Ayn Rand – biyografi

Atlas Silkindi’nin yayımlanmasından önce yapılan bir toplantıda, Ayn Rand’dan tek ayak üzerinde durarak Objektivizm adını verdiği felsefesini özetlemesi istendiğinde, bunu yapmış ve şu karşılığı vermiştir: 1. Metafizik: Objektif Gerçeklik 2. Epistemoloji: Akıl (Uslamlama) 3. Etik: Kişisel çıkar 4. Politika: Kapitalizm (Rand, 1990:3). Felsefenin, varlığı (existence) inceleyen dalı olan metafizik, evrenin bir bütün olarak doğasıyla ilgilenir. Objektivizm felsefesinin bu konudaki tavrı, dışımızdaki dünyanın, yani gerçekliğin, insanın bilincinden, bilgisinden, inançlarından, duygularından, değerlerinden, korkularından ve özlemlerinden bağımsız olarak var olduğu şeklindedir. Bir şey ne ise odur; Ayn Rand’ın sıkça kullandığı deyişle A, A’dır. İnsanın bir şeyleri algılayabilmesi, bilincinin var olduğunu gösterir. Çünkü başka türlü olamaz, yani hiçbir şeyi algılayamayan, sadece kendisinin farkında olan bir bilinç mümkün değildir. Bilincin kendisinin farkına varabilmesinden önce, var olan başka şeyleri algılayabiliyor olması gerekir. Dolayısıyla, bilincin varlığı, bilincin dışında bir gerçekliğin olduğuna da işaret eder. İnsanın doğaya hükmedebilmesi için, önce metafizik olarak verili olan doğanın gerçekliğini olduğu gibi kabul etmesi gerekir. Bu açıdan metafizik olgularla insan yapısı olan olguları birbirinden ayırmak önemlidir. İnsan katılımı olmadan meydana gelen doğal olaylar metafizik olarak veridir ve başka türlü olmaları mümkün değildir.


Buna karşın, insan eylemlerini içeren olaylar insan yapımıdır ve başka türlü de olabilecekken mevcut halini almış olaylardır. Örneğin, bir bölgede meydana gelen sel baskını metafizik olarak veridir; sel sularını kontrol altına almak için yapılan bir baraj ise insan yapımıdır. Eğer barajı inşa edenler yanlış hesaplamalarda bulunur ve bunun sonucu olarak baraj çökerse, ortaya çıkan felaket, insanlar tarafından daha fecî hale getirilmiş metafizik temelli bir felakettir. Durumu düzeltmek için insan, doğaya uymalı, yani sel felaketinin sebeplerini ve ortaya çıkma potansiyellerini incelemeli ve ondan sonra daha iyi sel kontrolleri inşa ederek doğaya hükmetmelidir (Rand, 2005: 49). Felsefenin, bilginin doğru bir şekilde elde edilme ve tasdik edilme yöntemleriyle ilgili kısmı olan epistemoloji konusunda Ayn Rand’ın temel yaklaşımı, insan aklının gerçekliği tam olarak kavrayabileceğidir. İnsan aklı, duyu organlarıyla elde ettiği algıları, benzerlikleri ve farklılıklarına göre sınıflandırır ve kavramları oluşturur. Kavramlar, iki ya da daha fazla aynı ayırt edici özelliğe sahip birimin (algıların ya da daha önceden oluşturulmuş kavramların), spesifik ölçümleri dikkate alınmadan, zihinsel olarak entegre edilmesidir. İnsan, kavramlaştırma işlemi sayesinde zihninde bir kavramın ifade ettiği çok sayıda farklı birimi tutarak düşünmek yerine sadece o kavramı tutarak düşünebilir. Kavramların, insanın düşünmek için aklında tutmak zorunda olduğu zihinsel birimlerin sayısında muazzam bir tasarruf sağlamaları, insanın bilgi edinme kapasitesini geliştirmesine ve artırmasına yol açar. Kavramların doğru bir şekilde, gerçekliğe bağlı olarak oluşturulması kendiliğinden gerçekleşmez. İnsan, bu süreçte, iradî olarak çaba göstermeli ve gerçeklikle çelişkiye düşüp düşmediğini sürekli kontrol etmelidir. Aksi takdirde, kavramlar yerine zihninde gerçeklikle bağlantısı olmayan bir takım kelimeleri (geçersiz kavramları) barındırır ve bu kelimelerle düşünerek doğru bilgiye ulaşması mümkün olmaz. İnsanın bilincini kullanırken gerçeklikle bağını koparmaması için kullanması gereken bilgi edinme yöntemi mantıktır. Mantık, temelde algısal verilere dayanan mevcut bilgilerden çelişkiye düşmeden objektif sonuçlara ulaşma yöntemidir. Objektivizm, gerçekliğin doğru bilgisine ulaşmanın tek geçerli yolunun akıl ve mantık olduğunu kabul eder.

Bu nedenle, septisizme (kuşkuculuğa) karşı olduğu gibi, bir bilgi edinme yöntemi olarak mistisizmin bütün çeşitlerini de reddeder. Vahiy, iman ya da “içe 6 doğuş” gerekçeleriyle insanın akıl ve mantık dışı hislerine dayanarak geçerli bilgi edinilemeyeceğini vurgular. Ayn Rand’a göre, insanın tercih ve davranışlarına rehberlik eden bir değerler sistemi olarak etiğin temel standardı, insan hayatıdır. İnsan hayatının sürekliliğine yol açan eylemler ahlakî, insan hayatını tehdit edenler ise gayri ahlakîdir. İnsan hayatta kalmak için diğer canlıların aksine içgüdülerine değil aklına dayanmak zorundadır. Akılcılık, insanın temel erdemidir ve hayatın her anında gerçekliğe bağlı kalmak, gerçekliği aklı ve mantığı kullanarak kavramaya çalışmak demektir. Akılcı insan, hayattaki amaçlarını belirlerken, daima temel ahlakî standardı olan kendi hayatını göz önünde bulundurur. Amaçlarının gerçeklikle çelişkili olmamasına özen gösterir. Rasyonel düşünceleriyle çelişen hislerini, dileklerini ya da kaprislerini kontrol altında tutar, onların esiri olmaz. Kendi yargılarını kendisi oluşturur, başkalarının düşüncelerini, kendi aklının süzgecinden geçirmeden asla benimsemez. Eylemlerini kendi akılcı düşüncelerinin rehberliğinde gerçekleştirir, düşünceleriyle yaşamı arasında bir çelişkiye izin vermez. Kendi aklı ve çabasıyla elde etmediği hiçbir şeyi istemez; aldatma ve hile yoluyla, yani gerçek olmayan bir durumu diğer insanlara gerçek gibi göstererek bir değer elde edemeyeceğini bilir. İnsanlarla ilişki kurarken adalet ilkesinden ayrılmaz. İnsanları sahip oldukları erdemlerine göre objektif bir şekilde değerlendirir ve yargılar. Hayatını sürdürebilmesi için mal veya hizmet şeklinde maddî değerler yaratmasının gerekli olduğunu bilir.

İşini seçerken özen gösterir, işine odaklanır, elinden gelenin en iyisini yapmaya, sürekli olarak meslekî ve teknik bilgisini artırmaya ve yeteneklerini geliştirmeye çalışır. Doğru ve ahlakî bir hayat sürmesi, kendisine olan saygısının en üst düzeye ulaşmasını sağlar. Sahip olduğu özgüven ve özsaygı sayesinde, mutlu bir yaşam için ihtiyaç duyduğu azim ve kararlılığa sahip olur. Objektivist ahlak anlayışı, insanın hayattaki en önemli ahlakî amacının kendi mutluluğunu sağlamak olduğunu vurgular. Bireyin başkalarının mutluluğu için kendisini feda etmesini ya da kendi mutluluğu için başkalarını kurban etmesini ahlaksızlık olarak tanımlar; altruizmin bütün biçimlerini reddeder. Toplum içinde yaşayan insanların Objektivist anlamda ahlakî bir hayat sürebilmeleri, bireysel hakların güvence altına alınmasına bağlıdır. En temel birey hakkı, insanın yaşama hakkıdır; özgürlük, mülkiyet ve mutluluğu arama hakları, yaşam hakkının türevleridir. Bireysel haklar, yalnızca doğrudan ya da dolaylı fiziksel güç kullanımı veya tehdidi yoluyla ihlal edilebilir. Uygar ve ahlakî bir toplumun varlığını sürdürebilmesi ve onu oluşturan bireylerin haklarının savunulması, insanların birbirlerine karşı fiziksel güç kullanımını başlatmalarını engelleyecek bir kurumun (devletin) varlığını gerektirir. Bu nedenle, Objektivizm anarşizmi savunulamayacak bir teori olarak kabul eder. Devletin insan haklarını koruyan bir kurum olarak varlığını sürdürmesi, yalnızca iç güvenlik, dış savunma ve adalet fonksiyonlarını yerine getirmesine ve bunların dışında bir işle uğraşmamasına bağlıdır. Devletin, bu üç fonksiyonunun dışında başka fonksiyonlar da edinmesi ve gereğinden fazla genişlemesi, kaçınılmaz olarak masum vatandaşlar üzerinde fiziksel güç kullanımına gitmesine ve kendi vatandaşlarının haklarını ihlal etmesine yol açar. Bu yüzden, fiziksel şiddeti beşerî ilişkilerden ayrıştıran tek toplumsal-ekonomik sistem kapitalizmdir. Ayn Rand’ın tanımladığı biçimiyle kapitalist bir sistemde, devlet, iç ve dış güvenlik ile adaleti sağlayan kurumları vasıtasıyla bireysel hakları garanti altına alır ve ekonomik alanda hiçbir faaliyette bulunmaz. Devletle ekonominin birbirinden ayrılması, tıpkı gerçek anlamda laik bir ülkede devletle dinin birbirinden ayrılması gibidir.

Kapitalizm, bireyin kendi doğasına uygun yaşamasını, aklını özgürce kullanarak hayatta kalmasını ve kendi hayatını ve mutluluğunu başlıca amacı olarak belirlemesini mümkün kıldığı için ahlakîdir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir