Atilla Atalay – Menekse Istasyonu

– Bak anne halim yok… Son defa yalvarıyor, hatta vasiyet ediyorum: ben evde sobanın başında iyiydim… Sigorta hastanesine gelmemize gerek yoktu, ölüceksem evde ölüyim… Beni evimin akan damı altında, semtimin yağmurlarıyla yıkasınlar… Yurdum hastanelerine gidicek kadar canıma susamadım, yanlış tedavi kurbanı olmak, kalabalıktan ezilmek istemiyorum… Bak, buralarda geberir gidersem hortlar rüyana girerim… – Sus kız; zaten hortlak gibisin… İhlamurla, buğuseptille geçicek gibi diil… Seni kesin bi doktorun görmesi lazım… Ben de isterdim, Prof. Dr. Cûdican Sarısandalcıoğulları’nın Teşvikiye’deki muayenehanesinden beş milyon liraya randevu alalım, seni gösterelim… Ama şimdilik sigorta hastanesiyle idare ediceksin… Sen dur şurda otur, ben numara almaya gidiyim… – Olmaz! İkimiz gidelim… Burda beklerken yanlışlıkla bi tarafımı keserler… Organımı felan çalarlar… – Çeneni çalsalar keşke… Hastane çeteleri dilini yürütüp, Hindistan’a şatsalar da sussan! Kızım, bu halinle naşı benle numara kuyruğuna giricen… Otur işte şu bankın üstünde. – Kalk kız gidelim anne vakit varken… Diyelim ki doktora ulaşabildik, adamcaaz bu kalabalıkta bana saniyenin üç bolü onu kadar bir muayne süresi ayırabilecek… Hal böyleyke… – Kız bi sus, ayıptır, burası hastane… Cavcav cav konuşulmaz… Beni dinlemiyorsun madem, bak demin şurda “Sus Yapan Hemşire Resmi” vardı bi tane… Duvardaydı… Şurda… Yok orda diil… Nerdeydi be… Yok işte… Böbreklerini çalıp satmışlardır… Hastane Çeteleri gözünün retinasını sökmüştür… Gitti caanım “sus yapan hemşire” – Senin de kalbin kötü kaltak! Bi tane de iyi bişey düşün hayatında… “Suss yapan hemşire” bir hasta refakatçisiyle tanışıp, anlaşıp, mutlu bi yuva kurmuş da olabilir… Kocasının durumu iyiyse artık çalışmasını istemiyodur belki… Bi de bööle düşün, azcık pozitif ol… – Ulan maddi durumu iyi olan hasta refakatçisinin burda ne işi var be… Sanki Uludağ Beceren Hotel Resort’un lobisinde oturuyoruz… Sigorta Hastanesi burası… İnildeyen fukaralarla dolu… Fukara edebiyatı yapma anneye! Otur şu banka beni bekle… Şenle çene yarıştırırken Hasta Kayıt Kabul kuyruğu seksen metre uzadı zaten… Du bakiim ben bi odacı, kapıcı, röntgenci tanıdık bulabilicam mı? Otur burda biyere ayrılma… * * * – Sıtkı! Evladım… Yaa Sıtkı… – Bana sesleniyosanız benim adım Sıdıka dedecim… – Hu… Sana sesleniyorum ya Sabıka… – Sâbıka diil, Sıdıka, dede… Herneyse, burası çok kalabalık, kayıtlarda karışıklık oluyo, ismin önemli diil… Ben ASYND servisinden geliyorum… Yani “Ak Sakallı Nur Yüzlü Dede” işindeyim… Sen şimdi şu bankta otururken yüksek ateşten havale geçirip komaya girdin… Ben de ASYND olarak rüyana girip sana nasihatler vericem… Bak evladım Sıtkı, içkiyi bırak, doğru yolu bul… Kendine yazık ediyosun… içip içip buralarda alkol komasına giriyosun… Yaa Sıtkı alkole tevbe et! Ne alkolü be! Ben hayatımda ağzıma içki komadım… Kayıtlar yanlış dede, başkasının rüyasına girdin sen… Bu hastanede de her halt yanlış yapılabiliyo yaa… – Tantana etme yaa Sıtkı. – Bak hâlâ Sıtkı diyo… Dede sen bunadın mı, görev kapasitesinin üstünde mi çalışıyosun? Git şu hastanenin Geriatri (Yaşlılık hastalıkları) kliniğine bi görün… Sana aspirin verip göndersinler, hafızan zayıflamış… – Bunak deme ASND’ye! Kaltak Sıtkı! * * * Yavrum… Sıdıka… Annesinin boncuk gözlü kızı… Bak bi de hastaneye gelmiyelim diyodun… Bankta otururken fenalaşmışın, doktor ahilerin seni apar topar acile yatırıverdiler… Şükür Allahıma açtın gözlerini… “Üç güne kalmaz taburcu olur” dediler… iyisin iyi… Kolonya sepiyim mi? Al ferah ferah… Kız nediycam bak… Komadayken Sıtkı diye bi oğlanın ismini sayıklıyodun… Kim kız o, iyi bi işi var mı? – Git işine anne yaa! Tekrar komaya sokma beni, zaten zor çıktım… Marifetli İnsanlar… – Anne, hadi bana dört rakamlı iki sayı sööle. – Sopa… Sopa… – Sayı dedim, sözcük diil… – Kız yeter artık, durdur şu beynini. Yarım aklını dört rakamlı sayıları kafadan çarpmayla bozdu… Sanki bi halta yarıycak. Niye yaramasın… Ekmek parası, televizyona çıkar şov yaparım… 1243 kere 9773… – Ay dostlar yetişin, çekin şu karının fişini. Kalkilatör kaltak… Lan, yemin et, vallahi parçalarım, en fazla iki rakkamlı sayıları çarpıcaksın. Bakkal hesabı yeter. Belki esnaf bi koca bulursun… Robot gibi bütün gün car car car hesap yapan bi kızı kim ister? Peygamber olsa dayanamaz vallahi. – Noolmuş, eskiden de mutfak robotuyduk. Havuç rendele Sıdıka, sarmısak döv Sıdıka, domatesleri kübik doğra Sıdıka… Öööle olunca kimse “Niye bu karı robot gibi” demiyo ama. – Bana bak, kübik doğrarım senin o dilini… Cevap verme anneye! Yaptığı da bi marifet olsa… Bööle şaklabanlıkların var diye, elin oğlu seni “karı niyetine” koluna takar mı sanıyosun… Gider hesap makinalı saat takar daha iyi… – “Elin oğlu” dedin de aklıma geldi… Evin oğlu statüsündeki salak ahimin “marifet” diye yaptığı şeylere ses çıkarmıyosunuz ama.


“Konsantre olup” ayağını kızgın sobaya sokuyodu, tutuk zekâlı… – Erkek kısmına lazım ööle şeyler… Mesleği olur, askerde kalorifer kazanı sorumlusu yaparlar. – Hiç sanmam… Diline kızgın ütü değdirmeye, konsantre olup yanağını dantel tığıyla delmeye kalkıştığını duyarlarsa… Arada bir göz kapaklarını ters çevirip “Bak Sıdıka bak, ben naaptım” diye dolaştığını bi sööleyen olursa, askerliğini asabiye koğuşunda yaptırırlar. Hele bi sööleyen olsun, görürsün kimin diline kızgın ütü bandırıyorum… Bunlar aile sırrı, uluorta heryerde sööleyip, istikballe oynanmaz… – Hani marifetti? Aile sırrı mı oldu şimdi? – Sus işte uzatma… Erkek kısmisinin marifeti ööle şeylerden… Kadın kısmininki, lezzetli yemek, güzel el işi, ayağına eline çabukluk. Naapalım, cemiyet kaideleri… Yeni evliyken baban da yapardı ööle şeyler… Erkekliğin şânındandır… Hiç unutmam, bi gece elektrik kesik… Büfenin üstünde şamdan yanıyo… Baban bi fırladı büfeye, “bak Safiye bak” dedi… Soona, mumun alevine dooru, afedersin şööle şi şeetti, bırt yaptı yani… Meğer ööle olunca… Yani, hırtına ateş tutarsan yanarmış… İşte ööle muma doğru eğilip de şeedincene, bi alev yürüdü, sanki havai fişek attılar. – Iykk… Sus anne anlatma, tamam! Sen şimdi buna marifet mi diyosun? Duyan da adam kanal takınıp fezaya uçtu sanıcak… – Marifet tabi… Beyim diye söölemiyorum, on parmağında on hüner vardır babanın… Alnında, dolu rakı kadehiyle, iki el havada, harmandalı oynar. 60 yaşına geliyo askerdeki tüfek ve kasatura numarasını hâlâ ezbere bilir. Baş parmağına tükenmezle dansöz çizip şıkkıdı şıkkıdı oynatır… Ayrıyetten, çok güzel, tersten, kuş dili küfreder… – Nen? Naşı yani şimdi? Hakkaten, ne ki? – Mesela sana kaltak diyecek… Kaltak’ın kuş dili söölenişi; kagal tagak… Bi de bunu tersten sööliyelim: kagatlagak… Mesela “sürtük cadı” Sügürtügük cagadıgı… Bi de tersten… Igıdagac kügütrügüs… Baban bunu “hop” diye anında sööler, sen anlamazsın bile… Hihi… – Ay bravo yani… Babam Reha Muhtar’ın haber programını onbir hafta idare edebilir bi insanmış doğrusu… Ne diyim… Her akşam haberlerde bu türden, birbirinden marifetli insanlarımızı gördükçe; bunların marifet, hüner diye nesilden nesile aktarıldığına tanık oldukça… İçim tuhaf oluyor… Acaip günler bizi bekliyor… Gıkızagay… Gıkızagay… – Ne? Anlamadım sanma, tersten kuş dili yazık yazık dedin… Asıl sana yazık, geveze Igıdagac kügütrügüs… Kışlık Erzak… Windows 95 çağında bamyaya yorgan iğnesi saplayan zihniyete ne diyim ki ben… Her sonbahar ipe bamya diz, tarhana yap, erik kurut, domates ez, turşu kurgula… Sanki konserve diye bişey yok, kurulu turşu alsak olmaz… Bili Gates acur turşusu kuran bir bilgisayar programı yazabilir mi acaba? – Tutturamaz! – Tutturur usta, üstüne şehriydi pilav bile yazabilir… – Cav cav etme sirkeyi ver ordan… Bu turşuyu kimse benim gibi yazamaz, işte o kadar… – Hayır, bi değişiklik olsa hayatımızda diyorum… Mesela bu sene nar donduralım, karpuz tütsüleyip ipe dizelim, şööle ayı teşbihi gibi balkona asalım kurusun… – Nimete ayı deme!. – Manav mumyalayalım…. Hihihi… Mumya istemem ben mutbağımda… Evin bereketi kaçar, iki diş sarımsak ver ordan… Evet… Şimdi hıyar… Bir hıyar daha… – Ay al… Şuna bak, kırk yıllık operatörün neşter istemesi filan gibi söylüyo… Duyan da açık kalp ameliyatı yapıjıyo sanıcak… – Narkoz! Aman terlik… Geliyo şimdi kafana… Dikkatimi dağıtma… Küçük bi hıyar ver ordan, kavanoz doldu, bi tanelik yer var… – Maalesef son hıyarı az evvel verdim… Hıyar açığının giderilmesi için abimi bekliydim istersen… Kola reklamındaki gibi… Kavanoza büzülüverir… – Konuş sen konuş… Şu kavanozu kapatıyım sıra sana gelicek… Sirkeyi ver! Biliyodum… Sonunda sıranın bana gelineni, biliyodum… Sustalı maymun gibi bütün gün niye evde oturttuğunuz, kimselere göstermediğiniz doğduğumdan beri dikkatimi çekiyodu… Farkındaydım… Sonunda benim turşumu kuracağınızı biliyordum… Ben gelinlik bir genç kız olarak değil, turşuluk olarak yetiştirildim… Vejeteryanlık CHP’nin 7 oku oluyo artık hanım… Kızını kışlık erzak olarak yetiştirip yemeye kalkan zihniyeti en azından Zülfü Livaneli kınar… Medya yedirtmez beni size… Batı bu duruma seyirci kalmaz. – Sen hayatında sirkeli anne tokadı yedin mi hiç cadı! Al bak… (Şrak) – Hımm… Farklı bir lezzet… Bi de kendine vur bak, çok hoş oluyo… – Bak hâlâ çatır çatır çene yanştırıyo anneyle… Ben senin turşunu kurup naapıcam kız… Sen bu pabuç kadar dille kendi kendine evde kuruycan zaten… Acık kafan çalışsa annenden işin ilmini kapıp biraz mutbak işi öğrenirsin… Erkeğin kalbine giden yol midesinden şeeder buyrulmuştur… – “Operatör edası” felan diyoduk ama, anatomi bilgisi sıfır… Ekonomi bilgisi de aynen… Turşuyu para gibi düşünecek olursak; şimdi yapıyoruz, üç ay sonra kullanıcaz… Değer kaybedicek… Biz şimdi bu turşuyu yapıcaamıza parasını bankaya yatırsak üç ayda işleyen faizle iki kavanoz hazır turşu alabilirdik… “Elma” hesabı gibi yani… Turşu hesabı da olabilir… Hazır turşu alan kadın kadın diildir… Biz göle yoğurt çalan bir ecdadın denize turşu kurabilme zekâ ve yeteneğine sahip hamarat torunlarıyız. Ha keza moher ve orlon… Adımız erzak tarihine altından karpuz çekirdeklerinin yanyana dizilmesi suretiyle oluşturulmuş harflerle geçicek di mi kız anne?. – Eveet… – Ağustos böceklerinin alayı orospudur, çünkü yazın erzak biriktirip kışın beylerine sofra kuracaklarına car car öterler, saz çalarlar, klip çekerler… – Eveet… – Kışkur… – Pekii… – Sen şimdi bi kavanoz daha turşu yaap… – Elbettee… – Ben Marmaris’e Şetaret Halamların kaldığı pansiyona gidiyorum yaz bitmeden şööle bi denize… Al şu pancarları şimdi… Hadi… Turşu seni bekliyo… Hipnoz halin bitip uyandığında kendini çok rahat hissediceksin… Babam eve gelip “kıza naşı izin verdin” diyerek sana vurduğunda asla canın acımıycak… Asla… Al bu pancarları… Sirke de hurda… İçinden tekrar et… “Turşu yapıcam, beyim vurunca canım acımıycak…” Hadi. – Eveet… Pancaar… Acısız… Kör Dövüşü… – Kız, bana bak kapat o perdeyi, aniden elektirikler gelicek akvaryum gibi cascavlak kalıcaz ortada… Evin içi dandini zaten, sobanın üstünde donlar südyenler asılı… Ört şunu da reklam olmayalım bütün mahalleye… – Sen meraklanma anne… Yaklaşık yedi saattir elektirikler kesik, aniden gelirse mahallede geçici körlük olur… Kimse bizim evin içini felan göremez… Flaş patlaması gibi yani anlatabiliyo muyum? – Bi kere de anne lafı dinle kız… Bi kere de cevap verme insana… Flaş patlamasıymış… Ört dedim o perdeyi, terliği koduğum gibi patlatırım kafanı… (Svvısssss… Toc!) – Ahi! Kız anne! Kız, sen kendine fosforlu terlik mi aldın? Yoksa biyerden gece görüş dürbünü felan mı buldun… Bu karanlıkta nasıl tutturuyosun hedefi? – Sen bööle cavcav konuşmaya devam et… Sesinden tesbit ediyorum yerini… Soldan üçüncü divan yastığının ordasın, geliyo ikinci terlik… – Aksi şeytan, yerimi buldular, fekat postumu pahalıya satıcam… Zaten bütün cephane iki terlik… İkinci atışı savuşturursam kozlar benim elime geçer… – Sıdıka salağı, sana söölüyorum, nerdeysen kulağım aç da dinle… Oyun yapıyorum diye kör karanlıkta ordan oraya dolaşıp durma. Gidip cozdadanak sıcak sobaya yapışırsın ona göre… Sıdıka… Nerdesin? – Hiy… Hinn… lyyahhaaapşşurrgh! – Çok yaşa kız anne! – Sen de gör! (Sivissss toc!) – Ahi! Haksızlık ama, kalleşlik! Dekmancılık oynamanın bile bi şerefi vardır… Sen haşpırınca gayrı ihtirayi ses çıkardım… Meğersem karanlıkta yerimi tesbit etmek için bir dümenmiş… Bi an için boş bulunup öz anneme “çok yaşa” demeseydim, ikinci terliği kafama yemiycektim… Vay be! Vay ki vay… Kalleşlik, ilkesizlik aldı yürüdü, anne kız arasına bile girdi şu alemlerde… – Kız kalleşlikten diil… Valla gerçekten hapşırdım… Sen de biliyosun, bi haftadır nezleyim, iki bidon burun damlası harcadım… – Yok yok, çivisi çıktı artık bu ülkenin… Bi terlik dekmanını kazanmak için bile insanlar her türlü rezilliği yapıyo… Millet; partisine, fikrine, seçmenine, çoluğuna çocuğuna ihanet halinde… İş ki kazansın… Bi miligram menfaat uğruna… Cık cık cık… En ensest günleri yaşıyoruz billahi… – Kız ne alakası var! Ailemizin şanlı tarihi boyunca ben sana terlik fırlatmış ve isabet kaydetme konusunda hep muzaffer olmuşumdur… Şimdi ortam karanlık olabilir ama, bu benim suçum diil. Tamamiyle ÎGDAŞ’ın… Millete doğal-gaz vermeyip soğukta bırakıyolar, sonra herkes elektrikli ısıtıcılara abanıp trafoyu patlatıyo, cereyanlar gidiyo… Hiç olmazsa bizim yuvamızda karanlıkta yapışılabilicek sıcak bi kömür sobası var… Yat kalk şükret… – Mevzuuyu değiştirme şimdi… Bal gibi de kalleşlik yaptın… Centilmence savaşmıyosun… Sırp Safiyesi… İlkesiz cengaver! Esasen sana boş yere kızıyorum… Balık baştan kokar… Koca milletvekilleri tozuttu, kazanmak uğruna dün “ak” dediklerine bugün “macenta kırmızısı” diye bağırıyolar… Daha bunlar iyi günlerimiz… Bi de bakıcaksın yılların feministi Duygu Asena, Erol Taş’m Cankurtaran’daki kahvesini devralmış, kaçak Cine-5 izlettirip karşısında bira içerek maço muhabbeti koyuyo… Hikmet Şimşek Müslüm Gürses’le düet yapıp kaset doldurmuş… Neslihan Yargıcı hemşire olmuş beyazlar içinde dolanıyo… Öhhö!. – Sıdıkağ! Kız… Sıdıka! Abim zati ilkesiz… Bugün 30 milyona yaklaşan taraftarıyla sporseverlerin gönlüne taht kurmuş köklü camiamız Fenerbahçe’yi, o sarı lacivert renkleri bir gecede terkederek, cim bom bom saflarınaağ… Öhhö! Likör fabrikası! Ciğer… – Hii! Başımıza gelen… Kız bana bak sakın uyıyım deme, fırla camları aç, evi havalandır… Saçmalamaya başladın, yine kömürden zehirlendik galiba… Ben de kendimden geçip rahmetli Halis Enişdemin marangoz atölyesini gördüm bi ara… Acık daha durursak ölücez… Kahretsin kömür sobasının da bu pisliği var işte… Kız koş, kalk, yoğurt yiyelim… – Öhhö… Semizotu… Lii harviy ozvalt… Öğğk.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir