ermesi gerekiyor. Bu hikâyeyi heyecanla okuyanların burada sona ermesini istediklerini biliyorum. Ama gerçeği öğrenmek için meselenin özüne inmeliyiz. Ertesi gün kırmızı elli, mavi puantiyeli kravatlı, Kelly adında biri, Anthony Rockvvall’ın evinin kapısını çaldı ve hemen kütüphaneye buyur edildi. Cebinden çek defterini çıkaran Anthony, “Aferin, bu iĢi iyi kıvırdın. ġimdi, sana 5000 dolar nakit vermiĢtim,” dedi. Kelly, “Cebimden 300 dolar daha harcadım,” dedi. “Hesapladığımız rakamın biraz üstüne çıkmak zorunda kaldım. Yük arabalarına ve arabaların tanesine 5’er dolar ödedim; ancak kamyonlar ve iki atlı arabalar 10’ar dolardan aĢağıya inmediler. ġoförlerin kimine 10, kimine de 20 dolar verdim. Polislerden ikisine 50 dolar, diğerlerine 20 ve 25 dolar verdim. Ama, Bay Rockvvall, iĢi tereyağından kıl çeker gibi hallettik, değii mi? VVilli-am A. Brady’nin sokaklarda trafik saldırısı sahneleri çekmek istemediğine sevindim. VVilliam’ın kıskançlıktan kalbinin kırılmasını istemem. Özellikle oyuncular prova bile yapmadılar! Çocuklar bir saniye içinde yerlerini aldılar.

Trafik kuyruğu iki saatte Greeley’nin heykeline varabildi.” Anthony, “Al bakalım, Kelly, bin üç yüz dolar,” dedi ve çeki uzattı. “Bin dolar senin, 300 de cebinden harcadıkların için. Kelly, sen paradan nefret etmiyorsun değil mi?” Kelly, “Ben mi?” dedi. “Sefaleti yaratan adamın derisini yü-‘ zerim.” Kelly kapıya gidince Anthony arkasından seslendi. “O trafik keĢmekeĢinin arasında anadan doğma çıplak, tombul bir oğlanın etrafa ok attığını gördün mü?” Kelly ĢaĢırdı. “Hayır, görmedim. Sizin tarif ettiğiniz gibi biriyse, ben oraya varmadan önce polisler onu tutuklamıĢtır.” Anthony keyifle kıkırdadı. “Küçük serseriyle hiç kimse baĢa çıkamaz. Ele avuca sığmaz o. Güle güle, Kelly.” — 16 — ÜÇKÂĞITÇILAR ġAHI n Provenzano’nun lokantasında köĢe masalardan birine oturmuĢ spagettilerimizi yerken, Jeff Peters bana sahtekârlığın üç türe ayrıldığını açıklıyordu. Jeff ĢinĢila kürk paltosunu giyip her kıĢ spagetti yemek, Doğu Nehri’ndeki gemileri seyretmek ve Chicago’daki konfeksiyonculara Fulton Sokağı’ndaki dükkânlardan sipariĢ toplamak için New York’a gelir.

Diğer üç mevsimdeyse batıda Spoka-ne’den Tampa’ya dek uzanan bölgede dolaĢır. Mesleğinde eĢsiz bir ahlak felsefesi geliĢtirmiĢtir. Bu ilkelerini büyük bir gururla destekleyip savunur. Mesleği yeni bir Ģey değildir. Bir kuruĢ sermaye koymadan, Ģirket falan kurmadan, kendi vatandaĢlarının telaĢla ve akılsızca sarfettikleri dolarları toplayıp koruması altına alır. Jeff tek baĢına geçirdiği yıllık tatillerinde, küçük bir çocuğun günbatımında ormanda ıslık çalması gibi, baĢından geçen sayısız maceraları anlatmaktan büyük keyif alır. Bu nedenle onun geleceği tarihleri takvimimde iĢaretlerim ve Provenzano’nun lokantasında sefil görünüĢlü bir kauçuk bitkisiyle duvar- ° The Man Higher Up, 50 Great Short Stories, A Bantam Classic. F:2 — 17 — OÜNVANIN EN GÜZEL HĠKÂ\IELERĠ O. HENRV daki çerçeveli bir saray resminin arasındaki Ģarap lekeleriyle bezeli masada onun anlattıklarını dinlerim. Jeff, “Ġki tür sahtekârlık var ki, bunların yasalarla ortadan kaldırılması gerek. Birisi Wall Street spekülasyonları, yani yatırım dolandırıcılığı, diğeri de hırsızlık,” dedi. Gülerek, “Birisinin ortadan kalkmasını hemen herkes ister,” dedim. Jeff, “Hırsızlığın ortadan kalkması gerekiyor,” diye ısrar edince, gereksiz yere güldüğümü düĢündüm. Jeff, “AĢağı yukarı üç ay önce, bu sözünü ettiğim yasadıĢı iĢleri sanat haline getirmiĢ iki kiĢiyle tanıĢtım. Birisi hırsızlar sendikasının üyesiydi, diğeriyse finans dünyasının önde gelen isimlerini bile kazıklayabilecek dehaya sahipti.

” “Ġlginç bir bağdaĢma,” diyerek esnedim. “Geçen hafta Ra-mapos’da bir atıĢta bir ördekle sincap vurduğumu söyledim mi?” Jeff’in ağzından nasıl laf alacağımı biliyordum. Jeff baĢkalarına çamur atmanın keyfini çıkarırcasına, “Önce toplumun çarklarına çamsakızı gibi yapıĢan ve kem gözleriyle dürüstlük kaynaklarını zehirleyen bu adamları sana anlatacağım,” dedi. “Söylediğim gibi, üç ay önce o kötü kiĢilerle bir süre arkadaĢlık ettim. Bir insan bunu yaĢamında iki kez yapar, birincisi meteliğe kurĢun attığı zaman, ikincisiyse çok zengin olduğu zaman. “Arada sırada en namuslu iĢde bile insanın Ģansı döner. Ar-kansas’da dörtyol ağzına gelince Peavine’a giden yanlıĢ yola saptım. Bir yıl önce ilkbaharda Peavine’a uğrayıp 600 dolar değerinde erik, kiraz, Ģeftali ve armut fidanları satmıĢtım. Peavi-ne’lılar da gözlerini karayoluna dikmiĢ tekrar oradan geçmemi bekliyorlarmıĢ. Anacaddedeki Crystal Palace adındaki dükkâna kadar ilerledikten sonra, beyaz atım BilPle tuzağa düĢürüldüğümüzü farkettim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir